Tarih, sadece olanı anlatmaz;
gelecek üzerine ipuçları da verir. Bugün İsrail’in etrafında şekillenen uluslararası koruma kalkanı, sanıldığı kadar sağlam değildir.
Yahudi-Hristiyan ilişkileri, yüzeyde "ortak kutsal kitaplara" dayansa da özünde derin bir kırılma barındırır.
Hristiyan teolojisinin merkezinde, “Tanrı’nın oğlu” olarak kabul edilen Hz. İsa’nın çarmıha gerilmesi vardır.
Ve bu trajedinin faili olarak tarih boyunca İsrailoğulları gösterilmiştir.
Yahudiler, binlerce yıldır süren sürgün, dışlanma ve soykırımlarla bu suçlamanın bedelini ödemiştir.
Avrupa’nın karanlık çağlarında “Tanrı katili” olarak anılmışlar, kuyuya zehir atmakla, veba yaymakla, para hırsıyla ve ihanetle suçlanmışlardır.
Ve bu nefret, Nazizm'le zirveye çıkmış, milyonlarca Yahudi'nin canına mal olmuştur.
Ancak işin ilginç yanı şudur;
20. yüzyılda bu günahı kolektif olarak temizlemek isteyen Batı, İsrail devletinin kurulmasına öncülük ederek, yeni bir çelişkinin tohumunu da kendi elleriyle atmıştır.
Çünkü Batı, tarihsel yükünden kurtulmak isterken; bu kez Filistin halkının tarihini ezmiştir.
Ve bu yeni günah, günbegün Batı’nın vicdanını yeniden kanatmaktadır.
Bugün Batılı halklar arasında, İsrail karşıtı duyarlılık hızla yükselmektedir.
Gazze’deki katliam görüntüleri artık sadece Arap coğrafyasında değil;
Berlin’de, Londra’da, Paris’te yankı bulmaktadır. Genç kuşaklar, İsrail’in yaptığı uygulamaları ırkçılıkla, ayrılıkla, beyazın siyaha üstünlüğü ve sömürgecilikle eş tutmaktadır.
Batı’daki akademik dünyada, sivil toplumda ve hatta kiliselerde bile İsrail’e karşı bir sorgulama baş göstermiştir.
Çünkü Batı, artık kendi dini ve insani değerleriyle İsrail’i aynı cümlede anmakta zorlanmaktadır.
Burada gözden kaçırılmaması gereken nokta şudur;
Batı, tarih boyunca İsrailoğullarını sevmedi; sadece kullandı.
Yahudi lobileriyle kurulan ittifak, İsrail’in Batı için “Ortadoğu’daki jandarma” rolünü üstlenmesiyle güçlendi.
Ama bu ittifakın temeli stratejiktir, duygusal değil.
Yani bir gün çıkarlar çatıştığında, Batı'nın ilk feda edeceği aktör yine İsrail olacaktır.
Bir gün, bu bastırılmış öfke, “insan hakları”, “uluslararası hukuk”, “Filistin’in özgürlüğü” gibi modern maskelerle yüzeye çıkabilir.
Tıpkı ortaçağdaki Haçlı Seferleri gibi; bu kez kalemle, medya ile, diplomasiyle yürütülen bir “kutsal intikam” seferine tanık olabiliriz.
İsrail şu anda zafer sarhoşu olabilir.
Ama zaferler bazen uzun vadeli yenilgilerin habercisidir.
Tüm büyük imparatorluklar, gücün zirvesindeyken kendilerini dokunulmaz sanırlar. Ve genellikle de çöküş, içerden başlar.
Ne yazık ki;
İslam Dünyası olarak, Milyarları bulan nüfusuyla avuç içi kadar lanetlenmiş bir kavme bir şey yapamıyor ve Batının İsrail’e dur demesinden medet umuyoruz.
Selam ve Dua İle…
Ne Zaman İnsan Oluruz?
"Yeniden iman ettiğimizde "