Dinî Kurtuluşun Ölçütü ve Mehmet Okuyan’ın Yaklaşımının Haklılığı Üzerine

Dinî tartışmaların en yakıcı sorularından biri şudur:

Müslüman olmayan, fakat dürüst, iyi ve erdemli yaşayan insanlar cennete mi gidecek, cehenneme mi?

Bu soru sadece halk arasında değil, akademik çevrelerde de farklı yaklaşımlarla tartışılmıştır.

İlahiyat profesörü Mehmet Okuyan’ın bu soruya verdiği cevap, geleneksel kalıpları zorlayan ve insanı kendi konumunu sorgulamaya sevk eden bir perspektif sunmaktadır.

Okuyan, kendisine yöneltilen “Hocam, bu Hristiyanlar çok iyi adamlar… cennete mi gidecek, cehenneme mi gidecek?” sorusunu şu şekilde yanıtlamaktadır:

“Sana ne? Sana ne yani? Cennet senin babanın yeri değil ki. Sen kafa kağıdına göre mi adam koyacaksın?”

Bu ifadeler, kurtuluşun nihai hükmünün yalnızca Allah’a ait olduğunu vurgular.

İnsanların, kimlerin cennete gideceğini, kimlerin cehenneme uğrayacağını belirleme yetkisine sahip olmadığını açıkça ortaya koyar.

Okuyan ayrıca meselenin özünü daha derin bir noktaya taşır:

“İlla merak ediyorsan bir şeyi merak edebilirsin. Bu Hristiyanlar neden Müslüman olmuyorlar? Neden Müslüman olsunlar sizce? Hangi Müslüman’a bakarak onu örnek alsın da Müslüman olsun bana söyler misiniz?”

Burada Müslümanların kendi davranışlarının, tebliğ sorumluluklarının ve temsil gücünün sorgulanması gerektiğine işaret edilmektedir.

Müslüman birey, önce kendi ahlak ve dindarlığıyla örnek teşkil etmeden, başkalarının neden Müslüman olmadığını sorma hakkına sahip değildir.

Evrensel Bağlam

Okuyan’ın yaklaşımında önemli bir diğer boyut, doğum coğrafyası meselesidir:

“Sen Anadolu’da doğmasaydın, Moskova’da doğsaydın ne olacaktı? Tel Aviv’de doğsaydın ne olacaktı? Vatikan’da doğsaydın ne olacaktı? Kazara Hindistan’da doğsaydın ineğin peşinden gidecektin. Bu böyle! Sen Müslüman olduğunu mu sanıyorsun? Sen kendini Müslüman buldun!”

Bu cümleler, inancın çoğu zaman doğum yeri ve kültürel çevre ile belirlendiğini vurgular. Dolayısıyla bir kimsenin “Müslüman” kimliğine sahip olmasını, salt kendi tercihiyle değil, aynı zamanda sosyolojik koşullarla da açıklamak gerekir.

Mehmet Okuyan’ın sözleri, İslam’ın tebliğ sorumluluğunu bireysel ahlâk ve samimiyetle ilişkilendiren bir çerçeve sunmaktadır.

Kurtuluş meselesinde kesin hükmün yalnızca Allah’a ait olduğunu, insanların bu konuda tahakküm kurma yetkisine sahip olmadığını açıkça ortaya koymaktadır.

Aynı zamanda Müslümanlara ciddi bir özeleştiri çağrısı yapmaktadır: “Sen yapmadığını niye başkasından bekliyorsun?”

Bu yaklaşım, hem teolojik hem de sosyolojik açıdan anlamlıdır.

İnanç özgürlüğü, kültürel belirleyicilik ve bireysel sorumluluk arasındaki dengeyi hatırlatır.

Okuyan’ın sözleri, insanları kendi imanlarının derinliğini sorgulamaya, başkaları hakkında hüküm vermektense kendi hayatlarını ıslah etmeye davet etmektedir.

Sonuç

Mehmet Okuyan’ın açıklamaları, dinler arası kurtuluş tartışmalarına yeni bir bakış açısı kazandırmaktadır.

Cennet ve cehennemin kimler için mukadder olduğu, insanın hükmedebileceği bir mesele değil, yalnızca ilahî adaletin bileceği bir konudur.

Müslümanların esas yapması gereken ise, temsil ettikleri dinin değerlerini kendi yaşamlarında görünür kılmak ve başkalarına bu yolla örnek olmaktır." (G.Dihkan'dan alıntıdır)

YAZARIN NOTU: Evet. Müslümanın vazifesi; kimin cennet ya da cehenneme gideceğini tespit etmek, hükmünü vermek, İLAHİ YARGI GÖREVİNİ ÜSTLENMEK, rol çalmak değil ( bu sadece gayrimüslimler için değil, Müslümanlar için de geçerli ) ,

Cennete gidecek salih ameller ortaya koymak,

Hususen dışa bakan , görünür, topluma bakan, toplumu ilgilendiren ve diğer insanları etkileyebilecek iş ve işlemlerinde örnek olmak,

Kal ehli değil hal ehli olmaktır.

Filistin'de ziyonist izrail, Amezrail buldozeri altında, mazlum Filistinliler için can veren RACHEL CORRİE, Gazze mezalim ve soykırımına cevap olarak ABD'de cani iztailin Washington büyükelçliğinde çalışan iki kişiyi halleden ELİAS RODRİGUEWZ ve intihar İslam’da yeri olmasa da, Gazze mezalimini protesto için kendini yakan, canını bile verebilen(bu yönü bizi ilgilendiriyor) AARON BUSHNELL gibi.

GAZZE NOTU: İnsanlık tarihinin en vahşi mezalim ve soykırımının 725. gününde, 725 günden beri insanlar kıyılırken, doğranırken seyreden insanlık, sahabe neslinin son canları da katledilmek üzere iken, gerek dünya ülkeleri yönetimleri(birkaçı vicdanlısı hariç) ve gerekse KUKLA Müslüman alemin idarecileri(DİRENİŞ CEPHESİ HARİÇ) daha fazla seyirci kalmakta, adete İzrail’e, AMEZRAİL’e “BİR AN ÖNCE BİTİR BU İŞİ DE BİZ DE KURTULALIM, TABAN BASKISINDAN YORULDUK, KINAMA ile DAHA FAZLA OYALAMA İMKANIMIZ KALMADI” dercesine, katliamın tamamlanmasını beklemektedirler..

Direniş cephesi hariç herkes bu imtihanı kaybetti. Zulüm arşa değdi, insanlık bitti!
Kahrolsun kanlı emperyalizm ve ziyonizm, kahrolsun TRUMPYAHU ve yavrusu, sopası ŞEYTANYAHU, kahrolsun (DİRENİŞ CEPHESİ HARİÇ), yerin dibine batsın işbirlikçi kukla halkı Müslüman ülke idarecileri!

Kaynak: YENİ SAKARYA GAZETESİ