Geçmişte, İstanbul mebusu olarak uzun yıllar ülkeye hizmet etmiş bir siyasi büyüğümle, bir dostumun düğün cemiyetinde karşılaştım.
Selam kelamdan sonra, düğün çıkışı bir cafede oturup iki kahve içelim dedi.
Açıkçası canıma minnet; hay hay efendim dedim.
Düğün çıkışı Modada bir cafede oturduk sohbet etmeye başladık.
Kendi dönemdeki siyasi olayları günümüz olaylarıyla mukayeseli anlattı, eleştirdi!
Bu söylemlerini köşemde yazacağımı söyledim, elbette yazabilirsin dedi.
Ve başladı eleştirmeye;
Eskiden böyle değildi, her şey vakarlı bir duruşla gerçekleşirdi.
Siyasetçiye has özgül ağırlık denen bir şey vardı.
Siyasetçiler kürsüye çıktığında öyle nutuklar atar ki, sanırsınız erdemin canlı hali!
Dürüstlükten, adaletten, ahlaktan söz ederler…
Gel gör ki, günümüzde yapılan uygulamalarda, kazın ayağının hiçte öyle olmayan nitelikte.
Yolsuzluklar, rüşvet, irtikap, ahlaksızca beytülmala tecavüz, son dönem siyasilerin yüz karası halleri..!
Her konuşmada, ahlaktan, erdemden bahset, Allah korkusunu dilinden düşürme,
Kürsüden at tut, inince geriye sadece “çıkar hesapları” kalır.
Çünkü siyaset, çoğu zaman koltuğu koruma sanatı; ahlak ise o koltuğun altında ezilen bir kavramdır, dedi.
Ama asıl sorun siyasetçilerde değil, onları hiç sıkılmadan alkışlayanlarda değil mi?
Çünkü siyasetçi iyi bilir ki; Halkın hafızası kısa, öfkesi çabuk sönüyor.
Bugün kızar, yarın unutuyor. !
“Bizimkiler yaparsa helaldir” mantığı, siyasetçinin en sağlam dayanağı değil midir?
Yolsuzluk ortaya çıkar, birkaç gün konuşulur, sonra gündem değişir.
Liyakatsiz atamalar yapılır, “idare etsin” denir.
Yani siyasetçinin işini kolaylaştıran, aslında halkın sessizliği ve rızası değil midir? dedi.
Ahlak, siyasetçinin ağzında süslü bir kelime;
Halkın gözünde ise fazla zahmetli bir yük haline gelmiştir.
Kimse gerçeği görmek istemez, çünkü görmek, sorumluluk yükler.
Herkes işine geldiği kadar ahlak ister.
Acı ama gerçek; Siyasetçiler koltuk için ahlakı feda eder, toplum da üç kuruşluk menfaati için bunu görmezden gelir.
Böylece siyaset, koca bir tiyatroya dönüşür; sahnede erdem konuşulur, kuliste çıkar pazarlığı yapılır, salondaki seyirci ise alkışlamaya devam eder.
Sonra da hep birlikte sorarız;
“Neden bu ülke düzelmiyor?”
Cevap basit; Çünkü siyasetçinin dilinden düşmeyen ahlak, halkın diline bile uğramıyor.
Sonuç?
Ortada ne siyaset kalır ne ahlak…
Geriye sadece birbirini kandıran bir toplum ve bu kandırmacadan beslenen siyasetçiler kalır.
İşte siyaset ve ahlak ilişkisi budur;
Bir tarafı utanmazlık, diğer tarafı suskunluk, dedi ve değerli siyasetçi büyüğüm yılların birikimini bizimle paylaştı.
Bu sohbet/tespit yazımızda, iyileri, dürüst olanları tenzih ediyor, çıkarcı siyasi profilini irdelediğimizi hatırlatmak isterim.
Allah bu millete yardım etsin, yalan konuşan siyasilerden muhafaza eylesin.
Selam ve Dua İle
Ne Zaman İnsan Oluruz
“ yalan, kötülüklerin anası olduğunu hatırladığımızda”
KAYNAK: YENİ SAKARYA GAZETESİ