Geçtiğimiz hafta kutlanan Ahilik Haftası, aslında sadece bir anma günü değil, kültürümüzün köklerine uzanan büyük bir mirasın hatırlatılmasıdır. Ne var ki, günümüzde bu kutlamalar çoğu zaman meslek gruplarının bir araya gelip bir hafta içerisinde birkaç plaket dağıtmasıyla sınırlı kalıyor. Oysa ahilik, birkaç sembolik törenle geçiştirilemeyecek kadar derin, toplumsal hayatımızın temel taşlarından biridir.

Ahilik teşkilatı, 13. yüzyılda Anadolu’da ortaya çıkmış, köklerini Selçukludan alarak Osmanlı’ya ve oradan da Cumhuriyet’e kadar uzanan bir mirastır. Kırşehir merkezli bu teşkilat, mesleklerin babadan oğula değil, ustadan çırağa geçmesi esasına dayanıyordu. Çırak, yalnızca işin inceliklerini öğrenmekle kalmaz, aynı zamanda ahlaki olgunlukla yoğrulurdu. Çünkü ahiliğin özü, mesleki ustalık ile insanlık erdemini bir arada taşımaktı.

Ahilik teşkilatının kuralları, günümüz insanına hâlâ ders olacak niteliktedir. Mesela;

Doğruluk ahinin en temel şartıydı. Ahi, sözünde durur, ölçü ve tartıda hile yapmazdı. Cömertlik ve yardımlaşma, ahiliğin vazgeçilmez kuralıydı. Ahi, komşusuna kazancından ayırmadan huzur bulmazdı. Eline, beline, diline sahip olmak, ahiliğin ahlak anlayışının özeti sayılırdı. Bu ilke; helal kazanç, iffeti koruma ve dürüst konuşma demekti. Misafire hürmet ve garibe yardım, ahi dükkânlarının kapısını fakirlere, yolculara, ihtiyaç sahiplerine her daim açık tutardı.

Ahilik sadece mesleki disiplin getirmedi; aynı zamanda ekonomik bir denge mekanizması da sağladı. Hangi mesleğin hangi şehirde gelişmesi gerektiği, hangi üretim alanında ihtiyaç olduğu, hangi iş kollarının dengelenmesi gerektiği ahiler tarafından takip edilirdi. Bu yönüyle ahilik, modern anlamda hem bir ticaret odası hem bir tüketici derneği hem de bir sosyal dayanışma kurumu gibiydi. Bugün faaliyet gösteren meslek odaları maalesef bu işlevi görememektedir. Geçmişin güzel örneklerinden olan Ahi teşkilatının ahlak ve dayanışma ilkeleri, bugün meslek odalarında devam ettirilmeli.

Bu teşkilatın disiplin anlayışını en iyi yansıtan örneklerden biri de dilimize yerleşen “pabucun dama atılması” deyimidir. Rivayete göre bir ayakkabıcı, verdiği sözü tutmaz, siparişi zamanında yetiştirmez ve üstelik yaptığı ayakkabılar kısa sürede yırtılıp tabanı delinir, ahiler o dükkâna gidip bozuk ayakkabıları alır, dükkânın damına atarlar. Bu hem esnafı ifşa etmek hem de halka “Bu adam sözüne sadık değildir, yaptığı iş güvenilmezdir” mesajı vermekti. Hatta böyle bir durumla karşılaşan esnaf, bir daha aynı mahallede, kasabada veya şehirse dükkân açamaz, başka bir yere gitmek zorunda kalırdı. Tabi ki gittiği yerde konu hakkında ahiler bilgilendirilirdi. Bu sistem, ahiliğin mesleki kaliteyi ve güveni, insana saygıyı ve halkı nasıl koruduğunu gösteren somut bir örnektir.

Bugün esnaf odaları, ticaret ve sanayi odaları aslında ahilik teşkilatının birer mirasçısıdır. Ancak bu kurumların, yalnızca bürokratik bir yapı olmaktan öteye geçip, ahilikten aldıkları köklü değerleri bugünün ticaret hayatıyla harmanlamaları gerekmektedir. Çünkü ahilik yalnızca ekonomik bir düzenleme değil, aynı zamanda bir ahlaki zemin demektir. Esnaf odaları da bu mirası yaşatıp ticaretin dürüstlük, güven ve adalet ilkeleriyle yürümesini sağlayabilirse, ahi geleneğinin ruhu bugünkü hayatımıza da taşınmış olacaktır.

Sözün özü ahilik teşkilatı tarihin ilk özel, ama aynı zamanda kamu yararına hizmet eden örgütlerinden biridir. Bizim görevimiz, ceddimizde kalan bu mirası yalnızca anmakla değil, günümüz kurumlarında yaşatmakla mümkündür. Kalın sağlıcakla

Kaynak: YENİ SAKARYA GAZETESİ