Allah’ın güzel isimleri ve sırları mahlûkat içinde sadece insana yüklendi. El Evvel-El Âhir (İlk-son) Ez Zâhir-El Bâtın (İç-Dış) El Kâbid-El Bâsit (Daraltan- Genişleten) En Nâfi-Ed Dâr (Fayda veren – Zarar veren) isimleri insanda zuhur etti. Zaman (dehr) kavramı, insanın varoluşundan sonra bilinir oldu. Zorluk ve kolaylık sıfatlarıyla birlikte anılan zaman kavramı, insanla birlikte anlam ve derinlik kazandı.  

Yuhyî ve Yumît O’dur (dirilten ve öldüren.)” (Yunûs Sûresi. 10/56)

Allah’ın fiillerinin âlemde nasıl tecelli ettiğinden gaflet eden insan sadece sebepleri görür. Agâh olan insan sebepleri de yaratan “musebbibu’l esbâb” Allah’ı görür. İnsanda ve kâinatın her zerresinde Allah’ın tecellileri cevelân eder. Âlemde kendi kendine olan hiçbir şey yoktur/olamaz. Depremler Allah’ın ayetlerindendir. Allah’tan emir gelmedikçe arz, kendi kendine sallanmaz. Allah dilemezse gökten yağmur inmez, rüzgâr esmez, toprak mahsul vermez.  Yerlerin ve göklerin tek sahibi Allah’tır. Allah her şeye Kâdir’dir.

Ehl-i avam sebeplere, ehl-i havass sebeplerin sahibine bakar.

“… Günleri biz insanlar arasında döndürüp duruyoruz ki Allah gerçek müminleri ortaya çıkarsın ve uğrunda şahitler olsun diye. Allah, zalimleri sevmez. Bir de Allah, iman edenleri günahlardan arındırmak, kâfirleri de yok etmek için böyle yapıyor.” (Âl-i İmrân Sûresi. 140-141)

Mülkün tek sahibi olan Allah, günleri insanlar arasında döndürür. Gündüzden geceyi, geceden gündüzü, ölüden diriyi, diriden ölüyü çıkaran Allah’ın şânı ne yücedir.

*

İtiraf edelim. Kahramanmaraş Depremi’yle birlikte ölümlü olmanın, ilahî kudrete karşı acizliğin yakıcı hakikatini iliklerimize kadar yeniden hatırladık. Mülküne aldanan niceleri gece zengin yattı, sabah fakir kalktı. 1999’da gök kubbe Marmara’nın üzerine çöktüğünde biz de öyle olmadık mı? Depremde sağ kalanlarımız Rabbine yöneldi de sonra ferahlık günlerine ulaşınca Rabbimizi unutup nefsimize kul olmadık mı?

Arz; şiddetli bir sarsıntıyla sarsıldığında, üzerindeki ağırlıkları savurup attığında, kimimiz enkaz altında kalmış, kimimiz de yaşamaya devam etmiştik. O günler geçti. Depremde yıkılan şehirler eskisinden daha güzel oldu. Yeniden imar edildi. Giden canlar gitti, bizimse dünya imtihanımız devam ediyor.

*

Adapazarı’nda çatırdayarak çöken binaların korkunç hışırtısı kulaklarımızda yankılanmıştı. Yıkılmaya direnen binalarımız sallanırken “Eyvah şimdi biz de çökeceğiz” korkusuyla kalplerimiz titremişti. Lüks apartman dairelerimiz, dayalı döşeli evlerimiz olmasına rağmen ölüm korkusundan çadır tentesine sığınmıştık. Depremle ansızın gelen ölümü aradan geçen zamanla birlikte unutmuştuk.

Oysaki zevk-u sefaya dalmıştık ne güzel… Zevk ettiğimiz safâlı günler hiç bitmeyecekmiş zannediyorduk ki Maraş Depremi’yle ansızın sallandık… Allah, kudretini tekrar hatırlattı gaflet içinde yüzen biz aciz kullarına.

*

Allah zamanın sahibidir. Dilerse zaman içinde zaman yaratır. Zamanın hallerini değiştiren Allah’tır. Belâlar hayatımıza musallat olduğunda zaman durur sanki. Zorluk, yakamıza yapışır da hiç gitmeyecekmiş gibi gelir. Sonra ardından ferahlık zamanı gelir… Dünü çabuk unutan insan hemen de rahatlığa alışır… Küçücük hafızamızda bu sefer de yaşadığımız “zor zamanlar” yokluğa mahkûm olur.

İnsan, nisyan (unutma) ile maluldür. Zaten insan aceleci, cahil ve yarımdır. Zorluklar karşısında daralan insan Rabbini hatırlar da, feraha çıkınca bir bakarsın ki hemen Rabbini unutur.

Sabırsız zorluklar, şükürsüz ferahlıklar içinde gaflet kuşattı modern hayatımızı. Allah ferah zamanları zor zamanlara döndürdüğünde yapmamız gereken pişmanlık ve tevbe etmekti.

Akıllı kişi; zamanın kendisi üzerindeki hükmü gereği darlıktaysa “istiğfârı” genişlikteyse “zikri ve şükrü” arttırandır. Günahlarına tevbe eden, musibetlere sabreden, nimetlere şükreden kulluk bilinci gerçek sultanlıktır.  

Bu âlemde “ne gam bâki ne dem bâki” demiş erenler… Muhakkak her zorluktan sonra bir kolaylık gelir. Allah kullarına karşı El-Latîf’tir.

Nefsine esîr olanlar Allah’tan kaçar. Deprem, sel gibi afetlerde kaçacak yeri kalmayan insan “ölüm hakikatiyle yüzleşince” mecburen Allah’a kaçar…

Allah’ın Kahhâr, Cebbâr ve Celâl kudreti karşısında kaçacak bir delik yoktur. Allah dilerse sağlam kaleler içinde olsak bile ölüm gelir bizi bulur.

Fe firrû illallah / Allah’a kaçın.” (Zâriyât Sûresi. 51/50)

Ülke olarak hepimiz zor zamanlardan geçiyoruz. İhtârını anladık ya Rabbi!