Portre / Fahri Tuna

Her şey, ilkokulu bitirdiğinde ben okumak, kendi ayaklarımın üzerinde durmak istiyorum sözüyle başladı.

Sakarya Arifiye Kemaliye Köyünde fındık çiftçisi bir babanın beş çocuğunun en büyüğü olarak, 1973 yılında doğmuştu. İlkokulu, her gün yürüye yürüye üç saat gidip gelerek bitirdi. Dile kolay, sonbahar kış, ilkbahar… Kar kış demeden, her gün üç saat yol yürüyerek okudu. Yıldırmadı onu zorluklar. Yıldıramazdı. Azimli kızdı Meryem. Küme başkanı da olmuştu sınıfında. Çok zor şartlara rağmen, evde kuzine başında ders çalışarak, ilkokulu başarılı bir öğrenci olarak bitirdi.

Ortaokul okumayı çok ama çok istemesine rağmen, aile büyüklerinin kız çocukları okumaz fermanına takılmış, bu fermana ekonomik yetersizlikler de eklenince, hevesi kursağında kalmıştı. Okuyamamasına çok üzüldü, ateşli hastalık geçirip yataklara düşecek kadar…

Birkaç yıl içince, ailece Erenler Çarşamba Pazarına taşındılar. Ayakkabı ticaretine başlayan baba Lütfi Madenoğlu, büyük kızı Meryem’i de tuhafiyeciye tezgâhtar verdi. Dört - beş sene çalıştığı tuhafiye dükkânında, ticareti öğrendi bir güzel, genç Meryem.

On sekiz yaşını doldurduğunda üç maddeden oluşan bir karar verdi: Okumuş biriyle evlenecekti. Ve asla bir pazarcıyla evlenmeyecek, üstelik kaynanasıyla beraber oturmayacaktı. Yirmi bir yaşında görücü usulüyle, Pazarcı Ali Topal ile evlendi. Okumamış biriydi ve üstelik kaynanasıyla oturacaktı. Büyük konuşmuştu. Kaderin büyük konuşanlardan ince ince intikam aldığını bilecek yaşta değildi daha. Yirmi sekiz senedir başarıyla devam eden mutlu bir evliliğin sonunda kararını verdi: İyi ki okumamış bir Pazarcıyla evlenmişim. Ve iyi ki kaynanalı bir eve gelin gelmişim!..

Metalürji Malzeme mühendisliği okuyan büyük oğlu Emirhan 1996’da, İşletme okuyan küçük oğlu Furkan 2002’de doğacaktı. Okumalarını çok isteyecek, çok destekleyecekti. Âh ki âh. Ama olmayacak, okullarını tamamlamayacaklardı bir türlü. Hayatta her istediği olmuyordu, işte insanın. İki oğlu da baba mesleği Pazarcılığı, farklı şekillerde sürdüreceklerdi: Kabak Diyarı işyerini açacaklar, Topal meyve ticaretini sürdüreceklerdi.

Azimli gelindi Meryem Topal. İçinde gizli bir ukde olarak her zaman sakladığı ‘okuma aşkını’ unutmayacak, açıktan ortaokulu ve liseyi bitirecekti. Azmin önünde ne durabilirdi ki. Çocuklarını okutup destek olurken bir yandan da evde çeyiz işleri yapıyordu. Havlular, mutfak takımları, seccade ve bohça takımları işledi. En çok Rokoko çeyiz işlemekten mutlu oluyordu.

Kendi parasını kazanmak onu çok mutlu ediyordu. Eşi Ali Bey de onu her zaman destekleyecekti, sağ olsun. Zaten ilkokulu bitirdiğinde karar vermemiş miydi, kendi ayakları üzerinde durmak için.

Çocuklar kendi işlerini kurup Meryem hanımın zamanı oldukça bollaşınca, evde kendi kendine düşünmeye başladı: Ne yapabilirim?

Oğulları Kabak Diyarı’nın patentini almışlardı. O da kendine ait bir dükkân açmayı düşündü. Gitti başvurdu: Usta veya usta öğretici belgesi olmadan işyeri açamayacağını öğrendi. Yılmadı, azimli kadındı o. Başarmalıydı. Halk Eğitimi Merkezine başvurdu. Halk Eğitimi Müdürlüklerinin 750 saati doldurmak suretiyle ustalık ve usta öğretici belgesi verdiğini öğrendi. Bir buçuk sene içerisinde HEM Pasta ve Tatlı bölümünden usta ve usta öğreticiliği belgesi almayı başardı.

Ustalık eğitimlerine giderken, pasta hocası Sevil hanım, ona çok güvendiğini ifade ederek ‘evde pasta yapmasını’ önerdi. Bunun üzerine, 2022’in sonbaharında evde kabak - pasta ve börek yapmaya başladı. Kısa süre sonra instagramda kişisel ticari hesabını da açtı.

Oğlu Emirhan’ın kabak sevgisi, zamanla Meryem Hanım’a da sirayet etti. Son birkaç yıldır kabak üzerine yoğunlaştı. Kabağın cennet taamı olduğunu öğrenince, daha bir mutlu oldu Meryem Topal. ‘İnsanlar, bu dünyada da cennet taamı olan kabağı tatmalılar’ dedi. Ve kabak tatlısı üzerine neler yapabileceğini düşünmeye başladı.

Ülkemizdeki seksen bir ilin kabul ettiği üzere, Adapazarı zaten kabağın başkentiydi; her lokanta ve evde zaten kabak pişiyordu. ‘Ben kabağı daha ileriye nasıl götürebilirim acaba, farklı, özgün ne yapabilirim?’ Diye düşünürken, bir yandan da pasta eğitimi tamamlayacaktı.

Kabakla pastayı önce nişanladı yani birlikte denedi, ürettiklerinin gayet lezzetli olduğunu görünce de evlendirdi. Yani kabak pastasını çeşitlendirme kararı aldı. Kabaklı cheesecake, kabaklı cupcake, kabaklı cream puff, çikolatalı toplar, profiterol, magnolya, kabak baklavası, kabak sarması, kabaklı kurabiyeler, kabaklı kek, kabaklı pasta, kabak böreği: Tam on iki çeşit kabak pastası üretti.

Kabak sarması ve Çikolatalı kabak topunu, Gastronomi literatürüne ilk o kazandırdı.

Son bir yıldır kabakla yattı kabakla kalktı Meryem Hanım. Eşi Ali Topal, - Eyvah, elli yaşımdan sonra kabak, adeta benim kumam oldu diye şakalaşırken, oğlu Furkan da - Yine mi kabak anne?’ diye takılmaya başlamıştı. Hatta yakın dostları - Kız Meryem, sen soyadını topal yerine Kabak mı yaptın yoksa? diye şakalaşıyorlardı artık. O da, - Yok yok, ben Topal’dan vaz geçmem. Ama kabak da benim ikinci hayatım oldu, haklısınız, diye cevaplar veriyordu.

Belli ki Kabak Cenneti diye bir işyeri açmanın hayallerini kurmaya başlamıştı artık yavaş yavaş.

O sırada Sakarya Kadın Girişimciler Derneği (Sakikad) ile tanıştı. Adapazarı Belediyesi Başkan Yardımcısı Nilgün Akman, Sakikad hakkında olumlu bilgiler verince, derneğe katılmayı düşündü. Bunun üzerine Nilgün Akman, Sakikad Başkanı Nagihan Aygün Hanım’ı aradı. Meryem Hanım’ı tavsiye etti. Sakikad’daki ilk toplantıda Stilist Sema Günay ile tanıştı. Sema Günay ‘korkulacak hiçbir şey yok, ben derneğe ilk girenlerdenim, kadın girişimciler olarak birlikte güzel işler yapacağız, sen de gel, katıl aramıza’ diye onu cesaretlendirdi.

Sonra Nagihan Aygün ona, ‘Meryem Hanım, muafiyet belgeni çıkart, bizim Altınova’daki dernek merkezimizde, ürettiklerinin satışlarını da yaparsın hem’ dedi. Bunun üzerine, hemen gitti, muafiyet belgesini çıkartı. 

Sakikad’a üye oldu. Dernekte çekimleri yapıldı, Başkan Nagihan Hanım, dernek sitesinde, Meryem Sultan Sunumları adıyla onun reklamlarını yapmaya başlamıştı. 

En büyük hayali, kendi başına bir şey başarmaktı. Ve adına bir markanın oluşmasıydı. Artık zamanı gelmişti. En büyük hayalini gerçekleştiriyordu. Meryem Sultan Sunumları adını verdi, sayfasına. Çünkü biliyor ve inanıyordu ki onun ürettiği kabak pastaları, kabak tatlıları, sultanların ağzına layıktı. Ve onları yiyen herkes, kendini sultan hissettin istiyordu, bu dünyada.

Şimdiki hedefi şudur onun: Bir dükkân açıp ilk iki sene en azından beş kadına istihdam/iş sağlamak. Beş yılın sonunda ise kırk kadına iş imkânı sağlamak. Üç ayaklı bir proje onunkisi: Önce beş, sonra kırk kadına istihdam, bir. Kabak pasta çeşitlerinin satışının yaygınlaşması sonucu şehir içi, yurt içi ve hatta ihracatı ile Sakaryalı kadınlara ciddi bir gelir artışı sağlaması, iki. Bu üretim nedeniyle çok ciddi bir kabak tüketimi gerçekleşecek. Balkabağı Sakarya’nın nerelerinde yetişiyor? Taraklı, Geyve, Pamukova ve Kaynarca gibi, milli gelirden çok az pay alan ilçelerde. Balkabağı ihtiyacının iki-üç kat artmasıyla ne olacak? O fakir ilçelerdeki kadınların geliri ikiye, üçe katlanacak. Bu da üç. Böylece üç farklı avantajı olan bir proje Meryem Topal’ın Kabak Cenneti Projesi.  

İnanıyoruz ki o kendi adına Meryem Sultan Sunumları dükkânını açacak. Ve yine inanıyoruz ki, o üç ayaklı Kabak Cenneti Projesini de hayata geçirecek, başaracak.

O kabağı pasta yapıp cennette yaşatan kadındır.

Meryem Topal; kabak cennetimizin sultanı.