Katarın vurulması, Hamas yetkililerinin belirlenen adreste imha edilmek istenmesi, Amerikalıların Hamas yetkililerini görüşme ismi altında tuzağa çekerek izraele yem etmek istemesi, akla zarar gelişmeler.
En fecaati ise;
Katarda ki, İngiliz üstlerinden havalanan uçakların İsrail uçaklarına havada yakıt ikmali yapması.
Milyarlarca dolar verilerek Amerika'dan alınan hava savunma sistemlerinin saldırı esnasında, Amerika tarafından kapatılması..!
Katar hava kuvvetlerine ait F35’lerin , F16’ların piste hareket etmemesi, Katarın kendi parasıyla düşürüldüğü durum, içler acısı.
Akla ziyan tiyatral gelişmeler,
Ortadoğu’nun satranç tahtasında taşların her hamlede yeniden dizildiği bir dönemden geçiyoruz.
Gazze’deki çatışmalar, Lübnan’daki Hizbullah gerilimi, İran’ın vekil güçleriyle yürüttüğü gölge savaşlar…
Tüm bu tabloya bakınca bazı çevrelerde şu soru yükseliyor;
“İsrail’in asıl stratejik hedefi Türkiye olabilir mi?”
Bu iddiayı anlamak için önce İsrail’in bölgesel önceliklerine bakalım.
İsrail’in güvenlik doktrini, öncelikle yakın çevresindeki tehditleri bertaraf etmeye odaklı.
Gazze, Lübnan, Suriye ve İran.
Türkiye ise, son yıllarda hem ekonomik ilişkiler hem de diplomatik kanallar üzerinden Tel Aviv’le inişli çıkışlı bir ilişki yürütüyor.
Ankara, Filistin davasına güçlü destek verirken, aynı zamanda Doğu Akdeniz’de ve enerji koridorlarında denkleme dahil olmayı hedefliyor.
Bu iki ülke, doğrudan savaşmak yerine çoğu zaman mesajlarını diplomasi veya medya üzerinden iletiyor.
Ancak Türkiye’nin jeopolitik önemi, Karadeniz’den Orta Doğu’ya, Kafkasya’dan Akdeniz’e uzanan stratejik konumu, İsrail’in uzun vadeli hesaplarında göz ardı edilemez.
Doğu Akdeniz’deki doğal gaz sahaları, Kıbrıs çevresindeki deniz yetki alanları ve bölgesel güç dengeleri, Ankara-Tel Aviv hattında doğal gerilim alanları yaratıyor.
Buradan bakıldığında, İsrail’in Türkiye’yi tamamen gözden çıkarması veya “esas düşman” ilan etmesi akılcı bir strateji olmaz.
Aksine, Türkiye’nin dengeli bir aktör olarak sistemin içinde tutulması İsrail’in lehine.
Yine de şu unutulmamalı; Küresel güç rekabetinin hızlandığı bu çağda, İsrail’in adımları sadece bölgesel tehdit algısıyla şekillenmiyor.
ABD’nin Orta Doğu stratejisindeki değişimler, Rusya’nın bölgeye dönüşü, Çin’in ekonomik hamleleri ve İran’ın nüfuz çabaları Türkiye’yi İsrail için hem potansiyel ortak hem de olası rakip yapıyor.
Bu nedenle İsrail, Türkiye’yi doğrudan hedef almak yerine çevresindeki ittifaklar ve projeler üzerinden baskı kurmayı tercih edebilir.
Sonuç olarak, “İsrail’in asıl hedefi Türkiye” ifadesi bugünün somut gerçekliğinden çok, bölgedeki belirsizliklerin ve güvensizliklerin bir yansıması gibi duruyor.
Ankara’nın dış politikada proaktif davranması, diplomatik kanalları açık tutması ve Doğu Akdeniz’deki çıkarlarını akılcı biçimde savunması, bu tür komplocu algıların önüne geçmenin en etkili yolu olacaktır.
Eskilerin dediği gibi, sen işini kış tut, yaz cıkarsın bahtına, misali.
Türkiye, jeopolitik olarak bir hedef değil, denklemin çözümünde vazgeçilmez bir oyuncu olmayı sürdürebilir gibi gözükse de daim özne Türkiye olduğunu görmezden gelmemeliyiz
Her manada tetikte olmamız gereken günlerden geçiyoruz.
Allah İzraeli yerle yeksan eylesin.
Selam ve Dua İle
Ne Zaman İnsan Oluruz
"İzraele Gargat Ağaclarını Hatırlattığımızda"
Kaynak: YENİ SAKARYA GAZETESİ