Dilimize Fransızca morgue kelimesinden giren bu isim: Hastanelerde veya mezarlıklarda ölülerin belirli süre için saklandıkları soğuk ortam ve adliyede kovuşturmayı gerektiren olaylar sonucu veya birdenbire ve şüpheli ölümlerde, ölüm sebebinin ve ölünün kim olduğunun belirlenmesi için ölülerin konulduğu ve incelendiği yerdir.

Morg modern ve çağdaş dönemde daha bir kullanılır olmuştur. Eskiden vefat edecek kişi evinde ölümü karşılardı, fakir ve yoksullar ise hastane de ölüme merhaba derdi. Ölüm ve ahiret bu asırda hatırlanası bir şey değildir. Hatırlarsanız bir dönem İstanbul’da bir mezarlığın girişinde “Her nefis ölümü tadacaktır sonra bize döndürüleceksiniz” ayetinin insanların huzuruna ve yaşam zevkine mani olduğu için basında birçok yazar tarafından silinmesi istendi. Hatta Cumhuriyetin ilk yıllarında tarihi bir caminin minaresine Ramazan ayında mahya olarak “Dönüş Allah’adır” ayetinin topluma baskı yaptığını açıklayan valinin emriyle sökülmüştür.

Evet, yıkandıktan sonra cenaze eve getirilir ve ailenin hüznüne önderlik ederdi. Şimdi ise ölüm hastane de beklenirken, bazı aile fertleri yoğun bakımdan gelecek ölüm telefonunu bekliyorlar. Sonra belediyeye müracaat ederek cenaze işlemlerini maddi bir işlem olarak gördüklerinden Fransız’ın isimlendirdiği “Morg da” bekletmeyi daha insani görmektedirler.

Morga bazen yıkanmadan ve bazen de yıkandıktan sonra konulur. O morg ki üstünde altında ve yanında komşu cesetler de vardır ki sanki morg kardeşliği oluşur. Sanayi buzdolabı gibi yapılan bu çelik yapı maddi ve manevi soğukluğuyla cesedin üzerine kapının kapandığı kabirden daha küçük ve anlamsız bir yapıdır. Kiminin apartman hayatı sebebiyle, kiminin ölümden ve cenazeden korkmasıyla ve kiminin de yaşam standardını bozmamak için ölünün oteldeki son gecesi gibi akşamladığı bir sandukadır.

Pahalı ve değerli sanılan evlere sığmayan ölüm, belediyeye teslim edilerek son yolculuğunu beklemektedir. Sosyolojik olarak aileler ölüm sohbet ve zevkini unutmuşlar ve modern hayatta onu unutturmuştur. İnsanın en büyük günahlarından biri de “Unutmaktır” Unutmak küfürden günaha kadar varan anlamı içinde barındırmaktadır. Ayrıca ölümden gaflet etmek de bu unutmanın başka bir veçhesidir. Rabbimiz buyurur ki: “Allah’ı unutan, bu yüzden Allah’ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. İşte onlar gerçekten yoldan çıkmışlardır.”

Üzerinde düşünmediğimiz ölüm, cenaze yıkama, defin ve mezarlık konusu modern hayatta özünü kıbleden, anlamını ise ahiretten yana kaybetmiştir. Morglar belediyeye emanetken, mezarlıklar ise şehir dışına sürgün edilmiştir. Evet, yeni oluşturulan ölümün örf ve adetleri morg gibi soğuk yüzünü hayatımızda bize göstermektedir.

Tabutlarımız dahi bazen batı standartlarına benzerken, cenaze işlemleri de başkasına sipariş edildiğinden cenazemizin üzerine toprak atacak akraba ve dostlar bile bundan uzak kaçınmaktadır. Tabutların kenarında büyük harflerle yazılan belediye isimleri de hiç estetik değildir. Yaylı yataklardan soğuk morga olan yolculuğumuzu, oksijensiz yalnızlığımızı, kapının üzerimize örtülüşünü ve bizi defnetmeden yalnız bırakan yakınlarımızı düşünüp yaşadığımız hayat için dersler almak gerekmez mi?

"İstemem nakl-i cenâzemde çeleng-ü âhenk
Debdebeyle gidilir sâha değildir makber
Orası medhalidir bârigeh-i Mevlâ'nın
Kapısından içeri aczile girmek ister."
(Tâhir'ül-Mevlevî)