Oğlu Arif Ümit Uztürk ile 1970’lerin Efsane Beden Terbiyesi Bölge Müdürü Necmi Uztürk Üzerine - II Söyleşi: Fahri Tuna
Bugün babanızın evliliğinden, aile hayatından söz edebilir miyiz biraz. Nereden kimlerden evleniyor Necmi Amca? Askerlik sonrası yedek parça dükkânını açıyor. İşler de iyi başlangıç yıllarında. Sıra geliyor evliliğe. Yaşı 28. Evliliği 1950 yılında. Çünkü ben 52 doğumluyum. Kiminle mi evleniyor? Ormanköy’de cami hocası Fehmi Efendi’nin beş çocuğunun en büyüğüyle. Annemin adı Nermin. Arkadaşları vasıtasıyla gittiği bir düğünde görüyor babam annemi. Beğeniyor. Talipli oluyor. Fakat anne tarafının Çerkez olduğu için, tabir şu: Biz Türklere kız vermeyiz. Bizimkiler yerli Türk, Manav. Mehmet Dedemler de Çerkezlerden gelin almaya karşılar. Babam da kafaya takmış bir sefer. Yok, baba ben bu kızı alacağım, ben Nermin’le evlenmek istiyorum, diyor. Neyse iki tarafı da ikna ediyorlar. Evleniyorlar. Çok mutlu oldular annemle babam tabi. Karı koca ilişkileri çok iyiydi. Annemin tarafı babamı tanıdıkça çok sevdiler. Çerkezlerin içine çok karıştı. Çok saygı gösterdiler babama.
Siz kaç kardeşsiniz Arif Abi. Ve isimlerinizi nasıl ve neden koyuyorlar? Babam çalışıyor, annem ev hanımı zaten. Babaannemi ben hatırlamam, ben iki yaşındayken vefat etmiş. Biz Şerefiye Camii’nin arkasında Dedemin evinde doğmuşuz. Biz iki kardeşiz. 1952’de ben doğuyorum. 1955’te de kardeşim doğdu. Arife günü doğmuşum, dedem Arif koymuş adımı. Ümit’i de babam eklemiş, Onun için ben Ümit ismini çok seviyorum, hiçbir yerden çıkarmak istemiyorum. Babamın teyzesinin bir kocası var, Hereke Tavşancıl’da. İyi bir subay. İstiklal Harbi kahramanlarından. Hem onu sevdiklerinden hem de Arif’e kafiyeli olur diyorlar, kardeşime de Akif adını veriyorlar. Başına da dedemin ismi Mehmet’i ekliyorlar. Birçok şeyi çağrıştırıyor, tabii. Hem babasının adı gözüküyor, hem İstiklal Marşı şairinin adını kullanmış oluyorlar, hem teyzesinin kocasının ismini çağrıştırıyor.
Anneniz Nermin Hanım nasıl bir insandı? Rahmetli anneciğim çok çilekeş bir insandı. Halamın trafik kazasında vefatından sonra babam halamın üç erkek çocuğunu bizim eve getirdi. İki de biz; düşünün, evde beş erkek çocuk. Babam ve dedem de var. Evde çamaşır yıkamak yemek pişirmek, temizlik yapmak, senelerce; annemin durumunu düşünün. Yapılacak bir şey de yok. Durum belli, beşimiz de okumaya çalışıyoruz. Sonra herkes hayatını kazandı. Halamın çocuklarından Zülal öğretmen, Erol mühendis, Ünal da eniştem gibi asker oldu. Bu arada annemin büyük ablasının kızı da, - sonra avukat çıktı, halen hayatta, Günsel Hazar - o da bir dönem geldi yanımızda kaldı. Annemin küçük kız kardeşi Adapazarı'nda Kız Meslek Lisesinin dikiş nakış bölümünde okudu, o da kurslarda geldi bizim yanımızda kaldı. Evde yedi tane çocuk. Yani bizim ev bir eğitim yuvası gibi oldu, annem için. Annem çok çilekeşti ama hep severek yaptı, sevgiyle yaklaştı hepimize. Çok sabırlı bir insandı. Çok çok iyi bir insandı.
Annenizle babanızın iletişimi, ilişkileri nasıldı bu hengamede? Annemle babamın ilişkileri çok iyiydi. Zaten çok beyefendi bir insandı babam. Anneme, bize her zaman çok nazik ve kibar davranırdı. Ne evde ne işte kimseye sesini yükselttiğine rastlamamışızdır. Yani dedemle babamı yan yana getirsen, bunlar nasıl baba oğul derdin. Fizik olarak da benzemiyorlardı. Dedem çok iriyarı böyle benim kalıbımda çok sağlam bir bünyesi olan biriydi. Babam ise narin vücutlu, nazik, kibar bir insandı. Baba oğul çok zıttılar. Ama dedem bana çok düşkündü. Çok severdi. İlk göz ağrısı olduğum için olmalı. Kardeşim Mehmet Akif, Eskişehir'de İktisadi Ticari İlimler’de okudu. Ben Ankara’da Gazi Eğitim Tarih Coğrafya öğretmenliği okudum. Dışarıdan derslere girdim ama öğretmenliğe geçmedim. Eşim Gülşen Hanım da öğretmen. Sınıf arkadaşım zaten. Bilecik Gölpazarlı. Tarih coğrafya öğretmenliğinde onun çektiği eziyetleri görünce vaz geçtim. Bu kadar dosya, yazılı kâğıdı oku. Onun yazılılarına yardım ediyordum arada. İki tane Coğrafya öğretmeni bir eve fazla dedim. (Gülüşmeler) Beden Terbiyesi Teşkilatını sevdikçe içinde kalmaya devam ettim. Babamın mesleği gereği zaten 1960 senesinden beri içindeydim.
Yemeyi içmeyi giyinmeyi sever miydi? Severdi. Bir defa çok sosyal bir insandı. Ben babamı kravatsız görmedim desem yalan olmaz yani. Modern giyinmeyi severdi. Modern derken, takım elbiseli, kravatlı. Uzun süreli memuriyetin kazandırdığı şeylerden biri de düzgün ve temiz giyinmektir diye düşünüyorum. Çünkü sürekli fotoğrafla her an buluşabilme ihtimali olan kişi olmak, bunu gerektirir tabii.
Peki hangi yemekleri daha çok severdi babanız, Çerkez yemeklerine alışmış mıydı? Annem Çerkez yemeklerini özene bezene yapardı. Ama babamın yemek ayırt ettiğini hiç görmedim. Yani ben de ben de öyleyim. Hiçbir yemek ayırt etmem. Yemek seçiciliği yoktu. Yani şunu beğendim, şunu yapın falan dediğin hiç hatırlamam. Çok iyi bir Galatasaraylı, inanılmaz bir Galatasaraylıydı. Şimdi mesela benim büyük oğlan Onur engellidir. Ona bazen şakaya falan takılırlar, ya işte bu maçlık Fenerbahçeli ol, diye. Olmam, dedem üzülür. Ben Galatasaray’dan beş dakika bile vaz geçmem diyebilecek kadar Galatasaraylı. Küçük oğlum Mert de Galatasaraylı. Onlar hep dedelerinden Galatasaraylıdır.
Babanızın emekliliği? Görüştüğü yakın dostları? 1985 yılında emekli oldu babam. Erdoğan Abi (Çamlıyurt) babamın emekliliği üzerine teşkilatı devraldı. Yakın dostlarına gelince; onun görev yaptığı süreç içerisinde mesela Nizam Usta diye geçer, Nizam Artan. Atıcılık Ajanı Nizam Artan. Oto tamircisi. Onunla çok yakın dosttular. Yine, Güneşler tarafında, oğulları Suat - Nihat Artan. Bekir Niyazi Bey’in küçük oğlu Yüksel Uztürk’le iyiydiler. Amcasının oğluyla. Yaşar Kır, Nejat Kızılkaya, Mehmet Atay, Ali Necdet Güven, Turgut Sözer, ilk aklıma gelen dostları babamın. Çok geniş bir çevresi vardı.
Necmi Uztürk söyleşimizi, babanızın vefatıyla bitirebilir miyiz? Son yıllarında biraz kalp rahatsızlığıyla ve mide rahatsızlığı ön plana çıkmaya başladı. Parkinson rahatsızlığı onu biraz toplumdan koparmaya da başladı. Biz bir gün Atatürk Spor Salonu’nda İşitme Engellilerin Masa Tenisi Türkiye Birinciliği yapıyorduk. Rahmetli Halit Çakan da var. Annem telefon açtı. Oğlum baban herhalde gene kriz geçiriyor. Eve gelsen iyi olur, dedi. Ben hemen atladım, geldim, Şerefiye Camii’nin arkasındaki evimize. Babam oturmuş ama göğüs inip inip kalkıyor. Dedi ki, oğlum atlatacağım ben bunu, sen işini bırakıp buraya niye geldin, dedi. Dedim ki, baba işi arkadaşlar yönetiyor, senin durumun daha önemli. Aldık hemen karşıdaki Vatan Hastanesine götürdük. Serum bağlandı. Bir ara ben serumun gitmediğini fark ettim. Yanımda da hastane müdürü Tahsin Kodalak var. Dedim ki niye gitmiyor bu serum? Dedi ki, abi damarlar durdu. Anladım ki babam ruhunu teslim edecek. Hiç unutmuyorum. Kulağına kelimeyi şahadet getirdim. Hiç olmazsa bu görevi yapabileyim dedim. Orada, hastanede maalesef babamı kaybettik. Yorgalar’a dedemlerin yanına defnettik. 18 Aralık 1992. Allah gani gani rahmet eylesin.
Arif Abi, 1960-85 yılları arasında Beden Terbiyesi Bölge Müdürlüğünü üstlenen, döneminin efsanesi olan babanız Necmi Uztürk üzerine söyleşimizi bitirirken, onu son olarak beş kelime ile özetlemeni istesem? İlk aklına gelen, bir beyefendi. Spor adamı. Hem iyi bir aile babası hem iyi bir sporcu babası. Tipik bir İstanbul beyefendisi. Şefkat dolu bir yüreği olan insan. Çalışkan. Ailesine, sevdiklerine çok bağlı, onlarla mutlu olabilen ama hayatta hep son ana kadar maddi zorlukları iliklerinde hissetmiş bir adam. İki evlat okutacağım diye tek maaşla çırpınmış bir baba. Ve cömertlik. Allah onu çok cömert yaratmış. Elinde avucunda ne varsa çoluğu, çocuğu, ailesi için, arkadaşları, eşi dostu için çekinmeden harcayabilen bir insan. Benim idolümdü babam. Ben ondan çok şey öğrendim. Bugün Dünya Başkanlığına kadar gelebildiysem, bunda babamın çok emeği var. Keşke görebilseydi. Yani duygulandım şimdi. Keşke Çankırı’ya, Aksaray’a il müdürü olarak atandığımı görebilseydi babam. Annem gördü. Ama babam hiçbir şeyi görmedi. Çok mutlu olurdu, inanılmaz keyif alırdı.
Allah Necmi Amca gibi güzel insanların sayısını artırsın. Dünya biraz da onlar sayesinde ayakta. Yoksa çoktan yıkılır giderdi. Arif Abi, Çok teşekkür ediyorum, bu güzel ve doyurucu bilgiler için. Ne demek Fahriciğim. Asıl ben çok teşekkür ederim. Babacığımı, Beden Terbiyesi Teşkilatında güzel hizmetler vermiş bütün büyüklerimi rahmetle ve şükranla anıyorum. Mekânları cennet olsun.
----
Süper Lig Hakemi- Beden Terbiyesi Eski Bölge Müdürü Erdoğan Çamlıyurt: Güler Yüzlü, Kişilikli, Devlet Terbiyesi Sahibi, Örnek Bir Spor Adamı, Necmi Dayım
Diyojen'in kör feneriyle güpegündüz adam aradığı devrelerde rahmetli Necmi Uztürk gibi bir adamı bulmak mümkün değildi. Bilmem anlatabildim mi. Gerçekten de Necmi Uztürk gibi bir beyefendiyi bulmak mümkün değildi.
Anneme abla derdi. Necmi Dayım, Hamit Necati Dedemin kız kardeşinin çocuğuydu. Yani annemle onlar kardeş çocuklarıydı. Ben yaş farkından dolayı dayı diye hitap ederdim kendisine.
1.70 boylarında yani orta boylu, yüz hatları biraz ince ve uzunca, yüz hatları belirgin olan, devamlı her şeyi güler yüzle karşılayan, insanlara emniyet telkin eden, insanlara ferahlık veren güler yüzlü bir insandı.
Çok beyefendi, haddinden fazla bir beyefendiydi. Sportmen, sporcuya sahip çıkan, sporcu dostuydu. Çok mütevazıydı. İyilikseverdi. Cemiyetçiydi. Lise mezunlarının pek bulunmadığı devrelerde, İstanbullarda liseyi okuyup İstanbul Tıp Fakültesinde okurken ailevi sebepler dolayısıyla tahsilini yarıda bırakıp Adapazarı’nda ticarete başlayan, yedek parça ticareti yapan biriydi. Adapazarı Merkez Ortaokulu’nun arka kısmında Oto Uztürk diye işyeri sahibiydi. Ki Adapazarı’nda o vakit üç-beş tane parçacı varken Necmi Dayım, şehrin iyi parçacılarından biriydi.
Çok para kazanmasına rağmen sporla ilgilenmesi, İdman Yurdu Kulübü ve bir ara Sakaryaspor Kulübü ile yoğun ilgilenmesi, onların neşvünema, hayat bulması, büyümesine hayatiyet kazandırdığı için işiyle çok fazla ilgilenemeyip dükkânını kapattı.
Dayım, onun işini neden kaybettiğini iyi bilenler tarafından, 1954’te vilayet olan Adapazarı’nda, yeni yeni teşkilatlanan Beden Terbiyesi Bölge Müdürlüğüne, 1960’da getirildi. Sonra bilahare bizim devam ettirdiğimiz göreve. Necmi Dayım, aşağı yukarı bu görevi yirmi beş sene yaptı. Ve bu görevden emekliye ayrıldı. Yaş haddinden dolayı. Parkinson hastalığı da başlamıştı zaten.
Bırakırken, bu göreve benim gelmem için bana telkinlerde bulundu. Sözünün geçtiği yerlerle görüşerek kendine göre altyapısını da hazırlamıştı. Kısacası Necmi Dayımla halef selef olduk. Oğlu Arif de benden sonra müdürlüğe vekalet etti. Arif Uztürk bazı illerde il müdürlükleri olmak üzere önemli görevler ifa etti. Çok başarılı bir spor adamıdır.
Necmi Dayım anne tarafındaki sülalemizde, her zaman gurur duyduğumuz, örnek aldığımız, kişiliği ve devlet terbiyesiyle ağırlığını bize aksettiren, nevi şahsına münhasır bir şahsiyetti. Adapazarı için de örnek bir Manav büyüğüdür. Bu arada yengem yani eşi de Çerkez’dir. Ormanköy kökenlidir.
Netice itibarıyla Necmi Uztürk, Sakarya’nın spor tarihinde, çok önemli köşe taşlarından birisidir. Kıt imkânlara rağmen, bu şehrin sporuna çok büyük emekleri ve katkıları geçmiş büyüğümüzdür. Nur içinde yatsın.
Beden Terbiyesi Müdürü Necmi Uztürk Sakaryaspor Başkanı Tuncer Tepe ile.
Necmi Uztürk, başkanlığını yaptığı İdman Yurdu futbol takımı ile. 1960’lar.
Adapazarı merkezinde bir bayramda. Soldan 2. Lütfü Yaman, sağ başta Necmi Uztürk.
Soldan: Süper Lig Hakemi Reşit Çeker, Süper Lig Hakemi - Beden Terbiyesi Sakarya Bölge Müdürü (1985-94) Erdoğan Çamlıyurt, 1960-85 arası bölge müdürü Necmi Uztürk.
Spor adamı Arif Ümit Uztürk
kaynak: yeni sakarya gazetesi