Yılar önce bir alman Müslüman olur ve bir Türk kadınla evlenir. Alman Müslümanın dini yaşama gayreti vardır. Meal, hadis ve benzeri kitapları okumaya başlar. Bu esnada Almanya’da yaşayan Türk, Mısır, Suud, İran ve benzeri Müslümanlardan da etkilenir ve onları da dinler. Zaman içerisinde itikatta bir mezhebi olması tavsiye edilir, ardından da amelde mezhep seçmesi önerilir. Bundan sora da bazıları bir tarikata girmesini önerir çok geçmeden Türkiyeli Müslümanlar kendi içlerinde ki gruplardan da birine dahil olmasını isterler. Dini seçtikten sonraki tavsiyelerde hangisinin daha doğru olduğunu bilemediğinden sadece Meal ve hadisleri okuyarak bulunduğu yerde ki Müslümanların yorumlarına geçici olarak tabi olur. Bu durum kendisini düşündürür ve üzer. Okuduklarından ve dinlediklerinden sonra sanki kendisine yeni mezhep/yol oluşturur. Müslüman camia içindeki acımasız tenkitler, birbiriyle uğraşmalar ve didişmeler onun din zevkini zedeler ve gün geçtikçe dini hassasiyeti zayıflamaya başlar.

Bu yaşananlar Müslüman halkın bulunduğu kendi ülkemizde de farklı olarak yaşanmaktadır. Şehrimizde çoğunluğu Türk, Maturidi, Hanefi ve Nakşiyim vs dediği halde birbirine selam vermeyecek ve yardımlaşmayacak derecede kardeşlik hukukunu bozan ve zedeleyen grupların varlığı maalesef mevcuttur. Bir de parti tartışmaları hepsinin üzerine kezzap dökmektedir. Partilerin çoğu (veya hepsi) ise aynı patrona bağlı farklı rolleri alıp gündüz filim çeviren akşam aynı mekânda gülüp eğlenen ve aynı patrondan maaş alan kişilere benziyor. İnsanlar filimde oynayana kızarken patron rolleri değiştirir ve dostu düşman düşmanı dost gösterir ve kandırmaca ve sahta hayat böylece devam eder.

Hâlbuki düşünmek gerekir ki din ciddi ve önemli bir değerdir. Buyurun dini tavsiyelere:

Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Size, yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir iş göstereyim mi? Aranızda selâmı yayın.”

Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Sizden biriniz, kendisi için arzu edip istediği şeyi, din kardeşi için de arzu edip istemedikçe, gerçek anlamda iman etmiş olmaz.” bir iş göstereyim mi? Aranızda selâmı yayın.”

Rabbimiz buyurur ki “Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı yapışın; bölünüp parçalanmayın. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani siz birbirinize düşman idiniz de Allah gönüllerinizi birleştirdi ve O’nun nimeti sayesinde kardeş oldunuz. Siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi Allah kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle açıklıyor ki doğru yolu bulasınız.” Ali İmran, 103

Müminler ancak kardeştirler, öyleyse iki kardeşinizin arasını düzeltin, Allah’a itaatsizlikten sakının ki rahmetine mazhar olasınız.” Hucurat, 10

Bu ayet ve hadislere rağmen tarikatlar birbirine ataş edercesine lanet yağdırırken, partiler ucuz menfaatler için ötekini düşmanlaştırırken, ırk, meşrep, cemaat kavgalarına düşünce, hedeflerden sapma ve imandan mahrum olma ortaya çıkmaktadır. Gerek yurt içinde gerek yurt dışında birbirinin mescitlerinde dahi namaz kılmayan ve kolayca birbirlerini mürted ilan edenler de sevgi ve iman var mı ki cennete dahil olunsun.

Aslına bakılırsa insanlar saygı ve sevgi duydukları hoca ve parti liderlerinin görüşlerine tabi olurlar. Mesela; Ahzap 59. Ayette ki cilbab kelimesini kimi çarşaf, kimi manto, kimi abaye kimi ise bazı illetten dolayı giymeye gerek olmayan örtü vs diye yorumlamaktadırlar. Bu tartışma hımar denen başörtüsü dinin emri değildir diyene kadar varmaktadır. Kimi “Salat, zekât” kelimesini farklı manalarla işlevsiz kılmaktadırlar. İlmi konularda birbirlerine istihza, küfür ve sövgü ve benzeri aşağılamalarla kınayanlar da iman ve sevgi olur mu ki cennet girilsin? Biz birbirimizle kelime ve kavramların içini boşaltıp tartışırken tağuti rejim ise gün geçtikçe kuvvetlenmektedir. İnsanlar hayatlarını değiştirecek bir din istemiyorlar sadece oyun ve eğlence cinsinden bir süslenme kabilinden uygulamaları talep ediyorlar. Küffara karşı olması gereken öfkelerini birbirlerine yöneltiyorlar. Zalim Yahudileri dahi hoca, imam denen din önderlerinden ziyaret edip onlara övgü düzen sözde Müslümanlara da rastlamaktayız.

Kısacası Müslümanların kendi dışında ve içinde olmak üzere birçok problemi vardır. Dıştakiler ehli kitap, müşrikler ve tüm kafirler. İçtekiler ise münafıklar ve dini farklı anlama adına tefrika ve düşmanlığa kürek çekenlerdir. “Dinlerini bölüp gruplara ayrılanlar var ya, senin onlarla hiçbir alâkan yoktur. Onların işi ancak Allah’a kalmıştır. Sonra Allah onlara yaptıklarını bildirecektir.” En’am, 159. Her hâlükârda âyet-i kerîme, dinde birlik ve beraberliğin önemini vurgulamakta, bu hususta ayrılığa düşenlerin Hz. Muhammed’den de uzaklaşmış olacakları uyarısında bulunmaktadır.

Şu dua ile yazımızı bitirelim. “Rabbimiz! Bizi doğru yola eriştirdikten sonra kalplerimizi saptırma, bize tarafından bir rahmet bağışla. Hiç kuşku yok, lütfu bol olan yalnız sensin.” Ali İmran, 8