Yaşamalı insan nehir gözlü şehri.İçine çekmeli; canı yansa da dikeninden, aslı nazlı bir gül olduğunu bilmeli. Efendisi olmaz bu şehrin, ruhu özgürdür bir kere. Canını verir, mert olanı yalnız bırakmaz.
Yaşamalı bu şehri amasız, lakinsiz... O zaman sırrını açar sana. Sırra vakıf oldun mu, vatan nedir, sınırı neresidir anlarsın.
Ulaşman gerekeni ve beklendiğini bilirsin; pusulan hiç şaşmaz. Var olma sebebin memleket sevdası olur.

Yaşamalı bu şehri; işçi de olsan, iş adamı da, siyasetçi de... Havasında demini bulmalı; şikâyet değil, yeni bir hikâye yazmalı şehre dair, insana ve vatana dair. Korkmamalı, devrimci bir ruha sahip olmalı. Ne yapıyorsan, bugün için değil, yarın için yapmalı.
Yıkmalı; insana dair, şehre dair en iyiye, en güzele varmasını engelleyen putları. Hz. İbrahim olmalı ama kalpleri put sanıp kırmamalı.

Yaşamalı bu şehri, sadece bu şehirli olma hazzında cinnet hâlinde olmalı. Hakkını, kendi hakkı bilmeli mazlumun, mahsunun. Kendi çocuğu bilmeli şehrin yetimini.
Şehre şöyle bir baktığında, mutlu insanlar selamlasın seni. Kaybol sokaklarında, çocukluğun; ihtiyarlığınla gurur duysun mezarın. Hayırla yâd edilsin varken yaptıkların; yokken, yapamadıklarına yetsin.
Vefalıdır nehir gözlü şehir; şahit olur mahşerde, emin olursa senden.

Yaşamalı bu şehri; kısır çekişmelerden uzak, adam gibi hizmet ederek... Canan bilerek, canını dişine takarak, bıkmadan, usanmadan... Yaşatarak yaşamalı.
Şehirde hizmetkârını tanımalı. Gerekirse en ücra köşelere bakmalı. “Ben yaparım” diyene değil, “Ben yaşarım” diyene emanet etmeli kendini.
Bulmalı nehir gözlü şehir bazen tarlada en güzel mahsulü yapanda, bazen kaldırım yapanda, Ankara’da bürokraside, belki de bir köşe yazısında.