Mâûn İhlali, Kamu Hakkı’nın Çöküşü ve Mürai Tipin Toplumu Zehirleyen Yüzü

İslam düşüncesi içinde Mâûn suresi, çoğu zaman hafife alınan fakat Kur’an’ın toplumsal ahlak düzenine ilişkin en keskin ihtarını içinde barındıran istisnai bir metindir.

FATİHA insanın ALLAH ile kurduğu RUHSAL BAĞIN manifestosu ise, MAUN suresi de insanın toplumla kurduğu ADALET BAĞININ ilahi anayasasıdır.

Bu sure, hem din adı altında dine ihanet edenleri hem de ibadeti bir “kamu talanı maskesi”ne dönüştüren mürai tipini ifşa eden mucizevî bir metindir.

Kur’an, Mâûn’da tek bir suçu değil, çok katmanlı bir çürümeyi gösterir: Yetimi itip kakmayı, yoksulun lokmasını engellemeyi, ibadeti gösterişe çevirmeyi ve en kritik olanı “kamu hakkının yerine ulaşmasına engel olmayı…”

Bu engelleme, Kur’an’ın ifadesiyle, bir insanın dine fiilen yalan söylemesiyle eşdeğer tutulur. Diliyle iman ettiğini söyleyen ama kamu malının, kamu imkanının, toplumsal hakkın önünü kesen kişi Kur’an’ın hükmünde “ehl-i iman” değil; inkârını ibadetle maskeleyen bir “mürai (iki yüzlü)“ tiptir.

Mâûn: Kamu Hakkının İlahi Statüsü

Klasik müfessirlerin ittifakıyla Mâûn kavramının temel karşılığı zekâttır.

Zekât, modern dünyada karşılığı “vergi” olan, tamamen kamuya ait bir haktır.

Zenginin malında yoksulun hakkı olduğu gibi; devlet hazinesinde de toplumun ortak hakkı vardır. Bu hakkı engelleyen, geciktiren, çarpıtan, zimmete çeken veya bürokratik sorumsuzlukla ulaşmasını aksatan herkes Mâûn suçuna ortak olur.

Kur’an’ın suç tanımı çarpıcıdır: “Kamu hakkını çalan” demiyor; “onun ulaşmasını engelleyen” diyor. Yani engelleyen herkes faildir: hırsız da, rüşvetçi de, kamu imkanını kendi çevresine aktaran da, ihmalkâr bürokrat da, hakkı geciktiren memur da… Hakkı yerine ulaşmayan her mal, her imkân, her karar Mâûn suçunun bir parçasıdır.

Bu yüzden MAUN suresi, tarihin her döneminde sadece bir ahlak uyarısı değil; KAMU DÜZENİ ve ADALETİN KIRMIZI ÇİZGİSİDİR.

İbadeti Maskeye Çevirenler: Mürai Tipin Karakteri

Kur’an’ın tanımladığı MÜRAİ tip, klasik literatürdeki MÜNAFIKTAN DAHA TEHLİKELİ, daha yıkıcı, daha tahripkâr bir fenomendir.

Münafık, içinden inanmaz ama diliyle inanmış gibi görünür. MÜRAİ ise İBADETİ, ALLAH’I, DİNİ ve KUTSALI kendi çarpık ÇIKARLARI İÇİN ARAÇSALLAŞTIRIR.

MÜRAİ; kendi çıkarı için kimlik değiştiren, inancını menfaate göre şekillendiren, ibadetlerini politik sermaye ve toplumsal nüfuz malzemesi yapan KAHPE KARAKTERDİR. Bu tip, toplumun en güvenilmez, en sinsi, en tahripkar aktörüdür; çünkü KÖTÜLÜĞÜNÜ “dindarlık” örtüsü altında işler.

Hz. Peygamber’in “Allah düşmanı” olarak nitelediği nadir sınıflardan biri mürai tipidir. Zira Allah’ın adını, dinin makamını, ibadetin nurunu kendi nefsi için kirletmek, şirk kategorisinin en namert biçimi olan “riya şirki”dir. Bu nedenle mürai, kâfirden, münafıktan ve şirk sahibinden daha tehlikelidir. Çünkü onların kötülüğü açıktır; MÜRAİDE İSE, KÖTÜLÜK KUTSAL AMBALAJLA PAKETLENMİŞTİR.

Dincilik: Dinin İçine Sızmış Sahte Din

Mâûn suresi aynı zamanda şu gerçeği de haykırır: İnsanları dine karşı soğutan, imana giden yolu tıkayan en büyük düşman dinsizlik değil; dinciliktir. DİNSİZLİK, MELUNLARI MELUN GÖSTERİR. DİNCİLİK İSE MELUNLARI MAKBUL GÖSTERİR. Bu yüzden MÜRAİ tip, yalnız BİREYİ değil, TOPLUMU DA ÇÜRÜTÜR.

Tarih şunu göstermiştir: Allahsız ideolojilerin zulmü, kutsalı paravan yapan zalim düzenler kadar uzun ömürlü ve yaygın olmamıştır. Engizisyon yüzyıllarca sürdü; Stalinist baskı 70 yıl sürdü; fakat kutsalı güç arayışının kalkanına çeviren sistemler her dönemde, her coğrafyada, her toplumda yeniden türeyebildi. Çünkü kutsalı maske yapmak, toplumu zihnen felç eder. İNSAN, KUTSAL SÖYLEMİN ALTINDA ZULMÜ TANIYAMAZ HALE GELİR.

Bu yüzden Kur’an’ın en büyük savaş ilanı, “Allah ile aldatmak” fiiline karşıdır: “Sakın ha! Aldatan sizi Allah ile aldatmasın!”

Kamu düzeni çöken toplumun dini de çöker.

Mâûn suresinin işaret ettiği temel hakikat şudur: Bir toplum kamu hakkını koruyamıyorsa, ibadet düzenini de koruyamaz. Çünkü kamu hakkı—zekât, vergi, aidiyet, ortak mal—Allah’ın kulları arasındaki ADALET KÖPRÜSÜDÜR. Bu KÖPRÜ YIKILDIĞINDA, toplum DİNSİZLEŞMEZ; DİNCİLEŞİR.

Zira ibadeti riya ile kirleten, kamu hakkını talan eden, yetimi itip kakan, yoksulun hakkını engelleyen kişi dindar değil; “dini araçsallaştıran sahte dindar” tiptir.

Kur’an’ın laneti bu tipedir: “Veyl olsun o namaz kılanlara ki… gösteriş yaparlar ve Mâûn’u engellerler.”

Namazı örten bu “veyil” ifadesi, Kur’an’ın en ağır kelimelerinden biridir; cehennemde bir vadiyi, bir kapıyı veya bir ateş nehrini ifade eder. Bu kelimeyi ibadet eden bir gruba karşı kullanan tek sure Mâûn’dur.

Bu, din tarihinde eşi olmayan bir uyarıdır: İbadet eden herkes kurtulmaz. Kamu hakkına ihanet edenin ibadeti lanetlenmiştir.

Bugünün Dünyasında Mâûn Suresi

Günümüz toplumları, özellikle Müslüman coğrafyalar, Mâûn suresinin tanımladığı çöküşün tam merkezindedir. Kamu malı talanı normalleşmiş, yoksulun hakkı siyasi çıkarların oyuncağı yapılmış, vergi adaleti parçalanmış, riyakâr dindarlık bir prestij aracı haline gelmiştir. Bürokratik çıkar ilişkileri, “dava” söylemleri, kutsalı pazarlayan politik dil hepsi Mâûn suçunun modern versiyonlarıdır.

Bu suçları işleyenler, Kur’an’ın hükmünce: Dindar değil, mümindir demek bile zordur.

Gerçekte MÜRAİ, ALLAH DÜŞMANI ve KAMU HAKKI CANİSİDİR.

Sonuç: Mâûn Suresi Bugünün Aynasıdır

Mâûn suresi, dinin sadece ritüel bir yapıya indirgenmesini reddeder.

DİN, İBADETLERİN TOPLAMI DEĞİL; ADALETİN TOPLAMIDIR

İBADET NE KADAR ÇOK OLURSA OLSUN, KAMU HAKKI ÇİĞNENİYORSA, O İBADET SAHİBİNE VEYL VARDIR.

TOPLUMUN ÇÖKÜŞÜ, MABEDİN DEĞİL; ADALET DUYGUSUNUN ÇÖKÜŞÜYLE BAŞLAR. Adalet yıkıldığında Mâûn engellenir; Mâûn engellendiğinde DİN MASKEYE dönüşür; din maskeye dönüştüğünde mürai tip çoğalır ve toplumun damarlarına ZEHİR yürür.

Bu yüzden Mâûn suresi yalnız bir sure değil; toplumu temizlemenin ilahi rehberidir.

Gerçek dindarlık, yetimin başını okşamak, yoksulun lokmasını korumak, kamu hakkını teslim etmek ve ibadeti gösterişten arındırmaktır. Aksi halde, insanın elinde secde izinden başka hiçbir şey kalmaz ve o iz, ahirette kendisini temize çıkaracak bir delil olmaz.(Gökhan Dihkan paylaşımıdır)

Kaynak: YENİ SAKARYA GAZETESİ