Hafıza tazelerken insan yoruluyor. “Eski Türkiye” zordu. Bizim adımıza acı dolu yıllardı. Türkiye Yüzyılı eşiğinde geçirdiğimiz 14 Mayıs seçimleri, ister istemez hafızamızda ve basın dünyasında artçı depremlere sebep oldu.  

Özellikle iki gazeteciden bahsetmek isterim. İlki, duayen gazeteci Mehmet Y. Yılmaz. Seçimlerden sonra “Öngörüsünde yanıldığını itiraf ederek” yazı yazmayı bırakma kararı almış. Uzun yıllar Hürriyet Gazetesi’nde köşe yazarlığı yapmıştı. 2018’den beri köşe yazdığı T24 haber sitesindeki yazılarına şu sözlerle son verdi: 

“Gerçekçi olmak gerek. Kemal Kılıçdaroğlu'nun ikinci turda, aradaki 2,5 milyon oy farkını kapatıp, üzerine çıkabilmesi ve bu seçimi kazanabilmesi artık mümkün değil… Araştırma şirketlerinin hemen hepsi yanıldı. Ben de yanıldım. İçinde yaşadığım, bir parçası olduğumu sandığım toplumu doğru okuyamamışım.”

14 Mayıs seçim sonuçları taşları yerinden oynattı. Kimi “fondaş” yazarlar göz göre göre onursuzca halka yalan söylemeye devam ederken, Mehmet Y. Yılmaz’ın gösterdiği onurlu tavır, takdiri hak ediyor. Bravo. Kalem kırmak herkesin harcı değil.

Şimdi gelelim diğer gazeteciye. 

“Kendime yeni bir iş buldum. Bundan böyle kılık kıyafet kanununa aykırı olarak (başörtülüleri kast ediyor) dolaşanları, kolundan tuttuğum gibi karakola götüreceğim. Evlerini polise göstereceğim. Otomobilde görürsem plakalarını alıp bildireceğim. Yapılan işlemi savcılığa kadar takip edeceğim. Yok, yok. Savcılıkta da takip edeceğim.” (Teke Tek / Hürriyet Gazetesi, 03.03.1997)

Yakın geçmişe ait “Faşist ve militarist” bu sözlerin sahibi Fatih Altaylı, 14 Mayıs seçimlerinden sonra iktidara doğru dümen kıran Haber Türk programcısı ve yazarıydı. Gazeteciye değil, Hitler’in SS subaylarına yakışan bu sözler eski Türkiye’yi anlatmaya yeter de artar bile. 

Galatasaray Lisesi’nden mezun olmakla kendini aydın zanneden mahut gazeteci neler demedi ki? 28 Şubat dönemindeki bir yazısında: “Heil Erdoğan” başlığı atarak Tayyip Erdoğan’ı Adolf Hitler’e benzetmişti. (Hürriyet, 10 Mart 1997)

28 Şubat günlerinde beşli çetenin basın ayağında, askerlerden brifing alan bir çok gazeteci vardı. Postal izinde, tankların gölgesinde geçirdiğimiz o zor günlerde kaymak tabakasında yer alan birkaç gazeteciden biriydi. Aynı; Oktay Ekşi, Ertuğrul Özkök, Emin Çölaşan, Bekir Coşkun gibi… MGK üyesi askerlere yol gösteriyor ve merak etmeyin biz arkanızdayız subliminal mesajıyla: “Çekinmeyin! Kuruluş amacından saptığı için deyin. Ülkedeki tüm İmam Hatip Liselerini normal liseye çevirin “diyerek askerlere üç sebeple gaz veriyordu. 

İlki; Türkiye’de artan İHL sayısından rahatsızmış. İkincisi, Erbakan Hoca İHL üzerinden gençlik kadrosu yetiştiriyormuş. Üçüncü bahanesi de, İmam Hatip Liseleri, “gereksiz” okullarmış. 

Fatih Altaylı 28 Şubat döneminde Marmara Üniversitesi önünde toplanan başörtülü kızlar için: "Bir kadın var orada… Büyük ihtimalle bir fa... Bunlar kevaşe, kevaşe. Toplanmışlar oraya ellerinde "7.4 yetmedi mi?" pankartı. Bunlar şeytana tapanlar. Satanistler ve şeytanla işbirliği halinde oraya toplanmışlar. Bunları odunla döveceksin. Zaman zaman kimi askerlerin gereksiz çıkışlar yaptıklarını düşünürdüm ama bunlar hiç gereksiz değilmiş. Bu aşağılık “köpek” sürüsüne az bile yaptıkları. Bunlara daha örgütlü çıkışlar yapmak lazım. Bunlara balans ayarı lazım; balans ayarı. Bunları takacaksınız rot balans makinesine döndüre döndüre balans yapacaksınız; aşağılık şer...ler." ifadelerini kullanarak hakaretler savurmuştu.

Tayyip Erdoğan’ın enkaz devraldığı eski Türkiye’yi bilmeyen ve ilk defa oy kullanan gençler başörtüsünden dolayı eğitim özgürlüğü engellenen kızlarımıza üniversite kapılarında, gazete köşelerinde nasıl aşağılık hakaretler edildiğini bilmiyorlarsa öğrensinler.

İşte bu Fatih Altaylı; 14 Mayıs’ta oy sayımı devam ettiği sırada Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçimi önde bitireceğini söyledi. Öngörüsü tutmadı. Patronu Turgay Ciner’i “daha fazla zor durumda bırakmak” istemediğini bahane ederek Habertürk Gazete ve TV’sinden ayrıldı. Bilmiyorum, belki de kovuldu. 

Sanatçının müsveddesi olur da, gazetecinin müsveddesi olmaz mı? 

Utanmaz herif… Bir de pişkinlikle kaleme aldığı veda yazısında, kendisine katlanan herkese teşekkür etmiş…

Fatih Altaylı gibi “aydınımsı” gazetecilerin bu millete kocaman bir özür borçları var. 

Milletin evlatlarına hakaret edenler; Cumhurbaşkanı Erdoğan’a küfredenler, dindarları aşağılayanlar, CHP’li, Kemalist ve laik olmakla kendilerini “seçilmiş üstün sınıf” zannedenler için deniz bitti.

Özür dilemeyi öğrenecekler.