Vaaz bir ibadettir, tıpkı namaz gibi. İnsan nasıl ki namazda kendini yüzde yüze istikamet, huşu ve ihlasta tutamıyorsa vaaz da böyledir. Vaaz namazdan daha zordur. Çünkü namaz ezbere dayanır, vaaz ise serbest bir konuşma olduğundan muhakkak hataya açıktır. Peygamberimiz buyuru ki: “Kişi vardır, namazını kılar bitirir de kendisine namazın sevabının ancak onda biri yazılır. Kişi vardır, dokuzda biri, sekizde biri, yedide biri, altıda biri, beşte biri, dörtte biri, üçte biri yahut yarısı yazılır.”
İnsanın konuşması değerlidir tabii dinleyeni varsa konuşur yoksa içinden sessizce düşünür. Buradan şunu anlıyoruz ki hatibin konuşması kadar dinleyenlerin hukuku da çok önemlidir. Eskiden cami kürsülerinde sandalye koltuk olmazdı şimdi ekserisin de mevcuttur. Halbuki cami cemaati hiçbir yere dayanmadan dakikalarca sohbeti dinlemektedir. Cemaatin beden halini düşünmek de biz vaaz edenlere düşmektedir. Cami vaazları namaz öncesi ve sonrası yapıldığına göre bir saat vaaz eden hoca efendi bilmeli ki namazla beraber doksan dakika cemaatiyle beraber olmuş demektir. Evlerimizin zeminleri cami konumuna benzemediğinden ve yaşlı oranı arttığından dolayı bedeni rahatsız etmeden vaaz dinlemek oldukça zorlanmaktadır.
Vaaz kendi içinde birçok hususu barındırmaktadır. En önemlisi Allah ve resulü adına konuşmak diye anlaşılmaktadır. Netice olarak da ahiret kurtuluşuna vesile olmalıdır.
"BU GÖREVİ KABUL ETMEK ATEŞTEN BİR GÖMLEK GİYDİ."
Kürsî: Naslarda ilâhî hükümranlığı ifade eden bir terimdir. Kürsî, Kur’an’da yer aldığı iki âyetin birinde Allah’a nisbet edilmiş ve O’nun kürsîsinin göklerle yeri kuşattığı belirtilmiştir (el-Bakara 2/255). Bu âyete Âyetü’l-kürsî denilmiştir. Diğerinde ise Hz. Süleyman’ın tahtını ifade etmektedir (Sâd 38/34). Hadislerde kürsî “insanların üzerinde oturduğu nesne” mânasında kullanıldığı gibi Allah’a ve Cebrâil’e de nisbet edilmiştir.
Asıl şekli Arapça kürsî olup Türkiye’de özellikle cami ve medreselerde vaaz veya ders vermeye mahsus, üstüne genelde merdivenle çıkılan bir mimari öğedir. Kürsü manen ve ilmen çok değerli, yüce ve o kadar da sorumluluğu büyük bir makamdır. Dünyadaki hiçbir makamla ve koltukla ölçülemeyecek kadar önemli bir mekandır. Bazı makamların şerefi orada oturandan gelir denmiştir fakat kürsü, mihrab ve minber ise bizatihi kendisi de şeref sahibidir. Peygamberimizden ayrılık sebebiyle mescitte ağlayan hurma kütüğünü unutmayalım.
Hatip minberin beşinci veya yedinci basamağında şu duayı söyler. “Allah’ım bu şerefi ben elde etmedim, sen verdin; bu makamı ben elde etmedim sen verdirn. Allah’ım işimi kolaylaştır ve yaptığım işi kabul eyle! Bütün nebi ve rasullere selam olsun. Bütün kainatın sahibi Allah’a hamd olsun.”
Kürsü kimimiz için bir nurdan minber olurken kimimiz içinse ateşten bir mekân olmasından korkmalıyız. Yaşım veya tecrübem gereği gün geçtikçe kürsüden korkar oldum. Hâkim mahkemede bir hususta hata eder, vâiz ise bilmem kaç meseleyi anlatırken hata eder. Kendi vaazımı dahi videosundan dinlemeye çekiniyorum hatalarım ve söz tercihlerimle karşılaştıkça. Kıraatin tecvidi ve kuralı olduğu gibi vaazında elbette kuralı ve uslubu vardır.
GÜZEL SÖZE MECBUR MUYUZ?
Bir zamanlar biz İsrâiloğulları’ndan, “Yalnız Allah’a kulluk edeceksiniz; ana babaya, yakın akrabaya, yetimlere, yoksullara iyilik edeceksiniz. İnsanlara güzel söz söyleyin, namazı kılın, zekâtı verin” diyerek söz almıştık. Sonra, içinizden küçük bir kesim dışında, sözünüzden döndünüz; hâlâ da sırt çevirmektesiniz. (Bakara, 83)
Bu ayette namaz ve zekat güzel sözden sonra zikredilmesi manidardır. Sözün güzelliği neyle olur derseniz çok şey sayılabilir. Her imrenilen söz Allah katında güzel değildir. “İnsanlardan öylesi vardır ki dünya hayatı konusundaki sözleri senin hoşuna gider; o, hasımların en yamanı olduğu halde kalbinde olana Allah’ı şahit de tutar.” (Bakara, 204). Güzel söz selim kalpten gelen olmalıdır Görmez misiniz münafıklar en güzel söz olan kelimei şehadeti söyledikleri halde Allah katında yalancı sayılmaktadırlar. Kuranı Kerim ve hadisi şeriflerde söze ait çok hükümler vardır. Bu sebeple söz disiplini en çok vâzie yakışır. Esteğfirullah.
SÖZÜN MUHATABINI SEÇMEK
Abese suresinde sözün muhatabını seçmek hususun da uyarı vardır. Söz her şeyden değerlidir bu sebeple söz muhataba değer vermeyi de ifade eder. İnsana değer söz ile başlar bunun içinde karşılaşmadaki ilk söz Allahlın selamı ile tehiyyedir. Söz bir tohum muhatabımız ise toprak gibidir. Hangi toprağa hangi tohumu ne zaman dikeceğimizi bilmeliyiz. Muhatabımız beytullahın şubesi dediğimiz mescitte ise en büyük saygı ve sevgiyi haketmektedir.
Bedevînin biri Mescid-i Nebevî’de küçük abdestini bozmuştu. Sahâbîler onu azarlamaya kalkıştı. Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Adamı kendi haline bırakın. Abdest bozduğu yere bir kova su dökün. Siz kolaylık göstermek için gönderildiniz, zorluk çıkarmak için değil.”
Mescide işeyene karşı bile sözün en güzelini söyleyen peygamberin ümmeti olark bu hadisten çok dersler çıkarmalıyız.
SON SÖZ
Allah’ın evinde ki tüm sohbetlerimizde ki hatalarımızdan dolayı senden affımı diler, siz cemaatimizden de özür dilerim. Rabbim istikamet nasip eylesin. Amin.