Sözlükte “çağrıda bulunan, ezan okuyan, kāmet getiren kimse” mânasındaki müezzin kelimesi Kur’ân-ı Kerîm’de “münâdî” anlamında iki âyette geçmektedir (el-A‘râf 7/44; Yûsuf 12/70). Hadislerde “ezan okuyan, kāmet getiren” mânasında kullanılır, bazan bu anlamda münâdî kelimesi de yer alır. Resûlullah onlar için, “Allah’ım müezzinleri mağfiret et!” şeklinde dua etmiştir.

Hayatı boyunca hazarda ve seferde Hz. Peygamber’in müezzinliğini yapan, sabah ezanını çok erken okuyan Bilâl’in bu ezana “es-Salâtü hayrün mine’n-nevm” (Namaz uykudan hayırlıdır) ibaresini eklemesi, Hz. Peygamber’i memnun etmiştir.

Ervah cümleden görür Allahu ekberi

Akseyleyince arşa lisanı Muhammedi

İlk müezzin, ezan ve kāmeti Resûl-i Ekrem’den öğrenen ve Neccâroğulları’ndan bir kadına ait evin damına çıkarak sabah ezanını okuyan Bilâl-i Habeşî’dir. Müezzinliğin önemine işaret eden Hz. Peygamber, “İnsanlar müezzinlik yapmanın ve ilk safta bulunmanın ne kadar sevap olduğunu bilselerdi buna ulaşmak için kuraya başvururlardı” demiştir.

“Zaman geçmez ki yüz binlerce kalbin vecd-i sekrânı

Zeminden yükselip göklerde vahdetzâr-ı yezdânı”

Resûlullah, tayin ettiği valilerden ve İslâm’a giren kabilelerden imam ve müezzin istihdam etmelerini isterdi. Hz. Ömer’in, Kûfe kadılığına ve beytülmâl idaresine gönderdiği Abdullah b. Mes‘ûd’u müezzinlikle de görevlendirmesi Hz. Peygamber’in başlattığı uygulamanın sürdürüldüğünü göstermektedir.

Emri bülendsin ey ezanı muhammedi

Kâfi değil sadana cihanı muhammedi

Hz. Peygamber’in yirmi kadar kişiye ezan okutup dinlediği ve içlerinden Ebû Mahzûre’nin sesini beğenerek ona ezan cümlelerini öğrettiği rivayet edilmektedir. Bilâl-i Habeşî’nin beytülmâl işlerine de bakması, Hz. Ali’nin müezzini İbnü’n-Nebbâh’ın halifenin kâtipliğini ve Abdullah b. Zübeyr’in müezzininin kadılık vazifesini yapması örneklerinde görüldüğü gibi müezzinler farklı görevler de üstlenmişlerdir; bu uygulama sonraki dönemlerde devam etmiştir.

Ruhumun senden, ilahi şudur ancak emeli,

Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli

Bu ezanlar ki, şehadetleri dinin temeli

Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli

Günümüzde müezzinler ne yapar denilirse merkezi ezan sebebiyle birçoğu bu görevden azade olmuşlardır. Şerefeler işlevsiz kalmıştır. Cami temizlik görevlerini istisnalarıyla beraber belediye, dernek ve bazı kişiler yüklenmiştir. Benim üzerinde durmak istediğim husus müezzinlerin din hizmetinde namaz dışında din hizmeti için neler yapabilecekleri ve yaptıklarıdır.

“Tâ ki yükselsin ezanlarla müeyyed nâmın

Gālib et, çünkü bu son ordusudur islâm’ın”

Bir hususu da açıklamak isterim. Ezan okurken canlı yayın için kamerasına bakıp olumsuz hareketlerden kaçınılmalı, ezan okuduğunun şuurunda duruş sergilemeli, başında takkesi ve uygun kıyafeti ve beden diliyle ezanı okumalı, bu davetin manevi ve maddi şartlarını hissettirmelidir. Müezzinin maharetli olduğu konularda müftülük izniyle bu görevini de ifa etmelidir. İmam, müezzin, dernek yetkilerinin ve caminin sorumlusunun hukuken belli olması gerekir. Müezzin sadece ezanda değil tüm tavır ve davranışlarıyla İslam’a ve namaza davet eden duruşunun sorumluluğunda olmalıdır. Ezan sünnet yoluyla meşrû kılınmakla birlikte Kur’ân-ı Kerîm’deki, “Namaza çağırdığınızda onu alay ve eğlence konusu yaparlar. Bu davranışları onların düşünemeyen bir toplum olmasından dolayıdır” (el-Mâide 5/58) Bu ayet müezzinlerin itikaden, amelen ve samimiyet olarak mesuliyetlerine de işaret etmektedir. Yaşamları ve hayat standartları ciddi olmalı ve akıl seviyelerinin değerini göstermelidir.

Bir camide gördüm ki müezzin efendi Cuma vaazını veriyor, imam efendi ise hutbesiyle cemaatini coşturuyordu. Evet müezzin olmak dinin eğitim, tebliğ ve davetinden her yönüyle sorumlu olmaktır. Topluma kelime-i şehadet ve tevhidin anlamını duyurmak, salah ve felaha davet etmektir. Müezzine saygı ezana ve davete saygıdır. Resulün duasına mazhardırlar. Vefat edenlerine rahmet yaşayanlarına ise muvaffakiyet dilerim.

Ezanın dinleyenler üzerindeki etkisi ve güzel okunmasının önemini anlatmak bakımından Mesnevî de geçen şu hikâye çok mânîdardır:

Sesi çok çirkin olan bir müezzin gayr-ı müslimlerin ülkesinde ezan okurdu. Ona “Bu çirkin sesle ezan okuma, çekişme ve düşmanlıklar uzar gider” dedilerse de o aldırış etmedi. Müslümanlar kargaşa çıkacak diye endişelenirken, bir gün bir gayr-ı müslim elinde gayet değerli bir elbise, helva ve mum ile çıka geldi:

—O ezan okuyan müezzin nerede, bana gösterin, onun ezanı beni rahatlattı, ona olan borcumu ödemeli, ona bu hediyeleri vermeliyim, diyordu.

Müslümanlar şaşırdılar:

—Yahu dediler, nasıl olur da o çirkin ses insana rahatlık verir?

Gayr-ı Müslim şöyle anlattı:

—Benim çok güzel ve meziyetli bir kızım var. Uzun zamandır Müslüman olmayı kafasına koymuştu. Ben her ne yaptıysam bundan vazgeçiremedim. Geçenlerde bu adamın sesini duyunca bana sordu: “Bu nedir, ben böylesine çirkin bir ses daha duymadım.” Ben de bu ezandır, Müslümanları ibadete çağırıyor, dedim. Bana inanmadı, birkaç kişiye daha sordu. Herkes aynı şeyi söyleyince Müslüman olmaktan vazgeçti. Ben de böylece rahatladım. Onun için bu hediyeleri getirdim.

Müezzini görünce:

—Lütfen bu hediyeleri kabul et. Beni dertten kurtardın, zengin ve servet sahibi biri olsaydım ezan okuyan o ağzını altınla doldururdum dedi.

DUAM ŞUDUR Kİ;

Biz kısık sesleriz... minareleri

Sen, ezansız bırakma Allah’ım

Ya çağır şurda bal yapanlarını

Ya kovansız bırakma Allah’ım

Müslümanlıkla yoğrulan yurdu

Müslümansız bırakma Allah'ım. âmin. âmin. âmin.

Baş Müezzin Muhterem Hasan Çolak hocamızdan bir hatıra.

İstanbul da okudum ve biraz bir şeyler öğrendim taraklıya geldim. Bir cemiyette mevlit, ilahi vs okuyorum ve dedemde bana bakıp başını sallıyor. Okumam bitince dedeme baktım "Aferin" diyeceğini beklerken dedem şunu söyledi; "Evladım rençberin kötüsü bostancı, hocanın kötüsü ise destancı" olur dedi. O gün bugün destancı olduk.

Kaynak: YENİ SAKARYA GAZETESİ