Bu ara zaruretler nedeniyle sık sık seyahat halindeyim ve muhtelif şehirlerimize uğruyorum.

          Hemen istisnasız her yerde Billboardlar  “Geçmiş olsun Türkiyem” afişleriyle dolu.

            Sözün kendisine lafımız yok. Elbette Türkiye’mize geçmiş olsun diyeceğiz.

            Zira milletimizin her ferdi, ülkemizin her bir çakıl taşı dahi kıymetli.

             Milletim ve ülkem küçük kıyameti yaşadı, nice canlar gitti.

            Sözümüz söze değil, afişin altındaki isimlere.

             Belediyeler kamu yani halkın kurumlarıdır. Yani resmi kurumlardır.

             Başkanlar orada çalışanlardan bir tanesidir. Yani kurum çalışanı, görevlisi, vazifelisidir. HALKIN BAŞKANI DEĞİL, ORADA ÇALIŞANLARIN BAŞKANI, HALKIN İSE BAŞHİZMETKARIDIR. Halk maaşını verir ve başkana der ki: “Maaşını ben vereceğim ve şu kadar vereceğim. Sen git o kurumda ÇALIŞANLARIN BAŞINA GEÇ, ONLARI ÇALIŞTIR, SEN DE ÇALIŞ VE HİZMETLERİMİZİ GÖR.” Olay budur, bu kadardır.

              Orada yapılan her işin parasını millet verir. Tüm kurum personelinin ve başkanlarınkini de.

               Yapılan işi başkan ya da orada çalışan herhangi biri cebinden yapmaz.

               Yapma şöyle dursun, yaptığının parasını da, emeğinin karşılığını da halktan alır.

                Dolayısıyla işi yapan, HİZMETİ VEREN  kurum yani belediye, parayı veren halktır.

                Kurumun yani halkın parası ile yapılan işin altına başkanın veya herhangi bir çalışanın adı yazılmaz.

                Çünkü o kurum, başkan ya da herhangi bir çalışanın özel mülkü, çiftliği, mağazası, iş merkezi ya da özel mülkü değildir.

                Yapılan işlerin parasını halk verdiğine göre, afişin altına halk adına kurumun adı yazılmalıdır. Hatta, altına Ankara halkı, Bursa halkı da yazabilir. Çünkü o şehrin tüm halkı için geçmiş olsun deniliyor.

               Belediyenin tüm hizmetleri için de durum aynıdır. Tüm işlerin altına kurumun adı yazılır, yazılmalıdır.

                Ülkemizde bunu maalesef tek bir belediye başkanı yapabilmiş, kendi adını değil, kurum adını yazmıştır.

                Kendi cebinden yapan varsa, isterse altına ismini yazdırabilir.

                 Nitekim yazdırılıyor da. O BİLE TARTIŞILIR ama şahsın tercihidir, karışamayız.

                Adam mektep yaptırıyor, adını o okula yazdırıyor. Veya hastane de bir oda tefriş ediyor, ismini oraya yazdırıyor. Ona bir şey diyemeyiz. Çünkü kendi yaptırıyor, parasını kendi cebinden ödüyor.

                 Milletimize geçmiş olsun denecekse, onu da halk der, halk adına kurum der. Ya da tüm kurum çalışanları adına o kurumun adı der.

                 Kısacası afişin altına bir kişinin ismi değil, kurumun adı yazılır.

                 Örneğin; “Geçmiş olsun Türkiyem- Ankara Büyükşehir Belediyesi”

                 Belediyenin ismi yazılınca, tüm kurum çalışanları adına ve halk adına denmiş olur.

                 Altına sadece başkanın ismi yazılırsa, halkın yani kurumun parası ile kendi reklamını yapmış olur. Bu da kul hakkıdır. Halkın parası ile özel iş yapmaktır.

                 Kaldı ki, depremde reklam düşünülmez, düşünülemez!

                  Hatta billboardlara binlerce afiş asmaya ve bu afişlerle geçmiş olsun demeye gerek var mı, o da tartışılır!

                  Basına sözlü veya yazılı geçmiş olsun beyanatı verilir ve iş biter.

                   Ya da afiş ile hiç demesek ne olur? Geçmiş olmaz mı? Veya ülkemizin her tarafına döşenmiş bu afişlerle yarayı tedavi etmiş, dertlere derman mı oluyoruz?

                   Boş işlerle uğraşıyor, israf ediyoruz. İşin kendisinden çok, gösterişe önem veriyoruz.

                   Depremzede geçmiş olsun değil, maddi ve manevi yardım bekler.

                  O da elhamdülillah elden geldiği kadar yapılıyor. Belediyeler, tüm kurumlar, bakanlıklar, halk, herkes seferber olmuş durumda.

                   Afişlere harcayacak tek bir kuruşumuz olamaz, olmamalı. Oraya harcayacağımız paralar bile depremzedeye gitmeli.

                    Afet bölgesine yapılan yardımlar bile kurum adı ile yapılır. Kurumun fotoğrafı, ismi yazılır. Yardım üzerinden reklam yapılmaz.

                         “Sağ elin verdiğini sol el duymaz, duymamalı.”

                    Yardım da esas budur. Yalnız HAK Rızası güdülür. Başka bir hesap, kitap yapılmaz. Yapıldığı an, sevap yerine azap gelir.

                    Üç yerde Allah rızası dışında başka bir rıza beklenmez.

                     Savaşta, yardım da ve ibadet te.

                    Günümüzde Allah rızası arka pilana atıldı. Varsa yoksa kendi geleceğimiz, kendi rızamız, kendi ikbal ve istikbalimiz.

                    Onun için mi acaba ibadetlerimiz, yardım ve hasenatlarımız sonuç vermiyor?

                    Musibetlerden kurtulamıyoruz.

                    Neredeyse her işimizi reklama döktük.

                    HAK rızasını rafa kaldırdık, bari millet ve ülke rızasını önceleyelim.

                     Ülke ve milleti, tüm kişisel arzuların, çıkarların, ikbal ve istikbalin önüne alalım.

                     Kendi nefsimize tapmayalım!

                     Nefsimizi put edinmeyelim!

                     Bir hizmet makamına gelince, daha üstünü, daha da üstünü istemeyelim.

                     Gözümüz hep yukarılarda olmasın.

                     ARADA BİR AŞAĞILARA DA BAKALIM!

                     Doysun gözümüz, bir yerde duralım, kanaat edelim.

                     Durmayacaksak, millet ve ülke için durmayalım. Kendimiz için değil.

                      Evet. Geçmiş olsun milletim! Hüda bu günleri bir daha göstermesin. Ders ve tedbir alma iradesini, aklını kullanmayı, hesabi iş yapmayı değil, hasbi olmayı nasip eylesin inşallah. Zelzele de dünya hayatını kaybeden kardeşlerimize sonsuz rahmetler, kalanlara sabr-ı cemiller niyaz ediyoruz.