Kore savaşı, 1950-1953 yılları arasında yapılan, Kuzey Kore ile Güney Kore arasındaki savaştır. Türkiye Cumhuriyeti de Kore Savaşına Birleşmiş Milletlerin çağrısı ile 30 Haziran 1950 günü bir tugay büyüklüğünde birlik göndereceğini bildirmiş ve TBMM'nin 30 Haziran 1950 tarihli oturumunda verilen karar çerçevesinde Kore'ye asker gönderdi. Kore'ye asker gönderme fikri, halihazırdaki hükûmetin (DP) politikası gereği, artan Sovyet Rusya tehdidine karşı NATO'ya-18 Şubat 1952- üye olabilmek için bir fırsat olarak görüldü. Koreye 5090 asker görevlendirilmek üzere savaş mahalline gitti. Savaşın başından Temmuz 1953'teki ateşkese kadar geçen sürede toplam 14.936 Türk askeri Kore'de görev aldı. 4 yıl boyunca bilfiil savaşta bulunan Türk birliklerinden 234 asker esir düşmüş, tamamı ateşkesten sonra özgürlüklerine kavuşmuştur. Savaş boyunca ve muharebe meydanından ayrıldıktan sonra ölen yaralılarla birlikte 1005 Türk askeri hayatını kaybetmiştir.

Böylelikle Türkiye yüzde 22'lik zayiat oranına ulaştı ve bu bakımdan ABD'nin ardından ikinci sırada yer aldı. Savaştan yine en çok Koreliler zararlı çıktı. Kore yakılıp yıkıldı; yaklaşık olarak 3 milyon insan öldü. Bunlardan yaklaşık 36.000'i Amerikan askerinden, 600.000'i Koreli askerlerden ve 500.000'i Çinli askerlerden oluşmaktadır.

Kore’ye gidecek olan Türkiye’deki askerler üzerinde yapılan propagandalar kısmen de olsa etkili oldu. Bir er Yüzbaşı Turan Ergüngör’e şu soruyu sordu: “Komutanım, orada ölürsem şehit yazılmazmışım. Hocalar söylemiş.” Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan yapılan açıklamada Kore Savaşı’na katılmanın cihat sayılabileceği ve Kore’de vefat edenlere şehit denilebileceği fetvasının da verilmesi olumlu düşünenleri etkiledi.

Kore savaşına giden askerlerin bayram, Cuma ve namaz hatıraları çoktur. “Cephane sandıklarından yapılmış minbere çıkan rahmetli Muhsin Hoca, tiz ve güzel sesiyle Kur’an kıraatiyle, tekbirlerle ruhları yıkıyor, nurlandırıyordu. Bu lahuti dekor içinde herkes huşu içinde Allah’ı ile kucaklaşıyordu. Nihayet namaz vakti gelmiş, saflar ayaklanmış, hocanın “Allahu Ekber” nidasıyla eller bağlanarak Allah’ın huzuruna geçilmişti. Namaz bir diğer hocamızın beliğ bir duası ile sona erdi1

Ordu, mesele ölüm oldu mu din ve şehadetle beslenirken diğer zamanlarda ise bin yıl laiklik teraneleriyle topluma kök söktürmüşlerdir. Kore’de İslam dininin yayılmaya başladığı dönem, Kore savaşı dönemine denk gelmektedir. Kore savaşı ve sonraki süreçte, Türk Tugayı ve beraberindeki tabur imamlarının Koreli toplum üzerindeki etkisi neticesinde İslam dini bu bölgede yayılmaya başlamıştır.

Gazze konusunda ülkemiz söz olarak sağduyuyu ortaya koysa da gerçekte ise şimdilik beklenen etkiyi gösterememektedir. Çünkü Kemalist rejim İstiklal savaşında karşı karşıya kaldığı batıyı her zaman tercih etmiştir. Parçalanmış Osmanlı sonrası, Batı ve ABD önderliğinde NATO’ya üye olan ülkemiz AB kapısından kovalanan dilenci misali ısrarla yalvarıp yakarmaktadır. Her şeyiyle tecavüzcüsüne aşık ve meftun olan kadın misali Batı ve ABD değerlerinde ısrar etmektedir.

Ülkemizde ki ABD üstleri ve asker sayısını gerçek anlamında sadece yetkililer bilmektedir. ABD’ye sağlanan lojistik destek sonucu İsrail’in işbirlikçisi bizim ülkemizde yaşamaktadır. Biz bazı ürünlere boykotu konuşurken asıl boykot edilmesi gerekenlere karşı sessiz ve sözsüz olarak yaşamaktayız.

57 Sözde İslam ülkesi haya etmeden aynı karede fotoğraf verirlerken gerçekte ise bitkin ve müflis bir halin izharını ortaya koymaktadırlar. “KINAMA VE LANET” kelimesinde öteye geçememişlerdir. Biz dahil tüm Müslüman toplum dış olaylarda başarı sağlayamamaktadır. NATO’ya bağlı olarak birçok olayın içinde yer alırken Gazze konusunda inisiyatif alamamaktadır. Dış politika iç politikanın bir yansımasıdır. İç politikamız söylemde İslam’dan yana görünse de uygulamada batı ve yandaşlarından yanadır.

Kore için gösterilen fedakârlık ve vefat eden askerlere sözde şehitlik rütbesi verilse de Yahudilere karşı yapılacak mücadele de gerçek şehitlikten yana bir talep yoktur. Çanakkale savaşında Gazzeli mücahitler varken bizim onların yanında gerçek manada olmadığımız bir durumdur. Gönül ister ki Gazze hikâye ve başarı öykülerini dinleyelim ve moral bulalım.

31 Mayıs 2010'da İsrail Savunma Kuvvetleri'nin 800 yolcusu olan Mavi Marmara gemisine yaptığı saldırı sonucunda 10 kişi şehit verilmiş ve maalesef izzetli bir davranış sergilenmemiştir. Türkiye, bu olay üzerine İsrail ilişkilerini sona erdirmiş ve ilişkilerin tekrar normalleşebilmesi için 3 şart koymuştur; İsrail'in yaşanan olay üzerine özür dilemesi, Saldırıda hayatını kaybedenlerin ailelerine tazminat ödenmesi ve İsrail’in Gazze ablukasını sona erdirmesi. İsrail, olaydan 3 yıl sonra Türkiye'den resmi özür dilemiş ve saldırıda hayatını kaybedenlerin ailelerine tazminat ödemeyi kabul etmiştir. Olaydan yaklaşık altı buçuk yıl sonra İsrail 20 Milyon Dolar tazminat ödemiştir.

İşte gelinen sonuç İsrail ablukaya savaşla devam etmiştir. Türkiye’nin tezi yıkılmıştır.

Kaynak: YENİ SAKARYA GAZETESİ