26 Şubat 2018 tarihi, Ermenilerin Hocalı’ da katliam/soykırım yapmalarının 26 yılı  doldurduğu tarihtir. Yani, vahşetin,soykırımın üzerinden 26 yıl geçmiş, kadim Türk toprağı Karabağ hala Ermeni paryalarının  işgali altında kalmaya devam ediyor.

İşgalci, katliamcı ve soykırımcı  Ermeniler, tarihte Türklerden  önce, Roma ve Bizans gibi birçok imparatorlukların himayesinde yaşamıştır. Bu süreçte, adeta gün yüzü görmemiş, çeşitli işkencelere maruz kalmış, bir yerden diğerine sürülmüş ve saygınlığı olmayan işleri hep onlara yaptırmışlardır.

Ama Selçuklu Türklerinden sonra her şey değişmiş, tüm bu işkencelerden kaçan Ermeniler Selçuklara sığınmış,  Bizans İmparatorluğu’ndan görmediği sevgi ve alakayı Selçuklar döneminde kat kat fazlasını görmüşlerdir. Bu dönemde Ermeniler diğer azınlıklardan üstün gösteriliyor,  Ermenilere has kilise, manastır ve ruhaniler vergilerden muaf tutuluyorlardı.

Osmanlı Devleti zamanı ise “Ermenilerin altın çağı” olmuştur. Osmanlı Devleti döneminde Ermeniler askerlikten ve kısmen de vergilerden muaf tutulmuş, diğer azınlıklara göre üstün bir konumda idiler.  Kısaca Osmanlı Devleti’nde yaşayan Ermeniler, en itibarlı gruptu. İşte bu yüzden Ermenilere “millet-i sadıka” yani “sadık topluluk” ismi verilmekteydi. Hatta Ermenilere o kadar  güvenilmiştir ki, Roma ve Bizans döneminde ayak işleri yapan Ermeniler, Osmanlı Devleti’nde Bayındırlık, Bahriye, Hariciye, Maliye, Hazine, Posta-Telgraf, Darphane Bakanlıkları ve Müsteşarlıkları gibi bir çok yüksek kademeli vazifelerde görevlendirilmişlerdir.

XIX yüzyılın sonlarında zayıflamaya başlayan Osmanlı’dan, kendi hayallerindeki devletleri için toprak koparmaya çalışan Ermeniler, “millet-i sadıka” ezberini bozmuş, 5 asır diğer imparatorlukların zulmünden kaçarak sığındıkları, kendilerine kayıtsız ve şartsız kucak açan ve her konuda kolaylık sağlayan “yaşlı ve hasta” Osmanlı’ya ihanet etmeye başlamışlardır. Tek başlarına bir şey yapamayacaklarını anlayan Ermeniler, I Dünya Savaşı’na kadar beklemek zorunda kalmışlardır.

I Dünya Savaşı’na kadar “saman altından su yürüten” Ermeniler, savaşın başlangıcından itibaren Rus ve Fransız birliklerine girerek, Osmanlı’ya karşı savaşmaya başlamışlardır. I. Dünya Savaşı başlangıcında Birleşik Milli Ermeni Kongresi, Ermeniler’in Osmanlı’ya sadık kalacakları konusunda karar almış idiyse de,  bir süre sonra Ermeniler’den 180 bin kişi Osmanlı-Rusya Savaşı’nda Rus ordusunda gönüllü olarak çarpışmıştır. Çarlık Rusya’sından  tam güç alan Ermenilerin gözünü toprak hırsı bürümüş ve bin yıla yakın birlikte yaşadıkları Türkleri arkadan vurmuşlardır.

Osmanlı Devleti 1.Dünya Savaşında, bütün güçsüzlüğüne, zayıflığına ve yedi düvelin, Ermeni işbirlikçiler ile aç kurtlar gibi üzerine çullanmasına rağmen, onların güvenliği için “tehcir” uygulamış, güvenli bölgelere götürmüş, yerleştirmeye çalışmıştır.

Bütün bu tarihi gerçekler ortada iken, kendi yaptıkları “Ermeni mezalimi ve soykırımını” bize yaftalamış, yanlarına aldıkları Haçlı zihniyetli Batılıların meclislerinden, bizim aleyhimize “soykırım” kararını bir bir çıkartmış, kurdukları kalleş ve cani çetelerle, birçok elçimizi katletmiş, şehit etmişlerdir.

Ermeniler her fırsatta ihanete, düşmanlığa ve arkadan vurmaya devam etmiş, 1991 yılının sonlarında da, kadim Müslüman Türk toprağı “Karabağ’a” saldıran Ermeni paryaları, 1992 yılının 25 Şubat’ı 26 Şubat'a bağlayan  gecesinde, Karabağ’ın  Hocalı kasabasında, 336. Sovyet Mekanize Alayının da desteğini alarak,83 çocuk, 106 kadın ve 70'den fazla yaşlı dahil olmak üzere toplam 613 kişiyi katletmişler, sadece katletmekle kalmamışlar, cesetleri yakmış, gözlerini oymuş, derilerini yüzmüş, hamile kadın ve çocukları hunharca katletmiş, eşine az rastlanır  tam bir “vahşi soykırım” yapmışlardır.

26 Şubat 2018 yılında 26 yılı geride bırakıp, 27. Yılına girdiğimiz Ermeni vahşi çetelerinin  Hocalı katliamını/ soykırımını nefretle anıyor, pilanlayanları, teşvik ve destek çıkanları ve hala aynı fesatlık peşinde koşan Ermenistan yönetimini şiddetle kınıyor, bu soykırımın hesabının sorulmasını ve Karabağ Türk toprağının işgalden kurtarılması için, başta iki devlet, “Tek Millet” Azerbaycan Türkleri ve Türkiye olmak üzere, her türlü hukuki ve diplomatik yolları kullanarak, olmadığı takdirde cihat ederek kurtarılmasını  özlemle bekliyoruz.

9 Şubat 2018 tarihinde Erenler’de açılan “Hocalı Anıtı ve Parkını,” küçükte olsa önemli buluyor, açılışa katılan Azerbaycan Milletvekilleri Ganire Pashayeva ve Sona Aliyeva’nın, “Bize Azeri demeyin, biz Türk’üz” sözleri ile Türk –İslam birlik ve kardeşliğine vurgu yapan  veciz konuşmalarını tebrik ediyor, baştan sona bulunduğum açılıştaki “katılım azlığı” için, fevkalade üzüntü yaşadığımı belirtmek istiyorum.

Kardeş Azerbaycan’dan iki hanım mebusun katıldığı bir tören de, en az, en asgari elli bin kişi olmalı, kardeşliğimizi, “iki devlet, bir millet” vasfımızı gösterecek bir ilgi ve alakayı göstermemiz gerekiyordu.

KAYNAKLAR: 1- Natıg Samedov ve Ömer Aymalı makaleleri