Son dönemlerde Türkiye’nin kamuoyunu yeniden Kıbrıs’tan gelen haberler meşgul ediyor. “Yavru vatan” olarak gönlümüzde ayrı bir yeri olan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde (KKTC), ne yazık ki bazı çevrelerin Rum ağzıyla konuşmaya başlaması ve başörtülü öğrencilerin okullara alınmaması gibi olaylar gündemin merkezine oturdu.

Ancak asıl düşündürücü olan, bu Türkiye karşıtı çevrelere anavatanda da destek veren kesimlerin bulunması. 1974 Barış Harekâtı ile soykırımdan kurtarılan bazı marjinal grupların, bugün çıkıp “barış” adına Rum tezlerini savunması, yakın tarihte yaşanan acıları unutturacak düzeye geldi. Bu durum halk arasındaki, “ağaç baltaya kızamamış, çünkü sapı bendendir” deyimini hatırlatıyor”.

Ne yazık ki bazı Kıbrıslılar, Batı hayranlığı uğruna dedelerinin yaşadığı katliamları unutmuş durumda. Güney Kıbrıs’ın açıklamalarıyla birebir örtüşen ifadeler kullanıyorlar. ABD karşıtlığını dilinden düşürmeyen bu kesimler, ABD’nin Güney Kıbrıs’ta üs kurmasına bile ses çıkarmıyor. Oysa Türkiye, 1974’ten bu yana Kıbrıs Türk halkı için büyük bir özveriyle çalışıyor.

Hatırlayalım: 2014 yılında gerçekleştirilen “Asrın Projesi” ile Türkiye’den deniz altından içme suyu KKTC’ye ulaştırıldı. Bu hayati proje ile Kıbrıs’ın Türk tarafı susuzluktan kurtarıldı. Ancak buna bile itiraz edenler oldu. Yerel bir gazete “Ankara çek elini üzerimizden, getirdiğin su götürdüğün canları temizlemez” diye manşet attı. Hatta bazı gösterilerde “İdrarımı içerim, o suyu kullanmam” gibi akıl almaz pankartlar taşındı. Bu tepkiler, aklıselimle izah edilemez.

Yine benzer bir durum Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de ve Kıbrıs açıklarında yürüttüğü doğal gaz arama faaliyetlerinde yaşandı. Fransız, İngiliz, Yunan ve Rum gemileri bölgede faaliyet gösterirken sessiz kalanlar, konu Türkiye olunca gürültü kopardılar. Türkiye ve KKTC’nin enerji politikalarında birlikte hareket etmesi gerektiği çok açıkken, karşıt söylemlerle halkın kafası karıştırılmaya çalışıldı.

Hatta bir önceki KKTC Cumhurbaşkanı, “Barış istiyorsak toprak vermeliyiz” diyerek şehitlerin aziz hatırasına saygısızlık edecek kadar ileri gitmişti. Ancak KKTC halkı, bu düşünceye itibar etmediğini sandıkta açıkça ortaya koydu. Bu da gösteriyor ki halkımızın feraseti ve tarihi bilinci her şeyin üzerindedir.

Teknoloji ve bilim alanında Türkiye’nin gururu olan TEKNOFEST’in KKTC’de düzenlenmesi de yine aynı çevreleri rahatsız etti. Halkı protestoya davet ettiler, çocukların katılımını bile “Bilimsel ve laik değil” diyerek tehlikeli gösterdiler. Ancak ne kadar uğraşsalar da başaramadılar. KKTC halkı bu etkinliğe sahip çıktı ve festival büyük bir coşkuyla gerçekleştirildi.

Bu olaylar, KKTC halkının Türkiye'nin katkılarını gördüğünü ve “Türkiyesiz bir Kıbrıs düşünülemez” anlayışına sahip olduğunu gösteriyor. Çünkü KKTC halkı, tarihten gelen acı tecrübeleri unutmadı. Bu halk, yaşadıklarını, kayıplarını ve varoluş mücadelesini hâlâ yüreğinde taşıyor.

Türkiye ve KKTC’nin duyarlı yöneticileri ve halkı, iki ülke arasındaki kardeşliği yıkmaya çalışan iç ve dış mihraklara karşı dikkatli olmalı ve birlik beraberliği daha sağlam temeller üzerine oturtmalıdır. Dışarıdan desteklendiği açık olan bazı siyasetçiler, gazeteciler, sosyal medya kullanıcıları ve sivil toplum kuruluşları ne yaparsa yapsın; bu bağı koparamayacaktır.

Unutulmamalı ki yakın tarihte yaşananlar yüreklerde tazeliğini korunaktadır. Bu gerçekleri tarih yazmaya devam edecektir. Kıbrıs Türk halkının anavatan Türkiye ile birlik ve beraberlik içinde oluşu her iki ülkeyi de daha güçlü kılacaktır.