“Allah çirkin sözün, açıkça söylenmesinden asla hoşlanmaz.” Nisa, 148
TV ve sosyal medya ağının gelişmesi ve genişlemesiyle bazı insanlar arasında dar çerçevede olan yeni yeni programlar gün ışığına çıkmaya başladı. Bunların ortak adı ise Talk Show olarak ifade edilmektedir. Bu programlar sadece bizde değil batı toplumlarında da benzerleri vardır. Bir anlamda farklı sohbetlerin TV ve sosyal ağlardan yayınlanması olarak görebiliriz. Hafif meşrepli ve eğlenceli olmasına özen gösterilir, katılımcıların özellikleri farklıdır. Kurmaca bir hazırlık ile program devam eder. Son yıllarda programların paralı olması ise ayrı bir konudur. Seçilen mekân, kıyafet, müzik ve konu başlıkları rastgele değildir. Bu programlarda bazen ünlüler ve bazen de halk çoğunluğu temsil etmektedir.
Bu yazıda program ve kişi ismi vermek istemedim, şimdi gelinen noktalarda ise durum eskisine göre daha vahimdir. Ekseriyetle cinsel içerikli konuşmalar, küfürler, argo kelimeler, mahremiyet ve edebin yırtılıp söküldüğü sohbetler olarak kadın erkek, örtülü, açık sözde dindar, evli vs gibi birçok farklı grupların katılımıyla devam etmektedir.
Haya denen değerin tamamen yok edildiği bir konuşma ile her türlü küfür ve cinsellik yaş ve konum farkı olmadan devam eden ve milyonlarca taraftar toplayan programlar gelecek insanlık nesli için içki ve sigaradan daha zararlı, fuhşu masumlaştıran ve sevdiren bir programa dönmektedir. Programlarda ki soru ve cevapların çeşitliliği toplumsal ahlakı yok etmektedir. İnsanın takvayı değil fücuru tercih etmesi evimize kadar girmiştir. Gelinen nokta ise “söz mahremiyetinin” hızlıca kaybolduğunu göstermektedir.
Konser için Zonguldak'a gelen Mahmut Tuncer, konser çıkışında çorbacıya gitti. Lokanta çalışanının kendisine "ben seni nereden tanıyorum?" demesinin üzerine Tuncer, "Ben gece gündüz, sabah akşam sizin eve geliyordum" dediğini belirtti. Lokantacıyla arasında geçen bu konuşmanın ardından ortamın gerildiğini hissettiğini belirten Tuncer, kendisinin sanatçı olduğunu TV vasıtasıyla her zaman evine izinsiz girdiğini açıkladığını ifade etti.
Evet evlerimize gece gündüz yalnız ve kalabalık olarak TV ve sosyal medya aracılığı ile birçok kişi girip çıkmaktadır. Cumhuriyetin kuruluş felsefesinde kadına biçilen rollerden biriside tiyatro başta olmak üzere sanat adına kontrolsüz bir hayat istenmesidir.
Evet toplum olarak bu programlara gitgide alıştırılıyoruz ve alışıyoruz. Birbirine söylenmesi kavga sebebi olan küfürler, açıkça karıkocaya beraberce katıldıkları programda söylenmektedir. Kendine, karısına ve kızına küfredilmesi hoşuna giden bir kısım insanlar var.
Toplum “söz eğlencesi” denilen günahlara bedel ödeyerek müşteri olmaktadır. Bu programları anlamak, bunlara karşı neler geliştirilebilir ve bunlara nelerle karşı program yapabiliriz diye düşünmek gerekiyor. İnsanımız bunun mahzurlu olduğunu bilse de müşteri olmaktan kendini alamamaktadır. Bu programlara niçin ihtiyacı vardır, kazanım ve kayıpları nelerdir. Fantezilerini anlatmaktan çekinmeyen kişiler milyonlara her şeyi nasıl anlatmaktadır. Bir özgüven patlaması ortaya konmaktadır. Programlar, sadece ses ve söz değil çok yönüyle insanlığı yeniden inşa etmektedir. Bu programların aile içinde seyredilmesi haya perdesinin yıkıldığını da göstermektedir. Nasıl ki plajlarda bikinilerle denize giren insanlar kendini masum görüyorsa aynı duyguyu taşıyan insanlar da bu programlarda ki sözlerini bikinisiz olarak ifade etmektedirler.
Ayette buyrulur ki “İnsanlardan kimi de vardır ki, Allah yolundan bilgisizlik yüzünden saptırmak ve o yolu eğlence yerine tutmak için, bâtıl ve boş lâfa müşteri çıkar (kıymet verir). İşte bunlara, şiddetli bir azap vardır.” Lokman, 6
Peygamberimiz aleyhisselam ise fahiş ve çirkin tüm sözlerden bize uzak durmamızı öğütlemiştir.
Sonuç olarak haya ve utanma duygusunun yitirilmesi, iffet duygusunun yok edilmesi gelecek adına insanlık değerinin yok edilmesine sebep olacaktır.
SONRA GİTGİDE ALIŞACAKLARDIR
Türk Kadını İlk Kez İzmir’de Sahneye Çıkıyor
23 Temmuz 1923 Pazar günü akşamı Kordon boyunda sahnesi bizim tarafımızdan geçici yapılmış olan Palas Sineması salonunda Gazi Mustafa Kemal Paşa hazretlerinin katılımıyla Darülbedayi, ilk temsilini vereceğini ilan etti.”
Bedia Muvahhit- (1896- 1994)- Gazi’nin istemiyle 1923 Temmuz ayı sonunda İzmir’de ilk kez sahneye çıkışını şöyle anlatmıştır:
-‘Eşim Muvahhit, İzmir’e arkadaşlarıyla bir turne yapmıştı. Ben de gittim. Mustafa Kemal, merak etmiş, sordurmuş:
-‘Sahnede kimler var?’ Diye. Onlar da:
-‘Ermeni hanımlar var’ demişler. Mustafa Kemal, o zaman Muvahhit’e:
-‘Niye senin karın çıkmıyor? O oynasın! Gelip seyredeceğim’ demiş.
Ben de heyecan, ‘Ayol ben nasıl çıkarım, nasıl yaparım?’ filan… O gece oynanacak oyun ‘Ceza Kanunu…”
-‘Baş kadın oyuncu rolüne hazırlan!’ Dediler.
Bir genç kadın rolü, Sacide’yi oynayacağım. Ne halde olduğumu düşünemezsiniz. Sonunda, Mustafa Kemal sahneye geldi…
Piyesi çok beğendi ve İzmir civarını da dolaşıp temsiller vermemizi istedi. Denizli, Manisa gibi… Sonra bana döndü:
-‘Yalnız, Oralarda, hemen sahneye başın açık çıkma’ dedi.
-‘Neden Paşam?’ Dedim.
-‘Oralarda halk, savaştan yeni çıktı. Bir Türk kadınının sahneye çıkmasına, hem de başı açık çıkmasına hemen alışılamaz, başına başörtüsü gibi bir şey tak, öyle çık, sonra gitgide alışacaklardır. Türk kadını, layık olduğu, medeni seviyeye kavuşacak, medeni dünyada hak ettiği yeri alacaktır…’
Daha önceleri de bir iki Türk kadını sahne tecrübesi yapmıştı. Örnek olarak Afife Jale’yi verebiliriz. Onlara çok zorluk çıkarmışlar. Fakat ben doğrudan doğruya Mustafa Kemal’in izniyle çıktığım için, tam tersine, son derece ilgi ve takdirle karşıladılar. Büyük övgü aldım.”
Kaynak: YENİ SAKARYA GAZETESİ