Hepimizin her an yüzleşeceğimiz, insanoğlunun mukadder akıbetini ve hazin sonunu izah eden, korkutan, ürküten,

Tek gerçek ve kesin olan bu sona rağmen;

Bunca CAN ALMAYA, zulme, işgale, yağmaya, adaletsizliğe,

Bunca soygun, vurgun ve talana, haksızlığa ve hukuksuzluğa, zalimin yanında mazlumun karşısında durmaya, yanlışa ve haksızlığa susmaya,

Dünya menfaati için doğruları söylememeye, başkan, vekil, bakan olma hayaliyle her türlü yardakçılığı, yalakalığı yapmaya, çizilmemek için yanlışları görmezden gelmeye,

Para için yalan haber yapmaya, yazı yazmaya, adam kayırmaya, ehliyet ve liyakati dikkate almamaya, zalimlerle iş tutmaya, onlarla anlaşmaya,

Çalmaya ve insan hakkı yemeye, ölçü ve tartıda hileye,

Yalan, gıybet, iftira, algı ve manipülasyona,

Bir kefenle gideceğimiz bu dünyadan,

Bunca dünya malına önem vermeye, mal yığmaya,

‘Para ve makama tapmaya, doymak bilmemeye’ değer mi dediğimiz,

Korkunç ama sonsuz rahmetiyle yeise ( ümitsizliğe ) kapılmadığımız,

Havf ( korku )ve reca ( ümit ) arasında durmamızı gerektiren,

Başlığı “Bir Garip Yolcu “ olan, bendenizin de tanıdığı emekli müftü ve eski vekil Musa Uzunkaya’ya ait, Vatsap’da paylaştığı,

Bu hüzünlü şiirini isteriz ki herkes okusun.

Okusun da bir kez daha düşünsün!

Evet. Hepimiz bir garip yolcuyuz ve bu dünyadan geçmek üzereyiz!

İşte o mukadder sonumuzu anlatan ve bizi derin derin düşündüren o şiir:

BİR GARİP YOLCU

Birer-birer ayrılır, sevdiklerim, dostlarım..

Sanki herkes göç etmiş, artta kalan ben varım?!...

Nereye bu yolculuk, niçin gidişler ani?

Demek; baki olan O, O’ndan başkası fani?!...

Evlenecekti kızın, kuracaktın oğluna iş!..

Yapamadın bunları, nedir bu ani gidiş ?!...

Yeni inşaatının temelini dün attın,

Katları kim çıkacak, işi kime bıraktın?!...

Kim işletir dükkanı, fabrikayı kim açar?

Kimler gelir seninle, kimler yanından kaçar?!...

Orda sorulur sana; Nasıl geçti hayatın?

Hazır mısın vermeye, hesabını sıhhatin?!...

Nasıl-nerden kazanıp, nerelerde tükettin,

Malını-gençliğini hangi işe sarfettin?!...

‘Allaha ısmarladık!...’ niçin demedin bize?

Neden konuşmuyorsun, küstün mü hepimize?!...

Çocukların bir yanda, eşin bir yanda ağlar..

Gassal yıkamış seni, bir de çeneni bağlar…

Kefeninin üstüne serpiyor güzel koku…

Varisler yavaş-yavaş atlatınca bu şoku…

Hesap etmeye başlar; nedir servetin-malın?

İlgilendirmez onu, kabirde nice halin!...

Münker- Nekir sorunca, nedir senin cevabın?

Günah ve isyan çok mu, ne kadardır sevabın?!...

O karanlık odada, azap mıdır çektiğin?

Arkandan ne istersin, var mı orda eksiğin?!...

Ehl-i dünya işinde, var mı ki hatırlayan,

Arkandan hayır yapıp, fatihalar okuyan?!..

Güvenme gerideki, çoluk-çocuk, malına,

Lazım olan ne varsa, al da götür yanına!...

Sen ne hayır yaptıysan, annen ve baban için,

Yaptığın kadar hayır, yapmazlar senin için?!...

Tereken ne kadarsa, o kadardır kavgası..

Aylar sürer taksimat, üç gün tutarlar yası!...

Hatırlatma; nefsime, sonra sevdiklerime…

Salih amelden başka, ne kalır ki elime?!...