Söyleşi: Fahri Tuna*
Tarih boyunca akla “ova” deyince “verimlilik, bolluk, üretim” gibi kavramlar gelir.
Mâlum, Amik Ovası’nın ardından Türkiye’nin en verimli ikinci ovasında oturuyoruz.
Adapazarı’mız da bu bağlamda pek “fakir sayılmaz” düşüncesindeyiz. Türk edebiyatında iz bırakmış Sait Faik, Kerim Korcan, Faik Baysal hemşerilerimizden bazıları.
Necati Mert, Cüneyd Suavi, Hatice Bilen Buğra, Ayfer Tunç da Türk edebiyatında “orta kuşak” yaşayan önemli yazarlarımızdan.
Gençler de geliyor geriden.
Peki sinemada durum nasıl?
Yeşilçam’ın Sakaryalı ünlü yapımcısı “Hürrem Erman”ı bir hafta bu sütunlara konu/k etmiştik.
Bu haftaki konu(ğu)muz Yeşilçam’ın ünlü eleştirmenlerinden Burçak Evren.
O da Adapazarı kökenli bir sinema yazarımız.
Onunla “1950-60’ların Adapazarı”nı konuştuk.
İlginizi çekeceğini sanıyoruz.
TATİLLERİMİN TAMAMI ADAPAZARI’NDA GEÇTİ
Burçak Evren’in Adapazarlılığını öğrenebilir miyiz? 1947 yılında İstanbul Erenköy’de doğdum. Babam Selanik Vodina’dan 1925 Mübadelesi’nde Adapazarı İstiklal Mahallesi Derin Sokak’a yerleşmiş. Maruf, Ferruh ve Feridun abilerimle Feriha ablam Adapazarı doğumludurlar. Babam daha sonra İstanbul’a yerleştiğinden Milhan ablamla ben İstanbul’da doğmuşuz. Çocukluğumda okulumuz kapandığı gün Adapazarı’na gönderilir, okulun açılmasına bir gün kala İstanbul’a dönerdik. On altı yaşıma kadar yaz tatillerimin tamamı Adapazarı’nda geçti. İki amcamla iki halam hep Adapazarı’nda yaşadılar. Her bayram iki amcama mutlaka el öpmeye gelirdik. Evimiz çok büyük üç katlı bir evdi, iki amcamla halamın birisi bu evde otururdu.
1950’LERİN ADAPAZARINI KARE KARE HATIRLIYORUM
Çocukluğunuzun Adapazarı’nı anlatabilir misiniz? Ona kitap yazılır... 1950’lerin sonlarının Adapazarı’nı kare kare hatırlıyorum. Hatta hangi sinemada hangi filmi izlediğimi de kare kare hatırlıyorum. Bir örnek vereyim: İspanyol yönetmen Luis Buniel’in Sokak Kızı Suzanna diye bir filmi var. Bu filmi yıllar sonra 1995 Berlin Film Festivali’nde Ustaya Saygı bölümünde gördüm. O filmi ben on iki yaşımdayken Adapazarı’nda Yeni Sinema’da 1959 yılında izlemiştim.
SARAY, ATLAS, YENİ, FİTAŞ, MELEK SİNEMALARI
1950’lerde Adapazarı sinemaları? Kavaklar Caddesinin başlarında Ermanların Saray’ı vardı, sobalıydı, sobayla ısıtırlardı içerisini; arada tüter, filmi durdurup kapıyı açarlar, duman gitsin diye. Aynı caddede Atlas vardı. Kömürpazarı’nın başlarında Yeni vardı. O zamanların Adapazarı’nda en modern, en güzel sinema bulvardaki Fitaş’tı; diğer sinemaların koltukları tahtayken, onun tahta koltukları alçak ve kumaş kaplıydı. Kapalıçarşı’daki Melek sinemasının açıldığı günü bile hatırlıyorum. Geceleri de Çark’ın girişindeki yazlık sinemayı hatırlıyorum. Ben bir tek Melek’e para verirdim. Amcam belediyeciydi çünkü...
YAZIN KAMYONLARLA KERPE’YE GİDERDİK
Çocukluğunuzdaki Adapazarı eğlenceleri nelerdi? En büyük eğlencemiz, koza arabalarını bekleyip, koza çuvallarını delerek dökülen kozaları toplamaktı. Sonra evin bodrum katında bunların koza olmasını beklemek... Bazen arabalarla Kerpe’ye giderdik. Kerpe’de hiçbir şey yoktu; bomboştu o zamanlar. Babalarımız birkaç gün önce gider çadırlar kurarlardı. Sonra dört-beş aile kamyonlarla bizler giderdik. Biz çocuklar için sinema vardı. Geceleri Uzunçarşı başındaki pastaneden dondurma veya çekirdek alıp Belediye Parkında havuzun başında oturmak Adapazarı’nın tek eğlencesiydi. Bir de on beş günde bir Çark Mesire’ye giderdik.
EN LÜKS VE KİBAR YER, ÇARK’TI
Çark kültürü denilince neler hatırlıyorsunuz? Adapazarlının gideceği en lüks ve en kibar yer Çark’tı. Paraya dayanarak gidilecek en lüks yer orasıydı. Aslında Çark, ne bir gazinoydu ne de restaurant... İkisinin arası bir kır kahvesiydi. Şarkı dinlediğimi hatırlıyorum. Mahalli sanatçılardan filan dinledim ama... Ünlü sanatçılar da gelmiş olabilir ama ben hatırlamıyorum. Sünnetler orada olurdu. Benim yeğenlerimin, kuzenlerimin sünnetleri hep orada yapılmıştı mesela...
HÜRREM ERMAN, ÇOK SAYGIN VE ÇOK KİBAR BİRİYDİ
Siz sinemacısınız, Erman ailesi de sinemacı... “Vodinalılar” ya da “Erman ailesi” denilince neler hatırlarsınız? Babamlar onlarla Selanik Vodina’da da aynı mahallede oturuyorlarmış, 1925’te her iki aile Adapazarı’nda yerleşince de aynı sokaktaydılar. Yakın olduğumuz bir aileydi. Amcamlar Adapazarı’ndan İstanbul’a bize misafirliğe geldiklerinde de mutlaka Hürrem Amca’ya da uğrarlardı. Ben Hürrem Amca’yı, 1969’da Milliyet’te sinema yazarlığına başladıktan sonra tanıdım. Bizleri Beyoğlu’ndaki Erman Han’a davet eder, yaptığı filmleri, Erman Han’ın çatı katında, lüks gazino garsonlarının hizmet ettiği bir ortamda, üç-dört önemli sinema yazarına seyrettirirdi. O zaman yakından tanıdım Hürrem Erman’ı.
Hürrem Bey, nasıl bir insandı? Otoriter ve hoş sohbet bir insandı. Çok kibar, çok güzel giyinen bir adamdı. Yeşilçam’ın en saygın, herkesin saygı duyduğu bir kişilikti. Hem kişilik hem güç demekti.
DAMGA 1949’DA, VURUN KAHPEYE 1951’DE ADAPAZARI’NDA ÇEKİLDİ
Adapazarı’nda çekilen filmlerle ilgili neler hatırlıyorsunuz? Son Altın Portakal Film Festivali kapsamında ben Yönetmen Seyfi Havaeri’ne bir kitap hazırladım. Orada Seyfi Bey anlatır. Yönetmenlik hayatında kendisinin ikinci filmi olan Damga’yı Adapazarı’nda nasıl çektiklerini anlatır. Sene 1949. Bu film Hürrem Bey’in yapımcı olarak ilk filmidir. Ucuza getirmek için film Adapazarı’nda çekiliyor. Marangozları çağırıp bir plato kuruyorlar ahşaptan. Tahtadan banyo küvetlerini filan hazırlatıyorlar marangozlara. Daha o zamanlar Erman Film bile yok, Erman Kardeşler firması var. Sonra Vurun Kahpeye’yi 1951’de Adapazarı’nda Lütfü Akad çekiyor Erman Film’e.
Daha başka filmler var mı Adapazarı’nda çekilen? Birçok film var ama aklıma gelmiyor şimdi. Sapanca’da da çok filmler çekildi.
YENİ SİNEMA’DAKİ ARAP GÖREVLİYİ UNUTAMAM
Çocukluğunuzun Adapazarı’ndan bir sinema anınızı rica etsek... Amcam belediyede çalıştığı için ben bütün sinemalara bedava girme olanağına sahiptim. Aynı filmi 1on-on beş kere izlediğim olurdu. Yeni Sinema’da Arap bir görevli vardı. O görevde olduğu zaman para alıyordu. Paramız pek yok, biz çocuklar kapıda bekleşirdik. Film başlayınca Arap görevli başlardı çağırmaya, sinema fiyatından başlayarak; 25 kuruşu olan gelsin, kimse gitmez, 20 kuruşu olan gelsin..., kimse gitmez, on beş kuruşu olan gelsin, bir kişi belki gider, filmin sesleri geliyor içeriden, hepimizin kulağı tetikte, içimiz gidiyor. On kuşu olan gelsin, ya bir kişi ya hiç kimse, beş kuruşu olan gelsin, bir kuruşa kadar düşerdi. En son ben girerdim. Ya bir kuruşa ya iki kuruşa... Bizim psikolojimize göre davranırdı yani.
ADAPAZARI ALTIN MISIR FİLM FESTİVALİ DÜZENLENEBİLİR
Adapazarı’nda sinema açısından neler yapılabilir? Alt yapıyı Büyükşehir Belediyesi (AKM’yi kast ediyor) kurmuş. Onu işletmek çok önemli. Sinemaya daha yaygınlaştırmak için özel günler düzenlenmeli. Adapazarı’nı markalaştırmak için geleneksel bir festival yapılmalı, içinde sinema/film olmalı. Mısırı meşhur ya Adapazarı’nın; örneğin Adapazarı Altın Mısır Festivali. Bu konu sponsorlarla çözülmeli. Kenti marka haline getirmeli. Üniversite kenti Adapazarı, üstelik Hürrem Erman da buralı. Adapazarı’nın bir başka büyük avantajı da İstanbul’a çok yakın olması. Festivalin altyapısının sahibi Büyükşehir Belediyesi Kültür Merkezi hazır zaten. Hiçbir yerde bir festivalin gerektirdiği sinema/tiyatro, film salonları, kafeler bir arada yok, Antalya’da bile yok... Adapazarı AKM’de bir arada. Üstelik şehir merkezinde; bu çok önemli bir avantaj. Festivalin en önemli ödüllerine, örneğin en iyi yapım ödülü Hürrem Erman adına, en iyi senaryo ödülü Sait Faik adına en iyi fotoğraf ödülü Hüsnü Gürsel adına verilebilir... Haydarpaşa’dan bir festival treni kalkar, festival trenle başlar trenle bitebilir. Sonra sinema salonlarına 1 Nolu, 2 Nolu salon yerine Hürrem Erman Salonu, Sait Faik Salonu, Faik Baysal Salonu adını verilebilir. Her yıl Türk Sinemasına emek vermiş birisine “emek ödülü” verilebilir.
-----------
Burçak Evren kimdir?
Adapazarlı bir ailenin çocuğu olarak 1947'de İstanbul'da doğdu. Ortaöğrenimini bu kentte yaptı. Bir süre İ.Ü. Hukuk Fakültesi'nde okudu, daha sonra İ.Ü Edebiyat Fakültesi Klasik Arkeoloji ve Prehsitorya Bölümü'nden mezun oldu. Prehistorya, İlk Çağ, Ön Asya Dilleri ve Sanat Tarihi'nden sertifikalar aldı. Üniversite yıllarında gazeteciliğe başladı (1969). Dünya, Yeni İstanbul, Yeni Ortam, Politika, Vatan, Güneş, Hürriyet, Cumhuriyet, Milliyet ve Pazar Postası gazetelerinde ve Gelişim Yayınları'nda, sayfa sekreteri, art direktör, sanat sayfası yönetici, yazı işleri müdürü, yayın koordinatörü, genel yayın müdürü ve sinema yazarı olarak çeşitli görevlerde bulundu. Yeni Fotoğraf ve Gelişim Sinema dergilerini çıkardı. Sinema ve değişik alanlarda 100’ün üzerinde kitabı bulunmakta, bazı vakıf üniversitelerinde sinema dersleri vermektedir. Kitaplarından bazıları: Türk Sineması, Türk Sinema Sanatçıları Ansiklopedisi, Türk Sineması'nda Yeni Konumlar, Türkçe Sinema Dergileri.
*17.08.2006 tarihinde Burçak Evren’le Fahri Tuna’nın Adapazarı Köfteci İsmail’de (Çark) yaptığı söyleşi metnidir.