Her geçen gün sokaklarımızda güvenlik duygusu azalıyor. Bir zamanlar komşuluğun, dostluğun ve huzurun hüküm sürdüğü şehirlerimiz, bugün öfkenin ve şiddetin kol gezdiği mekânlara dönüşmeye başladı. Trafikte en küçük hataya tahammül edemeyen, sabırsızlığıyla kavga çıkarmaya hazır bekleyen insanlar; komşusuyla geçinemeyen, hatta aile içinde bile şiddeti bir çözüm gibi görenler giderek çoğalıyor. Bu tablo, toplum olarak bizi günden güne daha gergin bir hale getiriyor.
Fakat sokaklarımızın güvensizliğinin sebebi sadece insanların sinirlerine hâkim olamaması değil. Daha derinlerde, gençleri bilinçli olarak sokağa dökme çabası var. Henüz 18 yaşına bile basmamış çocukların ellerine çakı, bıçak, hatta silah gibi tehlikeli aletler tutuşturuluyor. Onların tecrübesizliğinden, heyecanından ve kanlarının kaynıyor olmasından yararlanılıyor. Böylece en güvenli bildiğimiz şehir merkezlerinde bile akşam karanlığı çöktüğünde huzur içinde dolaşmak artık mümkün olmuyor. Kadınlar, kızlar, aileler gönül rahatlığıyla dışarı çıkamıyor. Esnafımız işyerinde kendisini rahat hissetmiyor. Dükkanlar kurşunlanıyor, sokak ortasında insanlar öldürülüyor.
Daha da vahimi, bu gençler planlı ve programlı bir şekilde suça yönlendiriliyor. Birkaç kuruş harçlık, ceplerine güven duygusu aşılayan küçük miktarda paralar, onları kolayca yanlış yollara sürüklüyor. Bu yüzden “çocuk” kelimesinin ardına sığınılarak işlenen suçları artık masum bir hata gibi görmek mümkün değil. Çünkü bu eylemler, bilinçli olarak örgütlenmiş bir şekilde toplumun huzurunu tehdit ediyor. Ayrıca “Suça itilen çocuk” söyleminin kaldırılması gerektiğini düşünüyorum. Suçu işleyen çocuk da olsa ciddi cezalarla cezalandırılmalı. Çünkü kısa bir süre gözaltına altına çocuklar dışarı çıktıklarında artık daha da arsızca hareket etmeye başlıyor. Belki kendisinin dahi hayal edemeyeceği kötülükleri rahatça yapmaya başlıyor. Bir çocuğun yaptıklarının karşılığı sicil kaydının bozukluğu olmamalıdır. Mutlaka cezalandırılmalıdır. Ceza dediysem hapiste mahkûmiyet şeklinde değil, devletin vereceği bir alanda çalışma şeklinde olmalıdır. Mesela yanan ormanların ağaç dikimini bu çocuklarla yapılabilir, Çevre yollarının dikenliklerden arındırılması olabilir. Bu ve bunun gibi kamu yararına işlerde bir gözetmen tarafından cezalarını çekebilirler. Neticede hepsi bizim çocuklarımız. Cezadan maksat yaptıklarının yanlış olduğunu anlayarak pişman olmalarıdır.
Elbette tüm bunların kökeninde aile yapısının zayıflatılması yatıyor. Aile kurumunun geleneklerden uzak, eşler arasında huzursuzluk, çocuklara verilen terbiyenin kaybolması, evin değerlerinin aşınması ve çocukların yanlış çevrelerin yönlendirmesine açık hâle gelmesi, bu tablonun en büyük sebebi. Biz, aileye önem veren bir toplumduk. Ancak aile kültürünün çözülmesiyle birlikte çocuklar kontrolsüz bırakıldı ve şiddet sarmalına daha kolay kapılır oldular.
Bugün yapılması gereken hem aile kurumunu yeniden güçlendirmek hem de bu gençlere sahip çıkmak. Onlara sadece yasaklarla yaklaşmak değil, aynı zamanda doğru bir eğitim, sağlam bir rehberlik ve güvenli bir gelecek sunmak gerekiyor. Çünkü şiddetle yoğrulan bir sokak, kimseye huzur vermez. Bizler güven, barış ve kardeşlik içinde yaşamak istiyoruz. Bu coğrafya huzur ve bereket coğrafyasıdır. Çevremiz zaten türlü krizlerle ve tehditlerle kuşatılmışken, içeriden gelen huzursuzlukları büyütmek sadece başkalarının işine yarar.
Toplum olarak yapmamız gereken, sokaklarımızı yeniden güvenli kılmak, gençlerimizi suça değil umuda yönlendirmek ve aile yapısını sağlam tutmaktır. Çünkü huzur, sadece devletin ya da kolluk kuvvetlerinin değil, hepimizin ortak sorumluluğudur. Biz huzur istiyoruz, daha güvenli, daha sakin ve daha umut dolu bir toplumun özlemi içindeyiz.
Kaynak: Yeni Sakarya Gazetesi