Yazının başlığında birçok husus ifade edilmektedir. Öncelikle dini bir mekân, sonra mülteci kavramı, son olarak da kardeşlik vurgusu. Kısacası yaratanın mekânında, farklı dil ve renklerde ki yaratılanların kardeşlik duygusu.

Öncelikle şehrimizde geçen olumsuz bir olayı aktarayım (2019 Kasım). “Kampüs Cami'ne giden vatandaşlar ile hutbeyi okuyan Filistinli Hoca arasından kısa süreli gerginlik yaşandı. Hoca hutbeyi okuduğu esnada bir vatandaş " Anlamadığımız dilden okuyorsun" deyince cemaat de vatandaşın o tepkisine alkışlarla destek verdi.”
Bu olaya yerel bir haber sitesinde olumlu ve olumsuz 93 farklı yorum yapılmıştır.

Konumuza gelecek olursak Türkiye toplumu, mülteci ahlak ve hukukuna hazır değildi. Geçmişte yaşanan olaylar olsa da yakın tarihtekileriyle birebir aynı değildi. Türkiye’nin birçok yerinde bazı camilerde mülteci cemaat oldukça çok hatta yerlilerden daha fazla olduğu ve mülteciler ülkemizden ayrıldıkça cemaatin azaldığı da müşahede edilmektedir.

Bir imam olarak camilerdeki mülteci kardeşlerimizin vakur ve haysiyetli duruşlarını müşahede ettim. Öncelikle onların dini anlamda mezhebi uygulamalarının bazı yönlerden farklı oluşu dikkati çekmektedir. Sayıları nispetinde Fatiha suresi cehri okununca güçlü bir âmin sedalarıyla varlıklarını ve farklı bir sünneti yaşatmaktadırlar. Camiye girerken ve çıkarken ayakkabıyı giyip çıkarırken girişteki ayakkabılığın betonuna rahatlıkla basabiliyorlar. Temizlik duyguları yerel alışkanlıkları ifade etmektedir. Camilerde bir yabancılık çekmediklerini görüyoruz. Cemaati az bir camide imamın haftalık izinli gününde namazı kıldıracak kimse olmadığında Kuran hafızı olan Iraklının çok kez namaz kıldırdığını gördüm. Beni görünce (emekli olduğumda) edeben asla mihraba geçmezdi. Bu ailenin çocuklarının çoğu hafız ve sabah namazı dahil çok kez cemaatte görmek mümkündür. Gerek Iraklı ve gerekse Suriyeli olsun namaz ehli olanların cemaate değer verdiklerini müşahede ettik.

Cami içinde kimi bazı sünnet namazı eda etmese de farzlarda bir ayrılık görmek mümkün değildir. Tesbihat ve Kuran kıraatinde genelde camiden ayrılırlar. Onlar için topluca eda edilecek kısım farza ait olandır. Özellikle mihrabiye okunurken dinlemiş olsalar daha güzel olur. Cami girişinde yardım toplayanları bazı çocuk ve kadınlar olmak üzere azdır. Varlıklı bazı mülteci ailelerin camiye kaliteli gıda paketleri getirerek yardım dağıtmak için bıraktıklarını yaşadım. Hatta birinin her daim engelli arabasına Türkiye bayrağı takarak camiye ve caddeye çıktığını görürüz.

Arapça başta olmak üzere dil probleminin tanışmaya engel olduğu bir gerçektir. Sadece mültecilerin davet edildiği dini programlar toplumuzun bazısınca hoş karşılanmamıştır. Bu sebeple ülkemiz hocalarından istifade edememişler hatta kendi, hocalarına da izin alamamışlardır. Mültecilere maddi destek olunsa da din eğitimi bakımından manen yeterli olamamışızdır.

Kendi ülkelerinde cami görevlisini eda ettiği nikah geçerli olduğu için burada da cami imamlarına bazen müracaat ederek nikah kıymak istemişler ve ardından bir belgeyle nikahı kayda geçirtmek için müracaatları olmuştur. Ben bu nikahı kıyamam vs dediğinizde şaşkınlık yaşamışlardır. Bir gün müftü bey sen nikahı kıy ve bir belge ver memleketinde kullansın demişti.

Çocukları yaz kurslarında yeterli istifade edememişledir. Onlar için özel kurs ve mekanlar oluşturulmamıştır. Çocuklarının ilköğretim eğitimi konusunda bizden milli eğitim müdürü yapamayız derken başarılı dil bilen mülteciler bir yolunu bulup kayıt yaptırabilmişlerdir. Bizim Müslümanlığımıza ve isimlerimizin onların isimlerine benzemesine en çok çocuklar hayran kalıyor ve seviniyorlar. Onlarla Arapça konuşmak onlara güven veriyor ve güler yüz görünce sevgiyle yaklaşıyorlar. Cami vaaz ve hutbelerde ayet ve hadislerin asli lafız ve diliyle okunması onları çok memnun ettiği gibi vaazın konusunu da takip edebiliyorlar.

Ülkemizde laiklik başta olmak üzere farklılıkların varlığına rağmen iç savaşın olmaması onlar açısından takdir edilesi bir olay olarak görülmektedir. Yeni taşındığı evde tahta üzerinde uyuyan aile “Başımıza bomba yağmıyor “ya diyerek hamd etmektedirler. Evine gelen misafir kapıdan dönecek olsa, ikram olarak bir bardak suyumuzu lütfen içiniz derler.

Parklarda çarşaflısı ve boynunda haç olan Hristiyan’ı beraberce çay içip sohbet etmektedirler. Ülkemizin geneli olumlu baksa da bazen göç idaresi uygulamaları ve aşırı ırkçı olanlar onlara da zarar vermişlerdir. Bir asır önce doğsaydık bu ayrılık ve problemler asla görünmezdi. Avrupa sarı saçlı, mavi gözlü Ukraynalılara kucak açarken bizler secdeli alnı ve Müslümanım diyenlere bigâne kalamazdık. Ülke olarak olumsuzluklar olsa da bu deneyimden başarılı çıktığımız kanaatindeyim. Özellikle medyatik ve politik olmayan halkımız elinden gelen yardımı ve ilgiyi göstermiştir. Yer yüzü mescidi yeryüzünün misafirlerine dar gelmemeli, gelirse ensar olmayı bilmeliyiz. Muhacir mustağni, ensar ise îsar ehli olmalıdır.

Unutmayalım biz ensar olmayı tercih eden ancak muhacir ve mülteci olan bir peygamberin ümmetiyiz.

KAYNAK: YENİ SAKARYA GAZETESİ