Yaz aylarının güneşi sadece havayı değil, kalpleri de ısıtır. Havaların ısınmasıyla birlikte doğanın canlanması gibi, toplum hayatı da renklenir. Bu renklenmenin en güzel taraflarından biri ise düğünlerdir. Kimi zaman bir davetiye gelir, kimi zaman bir mesaj düşer telefon ekranımıza: "Düğünümüze bekleriz..." Bu sadece iki insanın birleşmesi değil, aynı zamanda bir ailenin kurulması, iki ailenin artık akraba oluşunun davetidir. Evliliklerle toplumun temellerinin bir kez daha sağlamlaştırılmasıdır.

Günümüzde ne yazık ki evlilik kurumuna olan inanç yıpranmakta, nikâhsız yaşamlar "modernlik" adı altında normalleştirilmeye çalışılmaktadır. Bu da toplumun köklerine zarar veren, insanı yalnızlaştıran, geleceği belirsizleştiren bir gidişatın habercisidir. Tam da bu yüzden bir düğün davetiyesi, sıradan bir kâğıt parçası değil; umudun, değerin ve geleneğin yeniden yeşerdiği bir çağrıdır. Her yeni kurulan yuva, sadece iki kişiyi değil, çevresini, akrabalarını, dostlarını da bir araya getirir.

Düğünler, yalnızca gelin ve damat için değil, davetliler için de birer buluşma vesilesidir. Bazen yıllardır görmediğiniz dostunuzu, eski bir arkadaşınızı ya da uzak bir akrabanızı orada bir masanın etrafında bulursunuz. Kimi zaman 30 yıllık bir hasret, bir düğün vesilesiyle sona erer. O masalarda göz göze gelinir, kahkahalar atılır, hatıralar anlatılır. Belki aynı mahallede büyümüşsünüzdür, aynı okulda okumuşsunuzdur; ya da o an tanıştığınız bir kişiyle yıllar sonra akraba olduğunuzu öğrenirsiniz. Bu karşılaşmalar, düğünlere anlam katar; sadece bir evlilik değil, dostluklar, bağlar, hatıralar da yeniden inşa edilir.

Ne var ki, düğünlerimizin birleştirici ve anlamlı yönlerinin yanında son yıllarda göz ardı edemeyeceğimiz bazı olumsuzluklar da yaşanıyor. Özellikle gençler arasında, geleneklerimize ve kültürel değerlerimize uygun düşmeyen giyim tarzları dikkat çekiyor. Düğün gibi geleneksel bir ortamda, bazı gençler ne yazık ki kendilerine yakıştığını düşündükleri ama toplumun değerleriyle örtüşmeyen kıyafetlerle katılım sağlıyor. Bu da düğünlerin taşıdığı anlamla çelişen bir görüntüye sebep oluyor. Oysa ki böyle özel günlerde giyilen kıyafetlerin, sadece şıklığı değil aynı zamanda saygıyı ve aidiyeti de yansıtması beklenir. Kültürümüzü yaşatmak hem davranışlarımızla hem de dış görünüşümüzle mümkündür.

Artık her şey ekranlardan ibaret gibi görünüyor. Sosyal medya sayesinde herkes herkesle "bağlantılı." Ama o bağlantılar, aynı sofrayı paylaşmanın, aynı çatalı uzatmanın, aynı tebessümde buluşmanın yerini tutmuyor. Gerçek yakınlık, dijitalde değil göz göze bakışta, yürek yüreğe gelen muhabbetin içinde gizlidir. Ve düğünler, bu sıcak temasın hâlâ yaşanabildiği nadir ortamlardan biridir.

Bizler için ailece düğünlere gitmek bir görev gibi değil, bir mutluluk vesilesidir. Elbette her gün yakın akrabamızın bir düğünü olmuyor; ama olduğunda o birkaç saatlik zaman dilimi içinde yaşadığımız sohbetler, karşılaşmalar, kucaklaşmalar hayatın karmaşası içinde soluklanma imkânı sunuyor. Yeni kurulan bir yuvanın heyecanını paylaşmak, yeni başlangıçlara tanıklık etmek, insanın içini ısıtıyor.

Sağlam bir toplumun yolu, sağlam ailelerden geçer. Sağlam aileler de sevgiyle, sorumlulukla, gelenekle ve birlikte kurulan hayallerle var olur. Bu yüzden bir düğün davetiyesi bazen sadece bir davet değil, bir dirilişin de sembolüdür. Dağılmaya, yalnızlaşmaya, yozlaşmaya karşı bir arada durmanın sembolüdür.

Unutmayalım; bir düğün sadece iki kişiyi değil, farklı aileleri, değişik kültürleri birleştirir. Ve her birleşme, toplumsal bağlarımızı daha da güçlendirir. Davetiyelere kulak verelim, düğünlerde sadece oynaşmaya değil, kaynaşmaya da yer açalım. Çünkü bir masada oturup edilen bir sohbet, bir toplumun geleceğine atılmış en samimi adımlardan biridir.