Oldum olası bayram hutbelerini hazırlamak bana zor gelir. Ramazan’a iki, üç ay kala belki ellinin üzerinde vaaz konusu tespit eder, sıralar sonra otuz tanesini hazırlar ve cemaate sunarım. Gel gelelim bayram günlerinin vaaz ve hutbe konuları bana hep zor ve müşkül gelmiştir.

Neden mi? Bir taraftan bayramın halaveti, diğer taraftan sorumluluğun dehşeti dudağımı değilse de ciğerimi yakar. Hangi konu konuşulmalı ve söylenmeli ki dünyayı bayram eyleyelim. Bayram öyle bir mesele ki bir yönüyle bayramsız geçen İslam’ın ilk Mekke dönemi diğer yanıyla ise günümüzün manevi derbederliğidir.

Evlerimiz mefruşat ve beyaz eşyayla dolarken, sokaklarımızda araba park edecek yer kalmadı. Perdeler duvara bağlanmış, balkonlar fransızlaşmış, evler havuza nazır olmuş tatil yapamayanlar moralsiz kalmış, yüz metre uzakta ki okula çocuklar servisle gelmiş bir ülkenin insanları olarak insandan insana mutluluk verecek hususlar zayıflamış, devlet; insana sadece para sağlayan ve diğer yönüyle de onlardan para toplayan aygıta dönüşmüştür.

Okul var ders yok, not var bilgi yok, evlilik var sükûnet yok, olanda da şükür yok denilen doyumsuz bir dünyada yaşıyoruz. Şikâyet denilen müessese öyle yorgun ki kirlerimiz ve günahlarımızın çoğalmasından kimse kimsenin günahına önem ve değer vermiyor. Toptan vurdumduymazlık var. Dünyamız E tipi değilse de D tipi büyük bir sürgün ve ceza evi olarak algılanmaktadır.

Bedenler elbiseleriyle mutlu değil, mideler gıdalarıyla zehirleniyor, yataklar yaylı da olsa uykularımız tatlı değil, komşu kapıları yakın olsa da selam ve muhabbet vaki değil. İnsan öncelikle irfan ve hikmetini kaybedince varlık bizim için meşakkate dönüştü.

Yapay olmayan neredeyse bir şey kalmadı. Zekadan, ete, eğitimden, erliğe, evlilikten istikbale yapay olan ne varsa müşteri bulur oldu. İçinde yaşadığımız dünyanın en zengin ülkelerinde ayyaşlık, cinsiyetsizlik, bunalım ve intihar zirvelere çıkmaktadır. Cinsiyetini beğenmeyen, haya ve hayattan mahrum nesiller gelişi güzel büyümektedir. Üstümüzde çeşitli hava araçları, karada ve denizde vasıtalar çoğaldıkça insani erdem bakımından eğitimimiz o oranda gelişmemektedir.

Ülkemizin rejimi imanın altı esasını değil, politikanın altı okunu pusulasına koyduğundan beri manen kan kaybetmektedir. Siyasette ki savrulma tacizcisiyle evlenen çiftlere benzemektedir. Sahte mutluluklar devam etmektedir. Hak ve batıl ehil olmayan dillerde ve ellerde birbirine karışmış ve gizlenmiştir. Çünkü akledecek toplum kalmamıştır. 

Ülke ekranları haber ve siyaset bakımından istikamet göstermek istese de filim ve aile, kadın programlarıyla çürümeye yardım etmektedir. Yedi kocalı Hürmüz, filim olmaktan çıkmış yetmişe evrilmiştir. Tabii olması gereken değişim, bozulma ve dönüşümle kendini göstermiştir. Bereket denilen olgu daima şikâyete evrilmiş, imtihan ve musibet denilen gerçekler tabiata ve yöneticilere havale edilmiştir. 

Günün insanı kâh kendini ilahlaştırmış kâh yönetimi rableştirmiştir. Bu sebeple ölü veya diri siyasetçileri, kimi zaman dindarlaştırmış, kimi ise dinden uzaklaştırmıştır. Gerçekle yüzleşmek kimsenin işine gelmemektedir.

Evet yarın bayram ama hangi bayramdır. Zayıfların büyüklenenlere boyun eğdiği gün mü bayram. Faizin hepimizi sarmaladığı kazanç mı bayram. Eğitimin bataklığa dönüştüğü ders mi bayram. Dinin meslek ve geçim vesilesi olduğu mabed mi bayram. Eşlerin iki ayet olmasından çıkıp rakipleştirildiği ev mi bayram. Yaşarken İslam’dan uzak ama ölünce şehadet rütbesi verilen askerlik mi bayram. Kur’anın hatimlerini okuyup hakkını vermeyen bizim yaptığımız mı bayram.Sahi bayram tekbir getirmekse, iblisin kibriyle hüküm sürdüğü dünyamız mı bayram.

Evet ister olumlu bakalım ister olumsuz, bayram yüreğimizde hak edilmemiş bir sevinç, ailemizde mutluluk, camimizde tekbir sedası, çocuklara harçlık ve ailelerde bir ziyarettir. Dünyamız karanlıktadır. Camiler ve hutbeler aydınlığı sağlayamamaktadır. 

Bu karamsarlık belki benim ruh halim, belki ümmetin devam eden mahrumiyeti, belki yazıyı yazan kalemlerin suçu ama ben böyleyim bayram vaazı ve hutbesi çok zordur. 

Son söz ilk sözün sahibinin olsun. “Nefse ve ona düzen verene; Ona kötü ve iyi olma yeteneklerini yerleştirene ki Nefsini arındıran elbette kurtuluşa ermiştir.  Onu kötülüklere boğan da ziyan etmiştir. (Şems suresi)