“Doğrusu pek çok kimse, kesin bir bilgiye dayanmaksızın kendi temelsiz ve asılsız görüşleriyle insanları doğru yoldan saptırıyorlar. Şüphesiz Rabbin haddi aşanları çok iyi bilir” En'âm / 119. Ayet
Ülkemizde mecburi şimdilik 12 yıldır. Ülkemizin gençleri ortalama 19 yaşına kadar devletin belirlediği müfredata ve öğretmenlere mecburen teslim edilmiştir. Maalesef ülkemizinMüslümanları olarak başörtüsünü savunup tartıştıkları kadar toplumsal olarak eğitimi tartışmamışlardır. Çocuklarımızı eğitime koşulsuz bırakarak onlardan bazı mücadele yolları beklemişiz hatta ilk okul 1. sınıfa giden çocuk ailesinden aldığı bilgi ve okulun töreni arasında kalınca, öğretmeni tarafından sınıftaki sıra kaldırılıp yere vurularak çocuk tehdit edilmiştir. O çocuktan bundan sonra hangi eğitim ve başarı beklenebilir. Özellikle törenlerin zıvanadan çıkışını veliler umursamazken, öğrencilerden mücahitlik beklenmektedir.
Basına yansıyan ve yansımayan öğretmen tehditlerinin çok boyutu vardır. Öncelikle problem Milli Eğitimin amaçlarında yatmaktadır. İkinci olarak öğretmenlik değerli bir meslek olsa da maalesef tüm öğretmenler için bu değeri temsil ettikleri söylenemez. Milyonluk camiada maalesef gayretli, başarılı ve becerikli olanlar on binlere düşmektedir. Son olarak cumhuriyet devri öğrenci velileri hakkın velisi değil, başka şeylerin evliyası konumunda olduğundan aile aciz bırakılarak sonuçları bakımından hepsi Bermuda üçgeni olarak anılmayı hak etmiştir.
Diyanetin okulların eğitim başlangıcında okuttuğu Cuma hutbeleri asla sadra şifa değildir. Zira şirkin ve fücurun hâkim olduğu bir eğitim sistemine “Oku” ayetiyle destek olmak akla ziyan bir durumdur. İslam’ın oku dediği ile günümüzün okuması asla eşit ve denk değildir.
“Arzularını tanrı yerine koyan, Allah’ın -bilgisine rağmen (sapmayı tercih ettiği için)- kendini saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği, gözüne de perde çektiği kimseyi bir tasavvur et! Allah’tan sonra onu kim yola getirecek? Düşünmüyor musunuz?” Casiye, 23
Bunlar daha iyi günler. Şöyle ki İzmir liselerinde kız erkek beraberce tango yapan on sekizliköğrenciler, ilköğretimde büstlere rükû ve secde eden minikler ve daha neler neleryaşanmaktadır.
67. Milli Eğitim Bakanı ile temsil edilen Cumhuriyet dönemi eğitimin amacı şöyle açıklanmıştır. Bu amaçlar istenen sonucu zaten veremez ve vermemektedir.
“Türk Millî Eğitiminin genel amacı, Türk Milletinin bütün fertlerini, Atatürk inkılâplarına ve Anayasanın başlangıcında İfadesini bulan Türk milliyetçiliğine bağlı…
Eğitim sistemimizin her derece ve türü İle ilgili ders programlarının hazırlanıp uygulanmasında ve her türlü eğitim faaliyetlerinde Atatürk İnkılâpları ve Anayasanın başlangıcında ifadesini bulmuş olan Türk milliyetçiliği temel olarak alınır.
Türk eğitiminde lâiklik esastır. Din eğitimi ve öğrenimi ancak kişilerin kendi isteği ve küçüklerin de kanunî temsilcilerinin isteğine bağlı olarak verilir Bu istek kayıt esnasında veliler tarafından okul idaresine yazılı olarak bildirilir.
Okullarda kız ve erkek karma eğitim yapılması esastır. Ancak eğitimin türüne, imkân ve zorunluluklara göre bazı okullar yalnızca kız veya yalnızca erkek öğrencilere ayrılabilir,
Öğretmen andına gelince “Türkiye Cumhuriyeti anayasasına, Atatürk inkılâp ve ilkelerine, anayasada ifadesini bulan Türk milliyetçiliğine sadakatle bağlı kalacağıma…”
Sonuç ” Öğretmenler! Yeni Nesil Sizin Eseriniz Olacaktır."
İslam’da ilim, muallim, talebe ve eğitimin amacı çok farklıdır. Kökten çözüm yapılmadığı müddetçe bazı dini okul ve kurslarla gerçek başarıya ulaşmamız mümkün değildir. Bu konu hakkında Lokman suresinin 12- 19. Ayetlerini okumak gerekir. Burada iki ayeti arz edeyim. Ve karnelerin bir yüzüne Lokmanın çocuğunu eğittiği ayetler yazılmalıdır.
13. Lokmân oğluna öğüt verirken ona şöyle dedi: “Sevgili oğlum! Allah’a ortak koşma; çünkü O’na ortak koşmak kesinlikle çok büyük bir haksızlıktır.”
16. Lokmân, “Sevgili oğlum” (dedi), “Yaptığın iş bir hardal tanesi ağırlığında bile olsa, bir kayanın içinde saklansa veya göklerde yahut yerin dibinde bulunsa yine de Allah onu açığa çıkarır. Kuşkusuz Allah her şeyi bütün gizlilikleriyle bilir, O her şeyden haberdardır.”
Not. Bu satırların yazarı da bir öğretmendir. 1980 yılında Orta öğretimde öğretmenlik eğitimini tamamlamış ve 50 yıla yakın zamanda eğitimin içinde öğretmenlik dahil birçok yönüyle ilgilenmiştir.
Kaynak: YENİ SAKARYA GAZETESİ