Nurettin Topçu’nun Düşüncesi Üzerine İslami Bir Değerlendirme
Müslümanlığın özü, ibadetin biçiminde değil; ahlakın sürekliliğinde, kalbin samimiyetinde ve hayatın bütününe yayılan bir teslimiyettedir.
Nurettin Topçu’nun “İyi Müslüman caminin içinde değil, dışında belli olur. Ticaret var, para var, pul var, makam var, kadın var, rekabet var. Sen böyle bir ortamda nasılsın?” sözü, tam da bu hakikatin kapısını aralar.
Bu cümle, İslam’ın sadece ibadet ritüellerine indirgenemeyeceğini, asıl imtihanın hayatın içindeki ilişkilerde, çıkar çatışmalarında, arzuların ve menfaatlerin devreye girdiği alanlarda yaşandığını hatırlatır.
Dindarlığın Sınavı: Cami Dışındaki Hayat
Cami, müminin gönül evini inşa ettiği, kalbini arındırdığı, ruhunu dirilttiği yerdir.
Ancak ibadet, yalnızca caminin duvarları arasında anlam kazanmaz; orada kazanılan ihlasın (samimiyetin) topluma taşınmasıyla kemale erer.
Kur’an, “Namaz insanı hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar” (Ankebut, 45) buyurarak ibadetin davranışa dönüşmeyen hâlini eksik görür.
Eğer bir İNSAN NAMAZ KILDIĞI HALDE TİCARETTE HİLE yapıyor, işinde KUL HAKKI gözetmiyor, MAKAMI ZULME ALET EDİYORSA, o zaman camideki dindarlık vicdanına ulaşmamış demektir.
Topçu’nun vurgusu, tam da bu içsel tutarlığı hedefler.
İSLAM, İNSANI PARAYLA, MAKAMLA, KADINLA, GÜÇLE, REKABETLE SINAR.
Çünkü iman, yalnızca inanç beyanı değil, davranış bütünlüğüdür.
Allah Resûlü’nün “Müslüman, elinden ve dilinden insanların emin olduğu kişidir” (Buhari, İman, 4) hadisi, müminin gerçek değer ölçüsünü ortaya koyar: GÜVENİRLİLİK.
İktisat ve Ahlak Arasında Müslüman Duruşu
İslam’ın iktisat anlayışı, kazancın helal yolla elde edilmesi ve toplum yararına kullanılması ilkesine dayanır.
Ancak modern çağda ticaret, çoğu zaman rekabetin, hırsın ve nefsin tuzağına dönüşmüştür.
İşte burada “iyi Müslüman”ın farkı ortaya çıkar.
O, para kazanırken ADALETİNDEN ödün vermez; HAKSIZ KAZANÇTAN uzak durur, ALDATMAYI ve RÜŞVETİ reddeder.
Kur’an, “Ölçü ve tartıda hile yapanların vay haline!” (Mutaffifin, 1) diyerek ekonomik ilişkilerde ahlakı merkeze alır.
Topçu’nun düşüncesinde Müslüman, “ahlakın fedaisi”dir.
O, toplumsal çıkarların ve modaların değil, Allah’ın rızasının peşindedir.
Camide secdeye kapanan alnın, ticarette de aynı vakar ve adaletle eğilmesi gerekir.
Cami bir semboldür; asıl cami insanın kalbidir. Kalp kirlenmişse, dışarıdaki tüm ibadet şekilleri süsten ibarettir.
Makam, Nefis ve Gerçek Kulluk
Makam ve mevki, insanın içindeki kibir ve iktidar arzusunu sınar.
Hz. ÖMER’in halifeliği döneminde gösterdiği tevazu, makamla kirlenmemiş bir yönetim ahlakının simgesidir. O, halife olmasına rağmen halkın arasında sıradan bir Müslüman gibi yaşamış, “Halktan biri açken ben tok yatarsam Allah’tan korkarım” demiştir.
Gerçek Müslümanlık da işte bu korkuda gizlidir. Nurettin Topçu’nun ifadesiyle “iman, hareket ister.”
İman, yalnızca dilde kalırsa donuklaşır; hayatta eyleme dönüşmezse anlamını yitirir. Cami, bu hareketin başlangıç noktasıdır; ama hayatın meydanı, imanın gerçek sahnesidir.
Sonuç: Cami Dışında Müslüman Kalabilmek
Topçu’nun sözü, bir eleştiriden öte bir çağrıdır: Müslüman, Allah’ın adını camide zikrettiği kadar, dışarıda da O’nun ahlakıyla yaşamalıdır. Gerçek dindarlık, gözden uzak yerlerde de aynı ahlakı koruyabilmektir.
MÜSLÜMANLIĞIN DEĞERİ, ne kadar YÜKSEK SESLE EZBERDEN AYET OKUNDUĞUNDA DEĞİL; MENFAATLE İMTİHAN OLUNDUĞUNDA NE KADAR DÜRÜST KALDIĞINDA BELLİ OLUR.
Çünkü Allah, “Kim Allah’a karşı gelmekten sakınırsa, Allah ona bir çıkış yolu ihsan eder” (Talak, 2) buyurur.
Bu ayet, camide değil; sokakta, işte, pazarda, evde, rekabette geçerlidir.
Gerçek Müslüman, hayatın ortasında Allah’ın şahitliğini taşıyandır.
Bu bakış açısı, Nurettin Topçu’nun dindarlığı bir toplumsal ahlak meselesi haline getiren düşünce mirasının özüdür.
CAMİ, İBADETİN EVİ OLABİLİR; ama MÜSLÜMANLIĞIN KANITI, HAYATIN İÇİNDEDİR. (G.Dihkan’dan alıntı)
Kaynak: YENİ SAKARYA GAZETESİ