Sapanca Gölü, son yıllarda giderek daha fazla gündeme gelen bir çevresel kırılganlığın merkezinde yer alıyor. Bir yandan azalan yağış miktarları, öte yandan artan buharlaşma ve yoğun su çekimleri gölü ciddi bir su bütçesi açığı ile karşı karşıya bırakıyor. SASKİ verilerine göre gölün 32 metre seviyelerinde olması gerekirken 2025 yılı Ağustos ayı itibarıyla 29,52 metreye kadar düşmüş olması bu kırılganlığın en somut göstergesidir. Üstelik bu rakam yalnızca bir veri değil, aynı zamanda Sakarya ve Kocaeli için içme ve kullanma suyu güvenliğinin geleceği adına bir uyarıdır.
Geçmişte yapılan resmî açıklamalara göre Sapanca Gölü’nün sürdürülebilir yıllık su arzı yaklaşık 120 milyon metreküp olarak hesaplanmakta. Oysa son yıllarda gölün bu kapasitesini aşan bir kullanım tablosu oluşmuş. Sakarya içme suyunun büyük bölümünü bu kaynaktan sağlarken, Kocaeli de kendi barajları ve yeraltı suyu yetmediğinde Sapanca’ya başvurmaktadır. Bunun yanında endüstriyel kullanımlar da ciddi bir baskı unsurudur. TÜPRAŞ’ın 2005 yılında gölden 12,7 milyon metreküp su çektiği, 2012’de bu miktarı 8,2 milyon metreküp seviyesine düşürdüğü resmi verilerde (TÜPRAŞ’ın internette kendi yayınından alınmıştır.) yer almıştır. TÜPRAŞ’ın 2005 ve 2012 yıllarını kıyaslayarak verdiği kullanımdaki azalma kazanım gibi görünse de mevcut duruma göre, gölün taşıma kapasitesini zorlamaya devam etmektedir. Yetkililerin TÜPRAŞ’la oturup artık deniz suyunu arıtarak Sapanca gölünden uzaklaşmalarını sağlamalıdırlar. SASKİ’nin geçmişte TÜPRAŞ’la “hukuksuz su kullanımı konusunda” mahkemelik olduğunu biliyoruz. TÜPRAŞ’ın beraat ettiği o mahkemenin ardından tekrar hukuki zeminde kullanım hakkını iptal edecek bir çalışma yapılmalıdır.
Sorun yalnızca Sapanca Gölünden kullanım miktarıyla sınırlı değildir. Gölü besleyen derelerin ekolojik durumunu değerlendiren çalışmalar, özellikle tarımsal faaliyetler, kentleşme ve ulaşım altyapısının bazı kolları olumsuz etkilediğini göstermektedir. Gölü besleyen derelerinde fabrikalar tarafından çekilmesi göle gelen su kalitesini de etkilemekte. Sapanca gölü yalnızca su seviyesi bakımından değil, su kalitesi açısından da giderek daha fazla risk altındadır. Yıllardır halk arasında konuşulan ve son yapılan araştırmalarda karayolu ve demiryolu trafiğinin metal kirliliğinin en önemli kaynaklardan biri olduğunu göstermektedir. Yağmurla birlikte bu metaller göle taşınarak dipte birikmekte ve uzun vadede su kalitesini tehdit edebilecek potansiyel bir kirlilik oluşturmaktadır.
Gerek su tüketimi gerek kaynağın beslenmesi Sapanca Gölü’nün kırılganlığını yalnızca kuraklıkla açıklamak doğru olmaz. İklim değişikliği, su çekim ve havzanın hızla kirlenmesi gölün hem miktar hem de kalite yönünden geleceği belirsizleşiyor. SASKİ yetkilileri seviye düşüşlerinin devam etmesi halinde acil eylem planlarının devreye alınması kaçınılmaz olduğunu söylüyor
Endüstriyel kullanımın göl üzerindeki baskısını azaltmak için alternatif çözümler de artık ertelenemez. Bunun yanında gölü besleyen dereler için biyolojik izleme çalışmaları kalıcı hale getirilmeli, tarım ve kentleşme kaynaklı besin tuzu girişlerini azaltacak tampon bölgeler, çökeltme havuzları ve doğa temelli filtre sistemleri hayata geçirilmelidir.
Sapanca Gölü’nün korunması için yapılacaklar elbette yalnızca kurumsal düzeyle sınırlı değildir. Bireysel ölçekte suyun tasarruflu kullanılması, musluk ve rezervuarlarda küçük önlemler alınması, yeşil alan sulamalarında daha bilinçli yöntemlere yönelinmesi gölün geleceği adına küçümsenmeyecek katkılar sağlayacaktır. Her ne kadar bireysel önlemler tek başına gölü kurtarmaya yetmese de toplumun ortak bilinci ve davranış biçimi, kurumların alacağı kararların uygulanabilirliğini de artıracaktır.
Sapanca Gölü bugün yalnızca bir içme suyu kaynağı olarak değil, aynı zamanda ekolojik ve kültürel bir değer olarak korunması gereken bir varlıktır. Allah’ın lütfu olan bu doğal dengeyi bozmak yerine onu geleceğe taşımak hepimizin ortak görevidir. Bilimsel veriler, gölün su seviyesinin kritik eşiğe dayandığını, dipte ise böyle devam etmesi durumunda potansiyel riskler barındırdığını açıkça ortaya koymaktadır. Bu nedenle zaman kaybetmeden kurumların ortak hareket ettiği, endüstrinin alternatif kaynaklara yöneldiği, belediyelerin dinamik çekim planları uyguladığı ve toplumun suyu daha dikkatli kullandığı bütüncül bir yaklaşım geliştirilmelidir. Sapanca için belediyeler öncülüğünde girişimler yapılmalı ve kamuoyuyla paylaşılmalıdır. Konu hakkında ciddi adımlar atılmalı, ilgililer bir araya gelerek çalışmalar ve paneller düzenlenmeli, akademik raporlar çıkartılarak halkımız bilgilendirilmelidir. Aksi takdirde yarın bu göl yalnızca hatıralarımızda kalacaktır. Göl geçmişten bir miras olarak bizlere kadar ulaştı. Şimdi gelecek nesillere sağlıklı bir göl bırakmak için elele verme zamanı.
Not: Bu satırları yazdığım sırada bir mesaj geldi. Mesajı sizlerle paylaşıyorum “BM, göllerin korunması ve sürdürülebir yönetimini vurgulamak için 27 Ağustos’u Dünya Su Günü ilan etti”.
Kaynak: YENİ SAKARYA GAZETESİ