Değerli dostlarım; Geçen akşam şehrimizin markası olan zincir marketlerinden birinde kasadayım. Önümdeki beyefendi kasadan boykot markalı olan bir su aldı. Kasiyer hanımefendi, “abi bu şu kadar para, yarı fiyatına buzdağı var “ dediyse de beyefendi yok dedi ve devam etti kasadan diğer ürünleri geçirmeye. Peş peşe malum boykotlu içecek markasının 3-4 parça ürünü daha kasadan geçirince dayanamadım. “Değerli dostum özür dilerim ama” diye söze başladım ve nazikçe, bu ürünlerin kendilerine finansman sağladığını İsrail’in devlet yetkilileri açıkça söylüyor haberiniz yok mu dedim.
Beyefendinin cevabı tahmin ettiğiniz gibi çok klasikti: “ ülkeye sokmasın devlet, biz de içmeyelim” Bakın beyefendi dedim. Her koyun kendi bacağından asılır. Satılmasına izin vermek bir suçsa bunu satanın sorumluluğu ayrıdır, ama o satıyor diye sen de içiyorsan senin de kabahatin ayrıdır. Kaldı ki bu içeceğin içeriğinde hangi maddelerin kullanıldığı bile açıklanmıyor. Ağzı süt kokan sabiyi bombalayan vicdansız sana faydalı bir şey içirir mi dedim ve karşılıklı iyi akşamlar dilekleriyle ayrıldık. İnşallah bu sayede o arkadaşta bir farkındalık oluşmuştur diye ümit ediyorum.
Peki sen bir avukatsın sana ne insanların marka tercihlerinden diyeniniz olabilir ki hemen bu tavrımın hem vicdani hem de hukuki zemini olduğunu ifade edeyim. Şöyle ki; Dünyanın gözü önünde Gazze’de tarihin en büyük insani felaketlerinden biri yaşanıyor. Çocukların, kadınların, sivillerin bombalarla hayatını kaybetmesi, milyonlarca insanın açlık ve susuzlukla sınanması, zorla yerinden edilmesi artık sıradan bir haber bülteni konusu haline gelmiş durumda. Oysa her birinin arkasında uluslararası hukuk açısından ağır ihlaller, insanlık onurunu yerle bir eden suçlar var.
Uluslararası Hukukun Çerçevesi
Birleşmiş Milletler Sözleşmesi, sivillerin hedef alınmasını kesin biçimde yasaklar. 1949 tarihli Cenevre Sözleşmeleri, savaşın dahi kuralları olduğunu vurgular. Sivillere, özellikle de çocuklara ve kadınlara yönelik saldırılar, gıda ve ilaç gibi insani yardımların engellenmesi “savaş suçu” kapsamına girer. Bugün Gazze’de tanık olduğumuz tablo, yalnızca savaş suçu değil, aynı zamanda “insanlığa karşı suç” ve benimle aynı düşünen çoğu hukukçunun açıkça ifade ettiği üzere soykırım tanımının unsurlarını yoğun biçimde barındırıyor.
Sessiz Kalan Müslüman Dünyaya Karşı Yükselen İnsanlık Vicdanının Sesi
Acı bir ironiyle söylemek gerekir ki, pek çok Müslüman ülke sessiz kalırken, dünyanın dört bir yanından, farklı dinlerden ve milletlerden insanlar Gazze için seslerini yükseltiyor. Son günlerde yaşanan en somut örneklerden biri, Sumud Filosu adıyla anılan yüzlerce gemiden oluşan uluslararası dayanışma hareketi oldu. Bu filo, İsrail ablukasını delmeyi başararak Gazze’ye ulaşmayı hedefledi. Gemilerde yalnızca Müslümanlar değil; Hristiyanlar, Yahudiler, ateistler, farklı dillerden ve kültürlerden binlerce insan yer aldı. Hepsinin ortak noktası, Gazze’deki insanlık dışı zulme karşı çıkmak ve bir halkın yaşam hakkını savunmaktı. Bu koca yürekli insanların her birinin adı tarihe altın harflerle yazılacaktır. Bu düşüncelerle hepinize selam ediyor, malum hukuk tanımaz zalimlerin Garkad ağacının ardına saklanacakları günlerin tez zamanda gelmesini diliyorum.
Kaynak: YENİ SAKARYA GAZETESİ