Orta Doğu yine yangın yeri.
İsrail ile İran arasında yıllardır örtülü sürdürülen gerilim, 2025 yılı itibarıyla açık bir savaşa dönüşmenin eşiğine geldi.
Geçtiğimiz haftalarda hem İsrail’in kuzeyine yönelik İran destekli füze saldırıları hem de İran’ın İsfahan ve Kirmanşah’taki askeri tesislerinin İsrail tarafından vurulması, bölgede adeta “saatli bomba” etkisi yarattı.
Orduyu komuta eden komutanların öldürülmesi, bir anda İran Ordusunu saf dışı bırakmış.
Bu taktik akla yıllar önce Irak Ordusunun Amerika saldırılarına tek kurşun atmamasını sağlayan hain örgüt Kesnizanı hareketini getirtmektedir.
Yoksa İran'da Kesnizanı modeli bir yapıyla içten mi çökertilmek istenmektedir?
Peki bu çatışmanın arkasında ne var? Bu yalnızca iki devletin bilek güreşi mi, yoksa çok daha derin bir hesaplaşmanın yansıması mı?
Yoksa bu savaş her iki ülkenin planlı bağırsaklarını temizleme tiyatrosu mu?
Birbirine Düşman İki Dünya Görüşü
İsrail ile İran arasındaki düşmanlık yalnızca askeri veya siyasi değil; aynı zamanda ideolojik.
İran, 1979’daki İslam Devrimi’nden bu yana İsrail’in varlığını tanımayan ve onu “Siyonist rejim” olarak tanımlayan bir yaklaşım benimsiyor.
Öte yandan İsrail ise, İran’ın hem nükleer programını hem de bölgedeki vekil güçlerini (Hizbullah, Hamas, Şii milisler) varoluşsal tehdit olarak görüyor.
İran’ın Suriye üzerinden Lübnan’a kadar uzanan “Şii Hilali” kurma hedefi, İsrail’i kelimenin tam anlamıyla alarma geçirmiş durumda.
Bu nedenle Tel Aviv yönetimi, yıllardır İran destekli hedeflere yönelik cerrahi hava saldırıları gerçekleştiriyor.
Ancak 2025’te bu saldırıların kapsamı ciddi biçimde genişledi.
Nükleer Gerilim Zirvede
İran’ın uranyum zenginleştirme programı 2024 sonu itibarıyla yüzde 90 saflığa yaklaştı. Yani nükleer silah üretme kapasitesi teknik olarak hazır hale geldi.
İsrail Başbakanı Benny Gantz, geçtiğimiz aylarda yaptığı açıklamada “İran’ın nükleer eşiği geçtiğini ve artık caydırıcılık için askeri seçeneklerin masada olduğunu” söyledi.
Buna karşılık İran, “Her saldırıya misliyle yanıt veririz” diyerek ülke genelinde füze ve insansız hava aracı (İHA) sistemlerini devreye aldı.
Sonuç mu? Mayıs 2025’te başlayan ve halen devam eden karşılıklı saldırılar zinciri...
ABD, Rusya ve Çin, Seyirci mi, Oyuncu mu?
Bu savaş sadece iki ülkeyi ilgilendirmiyor.
ABD, İsrail’e tam destek verirken, İran’ın Çin ve kısmen Rusya ile olan yakınlığı dikkat çekici.
Pekin, enerji güvenliğini riske atacak bir savaş istemiyor ancak İran’ın yalnız kalmasına da sıcak bakmıyor.
Öte yandan Rusya, Ukrayna Savaşı nedeniyle Batı ile zaten kopmuş durumda; İran’a dolaylı destek vermekten çekinmiyor.
Türkiye ise diplomatik yollarla tansiyonu düşürmeye çalışıyor.
Dışişleri Bakanlığı, savaşın bölgesel felakete dönüşmemesi için arabuluculuk teklifini yineledi.
Sonuç; Kazananı Olmayan Bir Savaş
Bu savaşın kazananı olmayacak.
İsrail, İran’ın nükleer tesislerini hedef alırken, Tahran Tel Aviv’i ve kuzey yerleşimlerini tehdit ediyor, füzelerle vuruyor.
Lübnan’da Hizbullah, Gazze’de Hamas yeniden hareketlendi.
İran’ın doğrudan saldırı düzenlemesi, bölgedeki “örtülü savaş” perdesinin tamamen aralandığını gösteriyor.
İsrail-İran savaşı, sadece iki devletin çatışması değil; aynı zamanda Arap-İsrail, Şii-Sünni ve Batı-Doğu eksenlerinin kesiştiği bir cepheye dönüşüyor.
Eğer bu yangın şimdi söndürülmezse, yarın yalnızca Tel Aviv ya da Tahran değil, Şam, Riyad, Ankara hatta Avrupa başkentleri bile duman altında kalabilir.
Bu savaş; uzun vadede bizim ülkemize ciddi tehditler barındırmaktadır.
Acilen savaşın sonlandırılması gerekmektedir.
Barış, hâlâ mümkün. Ama zaman daralıyor.
Selam ve Dua İle
Ne Zaman İnsan Oluruz
"Milli Değerlerimizin Farkına Vardığımızda"