TANRININ YERİNE KONAN SİSTEM!

Modern dünya, TANRI’dan bahsediyor gibi görünse de, gerçekte TAPINILAN ilke ve düzenin adı KAPİTALİZMDİR.

İnsanlık, metafizik bir inançtan ziyade; tüketimin, gösterişin, rekabetin ve bireysel kazancın ilahlaştırıldığı bir dünya görüşünü DİN edinmiştir.

5 Yıldızlı otellerde "MANEVİYAT TURLARI"na çıkanlar da, “NOEL’i” alışveriş şenliği gibi kutlayanlar da aslında aynı mabedin –alışveriş merkezlerinin, finans sistemlerinin ve “MARKA TAPINAKLARININ, SADIK MÜMİNLERİDİR!”

Kapitalizm, tanrılaştırılmıştır. Ve bu yeni tanrının kutsal metni kâr, ibadeti tüketim, cenneti ise lüks ve gösteriştir.

KAPİTALİZMİN YALAN CENNETİ!

Kadınları dolaplar dolusu kıyafete rağmen “HİÇBİR ŞEYİM YOK” hissine sürükleyen; insanlara sürekli “YETERSİZSİN” duygusunu aşılayan şey yalnızca bir ekonomik sistem değil, zihinsel bir işgal düzenidir. Reklamlar, sosyal medya ve piyasa dinamikleri üzerinden insanın iç boşluğunu maddi şeylerle doldurması gerektiği telkin edilir.

Fakat bu telkin hiçbir zaman doyuma ulaşmaz. Çünkü kapitalizmin mantığı, doyurulmayan arzu üzerine kuruludur. Her yeni alınan şey, yeni bir eksiklik duygusu yaratır. “KAPİTALİZM,” insanı hiçbir zaman yeterli hissettirmemek üzere programlanmış bir “TATMİNSİZLİK MAKİNESİDİR.”

DÜNYA ADALETİNİN ÇÖKÜŞÜ

Kapitalizmin yalnızca bireysel ruhu değil, küresel dengeleri de bozan yapısı, gelir dağılımındaki uçurumlarla net biçimde gözlemlenebilir.

Verilere göre: Dünya nüfusunun %50’si, kaynakların yalnızca %1’ine sahip.

Buna karşılık, nüfusun %1’lik zengin kesimi, tüm dünya kaynaklarının %50’sine hükmediyor.

Bu adaletsizlik sadece ekonomik değil; eğitime, sağlığa, barınmaya, hatta temiz suya erişimi bile etkileyen hayati bir eşitsizliktir. Bu sistemde "BAŞARI", genetik piyangoyu kazananların ya da sömürüyü sistemleştirenlerin lüksü hâline gelmiştir.

KAPİTALİZM ve DİNSELLEŞTİRME: MODERN PUTPERESTLİK

KAPİTALİZM, yalnızca laik bir sistem değil, “DİNSELLEŞTİRİLMİŞ BİR DÜZENDİR. ”Kâbe manzaralı lüks otellerde yapılan "İBADET", kutsal metinlerin gösterişli sofralarda kutlamaya dönüştüğü Noel geceleri, aslında sistemin sekülerleşmiş ritüelleridir. İnsanlar, içsel boşluğu maneviyatla değil; harcamayla, alışverişle, tüketimle doldurur hâle gelmiştir. Bu bağlamda, tüketim bir ibadet, “ALIŞVERİŞ MERKEZLERİ BİRER TAPINAK, MARKALAR İSE MODERN PUTLAR” olarak işlev görmektedir.

MADDEYLE DOYMAYAN RUH: KAPİTALİZMİN YALAN MUTLULUK VAADİ

Günümüz dünyasında insanlık, tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar büyük bir tüketim çılgınlığına sürüklenmiş durumda. Kapitalizm, insanoğlunun fıtratını tahrip eden sinsi bir sistem olarak yalnızca ekonomik düzeni değil, aynı zamanda bireyin ruhsal yapısını da esir almıştır. Paranın, malın ve statünün “MUTLULUK ANAHTARI” olarak yüceltildiği bu çağda insanlar daha çok şeye sahip oldukça daha az tatmin olur hale gelmiş, daha fazla şeye ulaşma arzusu ise onları yalnızlığa, bunalıma ve anlam krizine sürüklemiştir.

KAPİTALİZM: RUHUN SESSİZ İSTİLASI

Kapitalizm yalnızca ekonomik bir sistem değildir; aynı zamanda bir zihin ve yaşam biçimidir. Kapitalist düzen, bireye sürekli eksik olduğunu, yeterince sahip olmadığını ve mutluluğun daima bir sonraki alışverişte, bir üst modelde, daha büyük evde veya daha pahalı saatte olduğunu fısıldar. Bu fısıltı, insanın zihnine şeytanın vesvesesi gibi işler ve bireyi tatminsizlik çukuruna iter.

İnsan, maddi zenginlik elde ettikçe kendini daha değerli hissedeceğini zanneder.

Oysa 500 bin TL'lik saat ile 5 bin TL'lik saatin aynı zamanı göstermesi gibi, 100 milyonluk ev de 1 milyonluk ev de aynı yalnızlığı barındırır. Maddi olan, ruha ait olanı doyuramaz. Çünkü ruhun açlığı, ancak anlamla, maneviyatla, sevgiyle ve sadelikle giderilebilir.

ARZULARIN ESARETİNDE TÜKENEN İNSAN

Modern birey, arzularının peşinde koşarken kendi benliğini, iç sesini ve fıtratını unutur. Arzu gerçekleşmediğinde mutsuz olur; gerçekleştiğinde ise yeni bir arzu doğar. Bu döngü, onu hiç durmayan bir tatminsizlik makinesine çevirir. Oysa huzur, hep daha fazlasını istemekte değil, sahip olunanla yetinmeyi bilmektedir. Gerçek zenginlik, kanaattir. Ve bu kanaat, her insanda fıtri olarak vardır; ancak kapitalist sistem bu duyguyu bastırır, unutturur.

MANEVİYAT: GERÇEK MUTLULUĞUN KAPISI

İslam, insanı mülkün sahibi değil, emanetçisi olarak görür. Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) hayatı, bu hakikatin canlı örneğidir. Hiçbir maddi şeye bağlanmadan yaşadı, cübbesini bile paylaşacak kadar cömertti. Ölüm döşeğinde bile ardında bir miras değil, bir ahlak ve örnek bir yaşam bıraktı. Bu sade yaşam, günümüzün yoksulluk korkusuyla, aşırı çalışma hırsıyla, çocuklarına servet bırakma telaşıyla yaşayan insanlar için güçlü bir mesajdır: Gerçek emniyet, Allah’ın taksimine rıza göstermekle mümkündür. Rızık, çabayla ve Allah’ın hikmetiyle belirlenmiş bir ölçüdür.

SONUÇ: YENİ BİR BİLİNCE UYANIŞ

Kapitalizm bir sistemden öte, bir inanç krizidir. “İNSANLIĞIN YENİ PUTU PARADIR; YENİ İBADETİ, TÜKETTİKÇE DEĞERLİ HİSSETMEKTİR.”

Bu çarpık düzene karşı tek çözüm; “MENEVİYATI, ANLAMI, PAYLAŞIMI ve ADALETİ” yeniden merkeze almaktır.

Kapitalizmin sunduğu sahte mutluluk ideali, insanı doğasından, yaratıcısından ve huzurundan koparır.

Mutluluk; daha fazla şeye sahip olmakta değil, olanla yetinmeyi bilmekte, ruhu anlamla doyurmakta ve gerçek ihtiyaçlarımızı fark etmekte yatar.

Bugünün insanı, tüketmenin değil, durmanın ve düşünmenin kıymetini bilmelidir.

Kurtuluş, daha fazla şeye sahip olmakta değil; sahip olduklarının değerini bilmekte ve gerçek ihtiyaçlarını fark etmekte yatar. İçsel bir devrim gerçekleşmedikçe, sistem dışı bir kurtuluş mümkün değildir.

Sahip olduklarımızla yetinmeyi öğrendiğimizde; tükettiğimiz değil, dönüştüğümüz bir hayata adım atarız.(Gökhan Dihkan’dan alıntı)