“Sizden önceki nesillerden aklı başında kimseler (insanları) yeryüzünde bozgunculuk yapmaktan alıkoysalardı ya! Ancak içlerinden kendilerini kurtardığımız pek az kimse bunu yapmıştı. Zulmedenler ise içinde şımartıldıkları refahın ardına düştüler ve günahkâr kimseler oldular.” Hud Suresi, 116
Bilimsel toplantılarda tez ve müzakere vardır. Akademik yazılarda jüri heyeti ve yeterli onay gerekir. Kuranı güzel okuma konusunda ise belli standartlarla beraber güzel okuma yarışmasıyapılmaktadır. Vaaza gelince bu konuda hitabet kitapları olsa da uygulama açısından bir değerlendirme yapıldığına pek şahit olmadım. İlahiyat fakültesinde Hitabet dersine girdiğim zaman öğrencilerden on dakikalık video vaazı istedim. Kıyafet, konu, ayet ve hadisleri doğru okumak, jest, mimik, beden dili, konuyu anlatma başarısı, kaynak değeri, doğru Türkçe ve telaffuz gibi birçok hususu notlandıracağımı öğrencilere söylemiştim.
Cuma için bir camiye gittim, bir hoca efendi kürsüde bir konudan bahsedeceğini söyledi. Maalesef 20 dakikalık vaazda ne konuyla ilgili konuşma yaptı ne de herhangi bir ayet ve hadis okumadan ezan okununca konu dışı bir ayet ve yardım duyurusuyla vaazı sonlandırdı. Çok üzüldüm ve geçen vaktin israf olduğunu gördüm.
Evet vaizleri bağımsız bir ekip değerlendirmeye almalı ve ilmi gelişime yardımcı olmalıdır. Kanaatim vaizler için İstanbul Türkçesi konuşmak özellikle şehirler için elzemdir. Camiye kısa kollu ve dar bir pantolonla gelip vaaz etmek ya da hutbeye kot pantolonla tırmanmak, yakası dağınık giysiyle huzura varmak yapılan işe saygısızlıktır.
Bunları yazarken, ben çok vaaz etsem de asli görevim imamlıktır. Kusurlarımla beraber ifa etmeye çalışıyorum ancak isterim ki hepimiz birinci sınıf kaliteli görev yapalım. Diyanetin bazı girişimleri olsa da uygulamaya tesir eden yönü çok cılızdır.
Sosyal medyada takipçisi milyonu aşan ve toplumun tanıyıp takip ettiği kadrolu memur olmayan bir vaizin sosyal medyada da nakledilen uzunca bir vaazını dinledim. Vaazı bütünüyle değil, kısaca değerlendirmek gerekirse şunlara şahit oldum. Vaazın ana konusu olmadan başlandı ve vaaz öncesi okunan aşırdan bazı ayetleri son yarım saatin yirmi dakikasında kısaca açıklaması yapıldı. Vaazın başında ve sonunda kendi cemaat problemlerini ve isim vererek iç ve dış paydaşlara karşı muhalefet konularına değinildi. Vaaz meşruiyetini kitabi olmaktan daha çok şahsi kanaat, rüya ve benzeri şeylerle bezenmesi istismara açık bir kapıyı açmış oldu. Bilgilerin “Resulullaha arzıyla” sonuçlanması ise başka bir tartışmanın fitilini ateşliyordu. Vaiz kendini tezkiye etmede ileri safhalara varınca, acziyetini de öne sürerek takip edilmesini arzu ediyordu.
Peki bu vaiz Kemalizm’e destek verdiği, mafya, güç, siyaset, iktidar ve ailevi başka şeylerle tanındığı halde cemaat tarafından takibin sebebi ne olabilirdi. Buna cevap vermek çok kolay değildir. Belki de bu vaiz ve dinleyenler haklı ve doğru diyebiliriz fakat olayları ve anlatılanları tek tek ele aldığımızda doğru sonuca ulaşmak mümkün görünmüyor. Dün reddettiklerini bugün pazarlıyor olması değişim mi yoksa bir düşüş müdür.
Dayandığı maddi gücü ailesine, ilmi otoriteyi hocasına bağlayarak kontrolu mümkün olmayan bir alanı kendine açmış ve mubah görmüştür. Kadızâde Mehmed Efendi ile Abdülmecid Sivâsî arasında cereyan eden tartışmalar Osmanlı idare ve toplumunu derinden etkilemiştir.
Yaşadığımız toplumun din algısı, görevlerini tespit, sunuş, zor ve değerli bir husustur. Yoksa abur cubur, dedikodu ve asılsız kaynaklarla bilgi sunumu maalesef, analitik düşünceden uzak dinleyiş sadece zaman kaybı değil aynı zamanda hikmetin yokluğuna da yol açmaktadır. Düşünce sistemini geliştirmeden kendi iç okumasına sahip olmadan dinleme yapmak yanlış ve eksik sonuçlara götürecektir. Hatibin köleleştirdiklerinden değil, özgürleştirdiklerinden olmak dileğiyle zora talip olmalıyız vesselam. [email protected]
KAYNAK: YENİ SAKARYA GAZETESİ