Bu mevzuyu geçmişte hem köşemde, hem de sosyal basın ve sohbet ortamlarında defalarca dile getirdik ama anlamamaya, anlaşılmamaya maalesef devam ediyor.

                Bir kere daha yazalım, belki faydası olur diyerek bugünkü makale konusunu “TOPTANCI” yaklaşım yanlışına ayırdım.

               Sağlıklı, tarafsız, objektif ve hukuk ekseninde düşünemeyen bir toplum olduk.

                Onun için de olaylara toptancı yaklaşıyor, “TOPTAN RET” veya “TOPTAN KABUL” bataklığında çırpınıp duruyor, bir türlü bu çamurdan çıkamıyoruz.

                Ne yapıyoruz?

                Bir ülkede, bir İlde, ilçede, şehirde, köyde, mahallede, bir partide, cemaatte, tarikatta, gurupta, dernekte, vakıfta, bir sülale ya da kavim de bir veya birkaç kişinin yaptığı yanlışı tümüne mal ediyor, tümünü defe koyup çalıyor, hepsini birden karalıyoruz!

               Oysa o yanlışa, çirkinliğe ya da suça ait olduğu halk, camia, parti, cemaat, tarikat, gurup ya da taraftarları hep birden sahip çıkmadıkça, sahiplenmedikçe ve reddettikçe,

              O yanlış, yapanı bağlar, sadece yapanlarla sınırlı kalır ve kalmalıdır.

              Toplum olarak ise tam tersini yapıyor, ait olduğu tüm camiaya mal ediyor, camianın, şehrin, ilçenin, partinin, cemaat ya da gurubun tümünü karalıyor, hepsini aynı kefeye koyuyoruz.

               Hele yanlışı yapanlar karşı guruptan, ideolojiden, partiden ya da rakiplerimizden ise, izan ve insafı rafa kaldırıyor, “VURUN ABALIYA” misali, fırsatı değerlendiriyor, biri bin yaparak üzerine gidiyor, rakibi yıkmak için hiçbir sınır tanımıyor, haram helal gözetmiyor, üzerine çullanıyoruz.

             Bu tavır, en asgari insanlığa sığmadığı gibi, Müslümanlığa hiç ama hiç sığmamaktadır.

             Zira Maide Suresi, 8.Ayette Yüce Yaradan şöyle buyurmaktadır:

             “Ey iman edenler! Allah için Hakkı (İslam’ın adalet nizamını) sağlayıp uygulayan (mü’minler) ve (hep haklıyı) savunan (hâkimler ve yetkililer olun) ve mutlaka doğruluk ve hakkaniyetle şahitlikte bulunan (daima Hakkı üstün tutan ve Adil Düzeni kurup korumaya çalışan) kimseler olun. (Tanık olduğunuz bir olayı olduğu gibi anlatın, yorum yapmayın, taraf tutmayın, hâkimi yanıltmayın.) Herhangi bir kavme (partiye, meşrebe, tarikata veya kişiye) olan kininiz (kırgınlık ve kızgınlığınız) sakın sizi adaletsizliğe sürüklemesin!.. (Karar verirken his ve heyecanlarınızla değil, aklınız ve vicdanınızla davranın, İslam’ı esas alın ve mutlaka) Adil olun ki takvaya yakın olan (ve yakışan) budur... Her halde Allah’tan korkun. Çünkü O bütün yaptıklarınızdan Haberdardır.” (Abdullah-Ahmet Akgül Mealinden)

               Sadece bu Ayet, sadece bu sorunu değil, topyekün ADALET mekanizmasını, toplumsal ve sosyal tüm sorunlarımızı çözmekte, mesele hakkında en ufak bir tereddüt bırakmamaktadır.

                             GELELİM YARGISIZ İNFAZA!

                Yazılı, görsel ve sosyal basında sıklıkla karşılaştığımız bir mevzu da yargısız infazdır.

                 Bir insan bir hata yapabilir, bir suç işleyebilir.

                Hatasını itiraf etmiş, özür dilemişse, artık onun üzerine gidilmez, suçlamaya devam edilmez.

                Tam aksine, özür dilediği halde insanların üzerine gidilmeye, aşağılanmaya ve suçlanmaya devam edilmekte, çoğu zaman “KALBİ YARILMIŞ, BAKILMIŞ VE OKUNMUŞ” gibi, niyeti bile okunmaktadır.

                Oysa herkesin bildiği ve sıkça tekrarlanan bir Hadis nakledilir.

                Şöyle ki: “Bir sahabi savaşta lailahe illellah dediği halde birisini öldürmüştü. Resulüllah (sa) buna kızdı ve onu azarladı. Sahabi, ‘o bunu korkusundan söyledi’ deyince, Resulüllah ‘kalbini yarıp baktın mı, sen kıyamette bunun hesabını nasıl vereceksin!’ dedi ve öfkeli bir halde bunu o kadar çok tekrarladı ki sahabi, keşke şu ana kadar Müslüman olmamış olsaydım diye temennide bulundu.” (Ebu Davud, sahih).

              Görüldüğü gibi savaşta bile, öldürülme korkusuyla kelime-i şehadet getiren bir insan için “Kalbini yarıp baktın mı” sorusu soruluyorsa, çok daha hafif meselelerde kalbini yarıp bakmışçasına hüküm verilmekte,

              İslam’a taban tabana zıt eylemler yapılmaktadır.

               Kaldı ki, yargılama vazifesi yargıya  bırakılmalı olduğu halde,  yargılama yargıdan önce yapılmakta, insanlar infaz edilmektedir.

               Tarafları dinlemeden,  her iki tarafın belgelerine ulaşmadan, kendini polis ve yargıç yerine koyup, hüküm verenlerimiz az değildir.

               HİÇ KİMSE KENDİNİ NE  POLİS NE DE HAKİM VE SAVCI YERİNE KOYAMAZ, KOYMAMALIDIR.

                 Sonuç olarak şunu kesinlikle söylemeliyiz:

                 Hiçbir meselede toptancı yaklaşım sergilenmemeli, “SUÇUN ŞAHSİLİĞİ PIRENSİBİ” unutulmamalı, hiç kimse yargısız infaz yapmamalı, “YARGILAMA BİTİNCEYE KADAR MASUMİYET KARİNESİNİN” varlığı  unutulmamalıdır.

                 Esas bizi şaşırtan ve üzen ise, ben insanım diyenlerin , yanlış olduğunu bile bile, ve vicdanları zerre sızlamadan, hem toptancı yaklaşıma hem de yargısız infaza cömertçe başvurabilmeleridir.

                  Çok çok daha vahim  ve kahredici  olanı ise, yukarıdaki ayette ve hadisde açıkça emredilmesine rağmen, BEN MÜSLÜMANIM DİYENLERİN BU YOLA DAHA DA CÇMERTÇE BAŞVURABİLMELERİDİR.