“Çağın İronisi : Helal Günah Arayışı
Ancak semboller, anlamlarını yitirdiklerinde içi boş bir kabuk hâline gelirler.
Başörtüsünün sadece biçim olarak korunup ruhunun terk edilmesi, “tesettür”ün “kostüme” dönüşmesidir.
Bu durum, modern çağın tüketim kültürünün dinî sembolleri bile metalaştırdığını gösterir.
Artık bazıları için başörtüsü, inancın gereği değil; “ahlaklı görünmenin” estetik versiyonudur.
Helal Günah Arayışı: Çağın İronisi
“Helal bira”, “helal parti” gibi kavramlar, postmodern Müslüman’ın ruh hâlini özetler.
İnsan, hem günahı yaşamak hem de vicdanını temiz tutmak ister. Bu, “günahın konforlu hâli”ni üretme çabasıdır.
Ancak İslam, şekilsel helalliği değil; kalpteki niyeti ve eylemin bütünlüğünü esas alır.
Kur’an, “Onlar dini parça parça edenlerdir” (En’âm 6/159) buyurarak, inancın seçmeci yaşanmasını reddeder.
İbadet ile günah arasında mekik dokuyan bu çelişki, aslında iman ile nefis arasındaki bitmeyen savaştır.
Sekülerleşmiş Dindarlık: Ruhun İki Yönü
Bugünün Müslümanı, iki dünyanın arasında kalmış bir figürdür: Batı’nın özgürlük söylemiyle büyümüş, ama doğunun ahlak kodlarıyla yaşamaya çalışan bir birey.
Bu ikili durum, “seküler dindarlık” dediğimiz garip bir melez kimlik doğurmuştur.
Namaz kılıp içki içmek, başörtüsü takıp haram ortamlarda bulunmak; bu sadece davranış çelişkisi değil, anlam kaybıdır. Çünkü modern birey, artık “doğru”yu değil, “uygun” olanı arıyor.
Çağın Hastalığı: Ruhsal Şizofreni
“Şizofrenik çürüme” ifadesi, psikolojik değil, ahlaki bir bölünmeyi anlatır.
Ruh, iki zıt kutba bölünmüştür: Allah’a yönelen taraf ile nefsin arzularına teslim olan taraf.
Bu bölünme, modern insanın en temel trajedisidir. Mevlânâ, “Bir gönülde iki sevda olmaz” der. İnsan hem Allah’ı hem nefsi merkezine alamaz. Birini seçtiğinde diğeri mutlaka yara alır.
Sonuç: Teslimiyet mi Kostüm Mü?
İslam, teslimiyet dinidir.
Teslimiyet, sadece başörtüsü takmakla değil, nefsin arzularını da ilahi ölçülere teslim etmekle mümkündür.
Müslüman kimlik, sadece görünüşle değil, duruşla belli olur.
Başörtüsünü başına takmak kolaydır; fakat onu akla, kalbe ve ruha taşımak sabır ister.
Gerçek mesele şudur: Modern çağın Müslümanı, Allah’a teslim mi, yoksa toplumsal imaja mı teslim?
Bu sorunun cevabı, çağın çürümesini de, dirilişini de belirleyecektir.” (Gökhan Dihkan’dan alıntı)
YAZARIN İLAVESİ: Gökhan kardeşimizin düşüncelerine tastamam katıldığımızı belirtir ama hususen başörtüsü ve günümüz tesettür kıyafetleri konusunda, mevzunun daha açık ve net anlaşılması için, birkaç cümle kurmak isteriz.
Sayın Dihkan’ın belirttiği gibi; “Başörtüsü İslam’da yalnızca bir kumaş parçası değil, teslimiyetin, iffetin ve kimlik bilincinin sembolüdür. “
Sadece başörtüsü değil, bir bütün olarak tesettür, adı üzerinde “tesettür” dür, Yaradan’ın emrettiği bir emri yerine getirme, örtünmesi gereken yerleri örtme,
Bakışlardan kurtulma, taciz, teşvik ve tahrikten, cezbedicilikten uzaklaşmadır.
Tesettür için giyilen kıyafet, dışarıdan birinin bakması halinde, onu tahrik etmeyecek, teşvik ve taciz düşünce ya da duygusu doğurmayacaktır.
Maalesef günümüzde durum tam tersine dönmüştür.
Öylesine elbiseler giyiliyor ki, elbisenin kendisi “cazibe” odağı halinde.
Hatta öyle kıyafetler görüyoruz ki, çıplak bedeni teşhirden daha büyük teşhir sağlamakta, hiç giyinmese, bu kadar cazibe kazanamayacağı muhakkaktır.
Çıplaklığı hedefe koyan seküler kapitalizm, bunu sağlayamayınca veya sağlayamadığı kesimlere, envai çeşit kıyafetler üreterek, “giyinik çıplaklığı” başarmıştır.
Yani kapitalizm, giydirerek çıplaklığı sağlamış, giydirerek daha büyük cazibe, teşhir, teşvik ve tahrik etmeye muvaffak olmuştur.
İktidar, para ve makam gören Müslümanlar da, kapitalizmin bu pırojesine balıklama atlamış, TAŞIYAMADIĞI TESETTÜRÜN içine etmiştir.
Bu durum kadın erkek herkes için geçerli olup, erkekler bundan ari değildir,
ZİRA TESETTÜR KADIN VE ERKEK, HERKESE FARZDIR.
Helal günah arayışlarından biri de, tesettüre uymayan, örtünmeyle örtüşmeyen kapitalist sözde örtünme kıyafetleridir.
Her iki cins için geçerli olan kural; “örtünmede sınır olmaz, açılmada sınır olur.” Bir başka ifade ile “Sınırsız örtünmenin kimseye zerre zararı yoktur ama açılmaya sınır koymamanın ya da sınırsız açılmanın herkese zararı vardır.”
Dünyanın bütün milletleri zaten büyük ölçüde bu sınırsızlığı kabul etmemiş, kadın erkek sınırsız açılan kimselere , istisnai haller hariç, rastlanmamış, belli ölçüde de olsa tüm insanlık örtünmüş, sınırsız bir çıplaklık sergilememiştir.
Bu fiili durum da gösteriyor ki, sınırsız açılma İslami olmadığı gibi, insani de değildir. Hayvanlara has bir durumdur.
KAYNAK: YENİ SAKARYA GAZETESİ