Fahri Tuna
Günümüzün en büyük problemi nedir deseniz bana, hiç düşünmeden kendimiz olabilmek / kendimiz kalabilmek derim.
Bin bir hengame, gürültü patırtı, koşuşturma arasında hep unuttuğumuz, daima un uttuğumuz, her zaman unuttuğumuz biri var: Kendimiz.
Aynaya baktığımız yok. Yüzleşmiyoruz kendimizle. Durup dinlendiğimiz, nefes aldığımız yok neredeyse: Çok meşgulüz, hep yetişmemiz gerekiyor bir yerlere, sadece bugünümüz değil yarınımız yarınlarımız ajandamız da dopdolu. Projeler, programlar, portfolyolar.
Dünyayı kurtarıyoruz sorarsanız. Kutsal hedeflerimiz var. Misyonerce koşuşturan idealist bir kahramanız her birimiz. Güya. Sureta.
Özeleştiri, durup nefeslenme hak getire. Varsa yoksa deli danalar gibi çılgın bir yarış, adanmışlık. Neye, niçin, kimler için? Makul bir cevabımız da yok. Varsa da kendimizi bile inandıramıyoruz.
Geçenlerde, artık otuzunu geçen, kendisi de bir yazar/öğretmen olan ve beni aslanlar gibi Mehmet Selim’in dedesi yapan sevgili kızım Ayşenur hatırlattı: Baba, hatırlıyor musun, on beş sene kadar önce, ben lise öğrencisi sen bir kamu kurumunda daire başkanıydın. Sekreterin Nurgül Hanım’dan randevu almıştım senle görüşmek için. İki defa da ertelenmişti üstelik. Ancak üçüncüye görüşebilmiştim.
Dondum kaldım. Sahi böyle mi olmuştu. Kızım yalan söylemediğine göre, tüm acımasızlığıyla yaşanmıştı bu demek ki. Ben farkında bile olmamıştım.
Türkçesi şuydu bunun: Memleketi kurtarırken sınıfta kalmıştım.
-Otur, sıfır!
İliklerime kadar üşüdüm. Sibirya soğuğu esti dört bir yanda. Ben mi yapmıştım bunu. Üstelik eşini, çocuklarını, ailesini bu kadar çok seven, ben!
Hiçbir şeyin farkında değildim. Hiçbir şeyin farkında değildik. Hiçbir şeyin farkında değildiniz!
İtiraz etmeyin lütfen. İyi, çok iyi biliyorum. Nereden mi? Kendimden.
Biz ceketinin astarında kendisini kaybetmiş kalabalıklarız.
Kendimizi unutunca ailemizi de unutmuştuk.
Varsa yoksa hedefler, makamlar, kazançlar. Varsa yoksa kariyer, unvan, prestij.
Ya özümüz? Hatta özözümüz.
Biz ihsan medeniyetinin çocukları değil miydik. İyilik, iyiler, iyilikler medeniyetinin?
Kurtuluşumuz nerede öyleyse; durup nefes almakta. Attaya gönderdiğimiz kendimiz’e rastlarız belki.
Belki diyorum, küsüp gitmemişse tabii ki, buralardan. Bin bir özürle ayaklarına kapanmayız onun.
Unutmayalım; kaybettiğimiz meçhul’e dönme zamanı. Daha fazla geç kalmadan.
Vakit, özözümüze sığınma zamanı. Belki o zaman, insan oluruz da her şeye silbaştan yeniden başlarız. Haydi bismillah. En tazesinden hem de.
Kaynak: YENİ SAKARYA GAZETESİ