Türkiye Cumhuriyeti, 1923 yılında Osmanlı İmparatorluğu’nun çok uluslu mirasından, üniter ve merkezi bir devlet yapısına geçişin sembolüdür.
Bugünlerde ise bazı çevrelerde “Türkiye Birleşik Devletleri” gibi federatif yapılar yeniden tartışılmaya başlanıyor.
Bu, sadece idari bir reform önerisi değil, aynı zamanda tarihsel hafızayı, sosyolojik yapıyı ve siyasal dengeleri ilgilendiren köklü bir meseledir.
Osmanlı’nın Çok Uluslu Mirası
Osmanlı İmparatorluğu’nu kuran ve yüzyıllar boyu ayakta tutan güç, yalnızca Türkler değildi.
Osmanlı’nın gerçek ruhunu;
Türk aklı, Kürt cesareti, Arap ilmi ve devşirme sadakati birlikte oluşturdu.
Yörük beyleriyle Kürt aşiret reisleri omuz omuza cihad ederken;
Arap uleması medreselerde ilmi yükseltti, devşirme sisteminden gelen Rum, Boşnak, Arnavut, Sırp kökenli paşalar ise imparatorluğu Batı’ya karşı zırh gibi korudu.
Osmanlı bir “Birleşik Milletler” değilse de, çok uluslu ve çok kültürlü bir medeniyetler bileşkesiydi.
Ancak dikkat edilirse bu birlik, mutlak merkezî otorite altında sağlanıyordu. Sadakat; etnisiteye değil, “devlete ve sultana” idi.
Birleşik Devlet Nedir? Türkiye’ye Uygun mu?
“Birleşik Devletler” ifadesi genellikle federal bir yönetim biçimini çağrıştırır.
ABD, Almanya, Rusya gibi ülkeler, özerk bölgelerle çevrili bir merkezî devlete sahiptir.
Türkiye’de ise bu model tarih boyunca ciddi çekincelerle karşılanmıştır.
Zira ülkenin doğusundaki etnik temelli ayrılıkçılık ve Batı’nın "kültürel özerklik" projeleri, bu tartışmaları her zaman “parçalanma” korkusuyla gölgelemiştir.
Türkiye’de Kurulur mu?
Anayasa ve Devlet Yapısı;
Mevcut anayasa, Türkiye’yi “tek devlet, tek bayrak, tek vatan” ilkeleriyle tanımlar.
Federasyon gibi bir yapıya geçilmesi, sadece yasal değil; aynı zamanda siyasal ve toplumsal devrim anlamına gelir.
Güvenlik ve Beka Kaygısı;
Bölgesel yapıların güçlenmesi, dış güçlerin ve etnik milliyetçiliğin istismarına açık kapı bırakabilir.
Devletin güvenlik bürokrasisi bu yüzden federatif yapıya hep soğuk bakmıştır.
Sosyolojik Doku;
Türkiye’de etnik kimlikler bir realite olsa da, bu kimliklerin büyük kısmı Cumhuriyet’in “birlik” anlayışı içinde yaşamayı benimsemiştir.
Geniş halk kesimlerinin çoğu, ayrışmadan değil; eşitlikten, adaletten ve refahtan yanadır.
Fırsatlar ve Riskler
Fırsatlar;
Yerel yönetimlerin güçlenmesi, halkın kendi yöneticisini seçebilmesi, kültürel çeşitliliğin özgürce yaşanabilmesi.
Riskler;
Etnik temelli ayrışmaların artması, merkezî otoritenin zayıflaması, dış müdahalelere açık hale gelme.
Osmanlı’dan Ders;
Birlik, Etnik Özerklikle Değil, Adaletle Sağlanır
Osmanlı’da Kürt beylikleri vardı ama İstanbul’a sadıktı.
Arap vilayetleri özerkti ama “halife”ye itaat ederdi.
Devşirmeler saraya girerdi ama sadrazam oluncaya dek sadakat sınavından geçerdi.
Yani kimseye etnik kimliği nedeniyle ayrıcalık değil, liyakat ve sadakat üzerinden hak tanınırdı.
Bugün Türkiye'nin ihtiyacı, “Birleşik Devletler” kurmak değil; adaletli, eşit, çoğulcu ama güçlü bir merkezi yapı inşa etmektir.
Yerinden yönetimi güçlendirmek, Kürt vatandaşlarımızın dile dayalı, kültürel haklarını güvenceye almak, Alevi yurttaşlarımızı eşit yurttaşlık temelinde kucaklamak mümkündür; hem de üniter yapı bozulmadan.
Yeni Osmanlı mı, Yeni Türkiye mi?
“Türkiye Birleşik Devletleri” fikri, kulağa bir çözüm gibi gelse de, mevcut şartlar ve sosyolojik yapı bunu kaldıracak olgunlukta değildir.
Ancak bu tartışma, Türkiye’nin hâlâ daha adil, daha kapsayıcı ve daha demokratik bir yönetime ihtiyaç duyduğunu göstermektedir.
Belki bir federasyon değil ama "adil merkezîyetçilik" bu topraklar için yeni bir model olabilir.
Çünkü bu ülkeyi Türk, Kürt, Arap, devşirme değil; birlikte adaletle yaşayan insanlar yaşatacaktır.
Selam ve Dua İle
Ne Zaman İnsan Oluruz
"Adalet temelli devlet aklı oluşturduğumuzda "