“Ateşkesin (sözde) ilk aşaması yürürlüğe girdi.
Bu vesileyle ateşkes sonrası üstümüze düşen SORUMLULUKLAR hususunda düşüncelerimi paylaşmak istiyorum:
1.Ateşkes anlaşmasının ilk aşaması onaylandı.
Fakat bu CİNAYETLERİN, katliamların, işlenen suçların BİTECEĞİ ANLAMINA GELMİYOR.
Siyonist işgal rejiminin katliamları 7 EKİM’de başlamadı, bu savaşla da bitmeyecek.
Ateşkesi İHLAL etmeleri de ateşkesi tanımayıp SAVAŞA tekrar geri DÖNMELEERİ de bekleyebileceğimiz bir şey.
Nitekim bunu daha önce DEFALARCA yaptılar.
SOYKIRIMCI DURURKEN, SOYKIRIMIN DURACAĞINI ZANNETMEMELİYİZ.
GÖZÜMÜZ ve gönlümüz GAZZE’de olmaya devam etmeli, edecek inşallah.
2.Gazze’ye yönelik her türlü YARDIMI her zamankinden daya yüksek bir duyarlılıkla sürdürmeliyiz, sürdüreceğiz.
Aksa Tufanı savaşının bu aşamasında kazanılan zaferi nihai zaferle taçlandırıncaya kadar Gazze’yi her yönüyle GÜNDEMDE tutmalıyız.
Aksa Tufanı savaşı, “Tel-Aviv” tekrar Yafa olunca bitecek inşallah.
3. AKSA TUFANI’nda binlerce ibret verici olay yaşadık. Bunları unutulmaya terk edemeyiz.
AKSA TUFANI hafızamızı canlı tutmalıyız. En önemli sorumluluklarımızdan biri budur.
7 EKİM sabahından bugüne kadar belgelenmiş DESTANSI MÜCADELEYİ pankartlarımızda, marşlarımızda, sloganlarımızda, paylaşımlarımızda, sohbetlerimizde YAŞATMALIYIZ.
GAZZE HALKININ ve DİRENİŞİN METANETİNİ, CESARETİNİ, TEVEKKÜLÜNÜ, SABRINI ve TESLİMİYETİNİ yansıtan olayları anmaya, anlamaya ve anlatmaya devam etmeliyiz. Bu bizim Gazze halkına BORCUMUZDUR.
4. Belki de hepsinden daha önemli bir şey varsa o da FİLİSTİN BİLİNCİMİZİ yükseltmektir.
Bireysel ve kurumsal ekonomik BOYKOT devam etmeli ancak bunun yanına mutlaka “SİYASİ BOYKOTU”.
“İKİ DEVLETLİ ÇÖZÜM”ün bir YALAN olduğunu bütün gayretimizle anlatmalıyız.
İSRAİL’in katliamlarını ve SOYKIRIMINI “GARANTİ” altına alan bu düşüncedir.
İsrail 1967’den beri değil, 1948’DEN BERİ İŞGALCİDİR.
İsrail’i “DEVLET” olarak TANIMAK Filistin halkının geri dönüş hakkını elinden almak demektir.
Filistin’i ablukaya, yoksulluğa ve işgale mahkum etmek demektir.
5. Filistin direnişinin iki rükün üzerine kurulu olduğunu unutmamalıyız:
DİRENİŞİN SİLAHI ve MAZLUMLARIN BİRLİĞİ.
Bunlar Kur’an ve Sünnet gibi, Musa ve Harun gibi, Peygamber ve Ehl-i Beyt gibi birbirinden ayrılmazdır.
Bu ikisinden birini terk etmek demek Filistin’i terk etmek demektir.
Filistin cephesi bir “İNSANLIK” cephesidir.
DİN, MEZHEP, MEŞREP, KAVMİYET AYRIMI YAPMADAN herkesin “DİRENİŞ CE3PHESİNDE” buluşacağı bir DİLİ ve perspektifi HAKİM kılmak için gayret göstermeliyiz.
Filistin için fedakarlık yapmak demek sadece maldan ve candan vazgeçmek değildir; aynı zamanda önkabullerimizden ve taassuplarımızdan da vazgeçebilmek demektir.
7 Ekim’den sonra ABD, İngiltere, Fransa, Almanya vb. ülkelerin İsrail’in arkasında nasıl durduklarını gördük. Aralarındaki ihtilafları bile erteleyip, Filistin’e karşı adeta tek vücud şeklinde hareket ettiler. Onların desteği olmadan İsrail ayakta duramazdı.
Bizim İTTİHADIMIZ/İTTİFAKIMIZ olmadan da Filistin özgürleşemez;
FİLİSTİN ÖZGÜRLEŞMEDEN HİÇ BİRİMİZİN TUTSAKLIĞI BİTMEZ.
FİLİSTİN“ÖNCELİKLİ” MESELEMİZ olmalıdır.
Filistin’i dava edinen ama bizden farklı düşünen herkese ve her kesime karşı toleransla, mürüvvetle, kadirşinaslıkla yaklaşabilmeliyiz. Birbirimizden öğrenebileceğimiz çok şey var.
6. Aksa Tufanı’na hazırlıksız yakalandık. Filistin sadece “BOMBALAR” düştüğünde hatırlayacağımız bir yer olmaktan çıkmalı.
Filistin sadece öykülerde, şiirlerde, akademik metinlerde kalmamalı.
Derin bir muhasebe yapmalıyız; eksiklerimizi ve zaaflarımızı gözden geçirmeliyiz.
KENDİMİZİ ve ÇOCUKLARIMIZI Filistin’in ÖZGÜRLÜĞÜNE HAZIRLAMALI; direnişi nasıl büyüteceğimizin, direniş cephesini nasıl genişleteceğimizin hesabı ve gayreti içinde olmalıyız.
7. İktidar soykırımcı rejimle ilişkilerini eski günlerine döndürmeyi aklından bile geçirmemeli. Bu konuda bir rehavet içine sürüklenmemeliyiz. İktidarın İsrail’le olası ilişkilerini yakından takip etmeli, gerekli uyarı ve tepkileri zamanında göstermeliyiz.
Bunun için ilgili STK’lar, kurum ve kuruluşlar “TÜRKİYE-İSRAİL İLİŞKİLERİNİ TAKİP KURULLARI” oluşturmalı; geliştirilebilecek ticari, siyasi ve askeri ilişkileri mercek altına almalı ve kamuoyunu bilgilendirmelidir.
8.DUA, SABIR ve NAMAZLA Allah’tan yardım dilemeliyiz.
Eğer o bize merhamet etmezse hiçbir güç bize yardım edemez.
Eğer O yardım ederse direnişi ve direniş dostlarını yenecek kimse yoktur.”
(Mücahit Gültekin’den alıntı)
BUNLARA İLAVETEN YAZARIN ÖNERİLERİ:
9. Soykırımın baş aktörü sorumlusu olarak daima TRUMPYAHU’nun öne alınması, hedefe O’nun koyulması, Gazze ve Gazze’ye destek veren DİRENİŞ CEPHESİNİN en büyük düşmanının, birincil müsebbip ve düşmanının Trumpyahu olarak bilinmesi, hep O’nun sorumlu olarak tutulması, ilanihaye soykırımcı başziyonist olarak gündemde tutulması,
10.Trumpyahu ve sopası Şeytanyahu’nun, soykırım suçlusu olarak yargılanıp hesaba çekilmesinin peşinin hiç bırakılmaması,
11. Trumpyahu ve Şeytanyahu’nun, GAZZE, Filistin, Lübnan, Yemen, Suriye ve İRAN’da katlettiği tüm canlar ve yıkım için tazminat ödemesinin üzerinde ısrarla durulması, gündemden hiç düşürülmemesi,
12. Anlaşmaya sadık kalınmaması halinde, ki öyle olması muhtemel, bundan Trumpyahu ve Şeytanyahu’nun sorumlu tutulması,
13. İran’a yapılacak yeni bir saldırı da, kesinlikle İran’ın yanında yer alınması, bu becerilemezse, başta Kürecik olmak üzere tüm üslerin kapatılması,
14. Ziyonistlerle , ziyonistlerin 1967 sınırlarına çekilmesi ve tüm Filistin topraklarında başkenti KUDÜS olan bağımsız Filistin devleti dışında hiçbir çözüme yanaşılmaması, ortağı olunmaması.
KAYNAK: YENİ SAKARYA GAZETESİ