1980 darbesiyle ülkeye el koyan Kenan Evren ve komuta kademesindeki askerler tarafından “yeniden format atılan” ülkemizde “dindarlık” inancını iktidar yapmak, tüm insanlığa adalet umudu aşılamak için çıkış yolu arayan Erbakan Hoca sağcı/solcu, laik/antilaik, alevî/sünnî kamplarına hapsedilmek istenen Türk milletine yeni bir ufuk alanı açmıştı. Bu ülkede sağcı veya solcu olmadan tam bağımsız Türkiye hedefinin; döneme ait ağır sanayi hamlelerinin yanında: “Önce ahlak ve maneviyat” idealiyle mümkün olabileceğini haykırıyordu. 

Osmanlı sonrasında topraklarımızın paramparça olmasıyla birlikte İngiliz siyasetiyle birbirinden koparılan İslam coğrafyası ve Türkiye’nin; tekrar birbirine kavuşabilmesi, ortak hedefte buluşması Erbakan Hoca’nın hayaliydi.

Modern Batı karşısında İslam ülkelerinin yaşadığı -yaklaşık yüzyıl süren- ezikliği ve kuşatılmışlığa çareler arıyordu. Müslümanların, Siyonistlere karşı ortak güç oluşturmasının “siyaseten mümkün” olduğu fikrini dünyada dillendiren Erbakan Hoca’ydı. İslam Ülkeleri Ortak Para Birimi, İslam ülkeleri Savunma Paktı, İslam Ülkeleri Ortak Pazarı, D8 Projesi, IRCICA, Avrupa Millî Görüş Teşkilatları bunlardan sadece birkaçıydı… 

Erbakan Hoca, Almanya’daki RWTH Aachen Üniversitesi’ndeki akademik kariyeri sırasında Batı ülkelerinin diyalektik düşünce tarzını tanıma fırsatı buldu. Yaptığı ilmi ve sosyal tespitler sonucunda 1969 yılında Konya Bağımsız Adayı olarak başlatmış olduğu siyasi hareketle Türkiye’nin son yüzyılını kökten değiştirecek “diriliş” tohumunu ekmiş oldu.

Millî Görüş çizgisinde kurmuş olduğu dört parti antidemokratik olarak kapatıldı. Çeşitli dönemlerde iki kez siyaset yapması yasaklanan Erbakan Hoca, ömrünün son yıllarını siyasi yasaklı olarak geçirmek zorunda kaldı. Anlamsız “Kayıp Trilyon” davasıyla mahkûm edilen Erbakan Hoca’nın üçüncü kez siyasi yasaklı dönemi başlayınca 2004’te SP Genel Başkanlığından ve parti üyeliğinden ayrıldı. Ankara Numune Hastanesi’nden aldığı sağlık raporu doğrultusunda infazı 4 kez ertelenen “hapis cezası” TCK’da yapılan değişiklik uyarınca ev hapsine çevrildi. Adli Tıp Kurumu’nun “sürekli hastalık” raporu doğrultusunda AK Parti’nin teklifiyle girilen seçimlerde Cumhurbaşkanı olan Abdullah Gül tarafından 19 Ağustos 2008’de cezası affedildi.


Erbakan’ın fiili liderlik yaptığı ancak genel başkanlıktan uzak kaldığı süre Recai Kutan emanetçi olarak görev yaptı. 26 Ekim 2008’de 3. kongrede genel başkanlığa Numan Kurtulmuş seçildi. Saadet Partisi’nin 11 Temmuz 2010’da yapılan 4. Olağanüstü kongresinde Numan Kurtulmuş yeniden genel başkan seçildi, ancak bu kez kongrede Erbakan’ın desteklediği ve çocuklarının da bulunduğu listeye karşılık Kurtulmuş’un da liste çıkarması, “Erbakan ailesinin partiden tasfiyesi” olarak nitelendirildi. Yeni kongre talep edildi. GİK, tüzük gereği bu talebi reddetti. Erbakan’ın yakınları tarafından Ankara 10. Sulh Hukuk Mahkemesi’ne açılan davalardan dolayı parti kayyuma devredildi.

Siyaset yasağı biten Erbakan Hoca, 2010’da yapılan SP kongresinde yeniden genel başkan seçildiğinde 84 yaşındaydı. Hayatının son demlerinde olan Erbakan Hoca, Millî Görüş Genel Başkanı olarak öldüğünde 85 yaşındaydı. Fatih Camiinde yüzbinlerin katıldığı cenaze namazı sonrasında Zeytinburnu Merkezefendi Mezarlığı’na yasinler, tekbirler, fatihalar ve gözyaşları eşliğinde defnedildi.

Ne yazık ki Prof. Dr. Necmeddin Erbakan gibi bir dehânın bu ülkede siyaset yapması başta CHP olmak üzere laik, Kemalist, “statükocu” zihniyet yanlıları ve özellikle dış güçler tarafından istenmiyordu.

Siyaset, kalkınma ve ekonomide teorisyen olan “Erbakan” faktörünü Türkiye’de istemeyen gizli güç, dünyadaki Siyonist lobilerin hâkimiyetindeki yerli faiz lobisiydi.

(Devam edecek)