“Namaz Kılan Hırsızlar, Oruç Tutan Rüşvetçiler !
Bugün camilerimiz dolu görünüyor olabilir.
Ezanlar okunuyor, saf tutanlar var, secdeler yapılıyor.
Ama gelin dürüst olalım: Bu ibadetler kaç kişiyi gerçekten değiştiriyor? Kaç kişi kıldığı namazdan sonra daha doğru ve dürüst, daha namuslu, daha adaletli bir insan oluyor?
Kur’an, namazı şöyle tarif ediyor:
“(Resûlüm!) Kitaptan sana vahyedileni oku ve namazı dosdoğru kıl. Çünkü namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar.” (Ankebût 45)
Yani namaz, insanda dönüşüm meydana getirir, kötülükten uzaklaştırır.
Eğer namaz bu etkiyi göstermiyorsa, ortada ya yanlış kılınan bir namaz vardır ya da hiç namaz yoktur.
Peygamber Efendimiz (s.a.v) de bu konuda çok net uyarıyor:
“Nice oruç tutan vardır ki, orucundan sadece açlık ve susuzluk kalır. Nice namaz kılan vardır ki, namazından sadece yorgunluk kalır.” (Hadis)
Bugün bu hadisin canlı örneklerini yaşıyoruz.
Beş vakit namaz kıldığı halde yolsuzluğa bulaşan, rüşvet yiyen, kamu malını gasp eden, lüks ve israf içinde yaşayan insanlar…
Namaz, onlar için ahlâkın temeli değil; günahları “sıfırlama” ritüeli gibi algılanıyor.
Peygamber Efendimiz yine buyuruyor:
“Kim yalan söylemeyi ve yalanla iş yapmayı bırakmazsa, Allah’ın onun yemesini içmesini bırakmasına ihtiyacı yoktur.” (Hadis)
Yani ibadet, ahlâk ile desteklenmediğinde Allah katında değersizleşiyor.
İbadet, kul hakkını hiçe sayan, yalanı meslek edinmiş, israfı yaşam tarzı hâline getirmiş kişiyi kurtarmıyor.
Bugün beş vakit namaz kılanlar toplumda azınlıkta.
Ama daha da acısı, bu azınlığın içinde bile ibadeti ahlâka dönüştüren insan sayısı çok az.
İbadetler, vicdanları temizleyip tekrar aynı kirli düzene dönmek için yapılan bir “manevî terapi”ye dönüştü.
Şunu net söyleyelim:
Bizim problemimiz ibadet eksikliği değil, ahlâk iflasıdır.
Müslüman, namazıyla değil; namazının kendisine kattığı ahlâkla ölçülür.
Beş vakit namaz kıldığı halde hâlâ yalan söyleyen, haram yiyen, israfa boğulan biri, ibadetini Allah’a değil, kendi vicdanını avutmaya yapıyor demektir.
Artık şunu sormanın vakti geldi:
Kıldığımız namaz bizi değiştirmiyorsa, aslında kimi aldatıyoruz? Allah’ı mı, kendimizi mi?” (Gökhan Dihkan paylaşımı)
Not: Ne yazıktır ki, ibadetlerimiz yönüyle hepimiz bu kapsam içerisindeyiz.
Ama az ama çok genel durumumuz budur ve ibadetler bizi dönüştürmemektedir veya çok az dönüştürmektedir.
Dolayısıyla, bizi dönüştürmeyen ibadetlerimiz, bizi daha doğru, daha dürüst, daha adaletli, daha ahlaklı, bölüşümcü, paylaşımcı yapmıyorsa,
Zalimin karşısında, mazlumun yanında duranlardan etmiyorsa,
Torpilden, hırsızlıktan, ihaleye fesat karıştırmaktan, rüşvetten, yalandan, iki yüzlülükten alıkoymuyorsa,
MİLLETİN İŞİNİ KENDİ İŞİMİZ GİBİ GÖRDÜRTMÜYOR HATTA MİLLETİN İŞİNİ DAHA DİKKATLİ YAPMAMIZI SAĞLAMIYORSA,
Para, makam, kariyer hastalığından uzaklaştırmıyorsa,
Lüks ve israftan alıkoymuyorsa,
Babamız bile olsa yanlışa yanlış dedirtmiyorsa,
İnsanlara, hayvanlara, tün canlılara, toprağa, havaya, suya, kısaca tüm çevreye zarar vermekten alıkoymuyorsa,
D. Türkistan, Filistin, Gazze, Lübnan, Yemen, Suriye, İran ve dünyanın neresinde olursa olsun, zulme karşı harekete geçirmiyorsa,
“Susma, susarsan sıra sana gelecek” değil, “Sıranın sana gelmeyeceğini bilsen de susma” karakter, tavır ve eylemine bizi taşımıyorsa,
İlimi, bilimi, çalışmayı, üretmeyi öncelikli hale getirmiyorsa,
Kıldığımız her namaz yorgunluktan, tuttuğumuz her oruç açlıktan, Haccımız seyahatten öte geçmeyecektir ve öyle de olmaktadır.
Bu yazının sahibi yazar da, bu kategoriden beri değildir.
Peki ibadetler hiç mi dönüştürmemektedir?
Bu soruya, “Hiç dönüştürmüyor” dersek bu da haksızlık olur.
Elbette, insandan insana değişmekle beraber, kısmi dönüşümler sağlamaktadır. Dönüştürmenin oranı değişmekte, bazı alanlarda çok, bazı alanlarda ise az dönüştürdüğü herkesçe bilinmektedir.
En azından, en çok dönüştürdüğü alan olarak içki, kumar, uyuşturucu, zina, milli değer ve semboller konusu iken, en az değişip dönüştürdüğü konular ise makam, mevki, para yani dünyalık menfaat alanlarıdır.
Sınıflandıracak olursak;
Hiç dönüşmeyenler, bazı konularda kısmi dönüşenler, yarıdan fazla dönüşenler(Anadolu insanı ve hususen kırsal-köylü kesimimiz bu guruba girmektedir), büyük ölçüde değişenler ve tamamen dönüşenler olarak beş gurupta sınıflandırabiliriz.
Üçüncü, dördüncü ve beşinci sınıfta olanlar ülkemizi ve milletimizi hala uyakta tutan kesimi oluşturmakta, en azı ise beşinci kategoride yer alanlardır ki bunlar azından azını yani en azı oluşturmaktadır ama hala çok çok az da olsa mevcutturlar.