Bir seçimi daha,14 Mayıs 2023 seçimlerini de, tam olmasa da geride bıraktık. Bir 15 gün daha bu sıtresi, bu ağır seçim dilini yaşayacağımızdan dolayı üzgünüz.

1970’lerden beri seçimleri izler, tüm partilerin mitinglerini, her iki yönde en aşırı, marjinal  uçları dahi takip eder, izler, dinleyici olarak her ortamlarında bulunur,

                 Neler söylediklerini, ne yaptıklarını, ne kadar gerçekçi ve ne kadar yalan peşinde olduklarını, kimlerin samimi, kimlerin şov peşinde olduğunu,

                Hangilerinin yerli ve milli, hangilerinin ise gayri yerli ve milli olduğunu,

                Siyasetin hep dışında olmama rağmen, içinde olandan çok daha fazla, hepsine eşit mesafede ve dikkatle takip edenlerdenim. Siyasetin içinde olanlar benim kadar görmemiş, görememiştir. Zira onlar, sadece kendi partileri ile sınırlı bir fanusun içinde siyaset yapar, hepsini görmez, hepsine vakıf olmaz, olamazlar.

                Öyle zannediyorum ki, benim kadar miting takip eden, benim kadar siyaseti dikkatle izleyen yoktur.

                Ayrıca, bulunduğum tüm şehirlerdeki tüm konferans panel, açık oturum, basın açıklaması ve benzeri tüm siyasi, ideolojik, sosyal ve kültürel etkinlikleri de ayrım yapmadan takip edenlerdenim. Herhalde 2 bine yakın konferans dinlemişimdir.

                İlk takip ettiğim seçim mitingi de, doğduğum ilçede, yanılmıyorsam 1967 veya 68 de, aday olduğu parti adına seçim pıropagandası için konuşma yapan rahmetli Kadir Mısıroğlu idi( o zaman bir partiden aday idi) ve konuşması yarıda kesilerek karakola götürülmüştü.

                Bir partili değil de, bağımsız, tarafsız ve adil bir bakış ile bu seçimi analiz edersek;

                53 Yıllık gözlemden sonra öncelikle şunu ifade etmeliyim ki, bu seçim kadar gergin, kutuplaşmış, siyasetçilerin bu kadar ağır ve seviyesiz bir dil kullandığı,

                Partilerin yapacaklarından çok çok daha fazla, rakibini terörist ve hain ilan ettiği, kamplaştırdığı, öcüleştirdiği, ayrıştırıp, düşmanlaştırıp böldüğü bir seçim görmedim.

                Sadece politikacılar değil, bu ağır dile, bu kutuplaşmaya, bu düşman pıropagandaya, topyekün yazılı, görsel ve sosyal basın, tv.lar, gazeteler, radyolar, vatsaplar, instagram ve twıttırlar, topyekün bir tirol çevresi katıldı ve adeta binlerce, milyonlarca kişinin katıldığı bir politika meydan muharebesi yapıldı. Ağızlardan zehir kusuldu!

               Türkiye bu kadar kamplaşmayı, bir 1980 öncesi 70’li yıllarda, bir de şimdi yaşadı.

               Evet. Talihsiz bir seçim pıropaganda dönemini, yarım da olsa gride bıraktık.

               Hata ve sevaplarıyla, baştan beri bizimde, muhalefetten çok daha fazla tenkitlerimize rağmen oy verdiğimiz ve 21 yıllık yıpranmışlığa rağmen, seçimi birinci bitiren parti, biraz güç kaybederek  te olsa AKP, C. başkanlığında da Sn. Erdoğan  olmuştur.

               Sn. Kılıçdaroğlu, partisinde olmasa bile c. Başkanlığında, farklı kulvarda beş partiyle işbirliğini büyük bir sabırla sürdürerek, bir CHP Genel başkanı olarak tarihinde en yüksek oyu almayı, toplamayı başarabildi. Bunu da not edelim.

               Ve çok ilginçtir ki CHP,  belki çok uzun yıllardan sonra( 43 yıl deniyor) Rize gibi sn. Erdoğan’ın kalesinde  bir vekil çıkarabildi. Hakikaten Rize’de, üç vekilden birini farklı bir partinin alabilmesi, hele CHP’nin alabilmesi, normal şartlarda mümkün ve tabii olmasına rağmen, bu seçimde alınabilmesi, üzerinde düşünmeyi ve analiz etmeyi gerektirir.

               Bu seçim sonucunda, Meclisin çok etkinliği olmasa, yetkilerin çoğu C. başkanlığında toplanmış olsa bile, meclisin daha renkli olacağı kesin. Zira Mecliste AKP, CHP, İP, MHP, YSP,SP, DEVA, GP, DP, TİP, HÜDAPAR  olmak üzere toplam 11 parti vekil bulunduracak. Ayrılırsa, TDP ve seçilip seçilmediğini bilmiyorum ama DSP ile bu rakam 13’e çıkacak.

                 Bu seçimin en ilginç yönlerinden biri de, normalde bağımsız olarak seçime girse barajı aşamayacak ve tek bir vekil çıkaramayacak YRP, DEVA, SP, GP, HÜDAPAR ve DP’nin, oy oranlarının çok çok üstünde vekil ve temsil imkanlarına kavuşmuş olmalarıdır.

                  Burada da en büyük özveriyi Sn. Kılıçdaroğlu’nun yaptığı ortadadır ve büyük çoğunluğuna ev sahipliği yapmıştır. iktidarın en büyük destekçisi, kayıtsız şartsız, iyi veya kötü her şeyine destek veren  MHP;  iktidar tarafında olup ta, bir sebeple ona kızanların, inadına tepki koyanların, başkanlıkta Sn. Erdoğan’a, vekillikte ise  MHP ye oy verenlerin desteği ile en karlı parti çıkmıştır.

                 Evet. Bu seçimin en belirgin yönü, rakibine terörist, dış güçlerin adamı, talimatı Kandil’den alma gibi argümanların halk üzerinde tuttuğu ve karşılık bulduğudur.

                  Bendeniz, hiçbir partinin terörün yanında olmadığını ( malum parti sempatizan olarak ayrı tutulmak üzere) bilen ve inananlardanım. Terör konusunda yanlış politikalar izleseler bile, hiçbirinin terörün yanında olmadığı, olamayacağı bir gerçektir ve terör üzerinden siyaset yapmanın yanlışlığını her vesileyle söyleyen ve yazanlardanım. Terör partiler üstü tutulmalı ve herkesi terör yandaşı yaparak, terör çevrelerinin ve cephesinin genişletilip güçlendirilmesinin fevkalade yanlış ve terör çevrelerine en büyük hizmet olarak gördüğümü bir kez daha ifade etmek isterim. Tam aksine, terör cephesi yalnızlaştırılmalı, marjinalleştirilmeli  idi ve bu yakıcı sorun, ortak milli politika olmalıydı.

                   Bir diğer husus ta, bu seçime yüksek katılım olmasıdır ve bunun sebebi de kutuplaştırıcı dildir. Toplum öylesine kamplaştırıldı ki, herkes sandığa koşmak zorunda bırakıldı. Katılımın sebebi; dimoskrates ve partilere olan güven, halka sundukları etkili vaatler ve pıroğramlar değil, düşmanlaştırma ve ayrıştırma politikalarıdır ve de seçimle bitmiş gözükecek ve seçimin bitmesi ile geride kalacak denmiş olsa bile, açılan yaraların tamir edilmesi, bu dilin terk edilmesi şartıyla, zaman alacaktır.

                  Politikacı ve yakın çevrelerinin, bunca hatalı dil ve pıropagandasına rağmen halkın sağduyuyu koruyabilmesi, gerçekten takdire şayan ve en büyük mutluluğumuzdur.

                 Seçim sonuçları ne olursa olsun, bu sağduyu korunmalı, 86 milyonun kardeşliği esas olmalı, herkes hukuk içinde kalmalıdır ve bu 28 Mayıs’a ve ondan sonrasında da sürdürülmeli, emperyalist ve ziyonist canavarlara hizmet edilmemeli, onlar sevindirilmemelidir. Bu konuda sn. Erdoğan’ın balkon konuşmasını, yine terör yandaşlığı ve terör çevrelerinden talimat alma şeklinde değil de, kucaklama yapması yönünde bekler, O’na daha fazla puan kazandıracağını düşünürdüm. Beşeri ve anayasal düzenlerde de, talimat ne terör odaklarından ne de RAB’den değil, anayasa ve yasalardan alınır. RAB’den alındığında, bunca yanlış, bunca haram işlenmez, işlenemez.

                İkinci tur ne olur? Bir mucize olmaz ise, ilki kazananların olur diye tahmin ederim.

                Çok daha geniş analizler yapılabilir, sebepler ve sonuçlar üzerinde durulur ama uzun yazıyı kimse okumadığı ve yer darlığı da bir sebep olarak, bu kadarıyla iktifa ediyoruz.