Allah Teâlâ buyurur ki: “Sizler hiçbir şey bilmez bir durumdayken Allah sizi analarınızın karnından dışarı çıkardı; şükredesiniz diye size kulaklar, gözler, kalpler verdi.” Nahl, 78

İnsanın bilgiyi öğrenme yeteneği doğuştan gelir sonrasın da ise gelişme sağlar. Öyle ki bir bebek emmeyi bile zamanla öğrenir. Önce dinler sonra konuşur ve daha sonra yazmaya başlar. Düşünce ve tefekkür ise tecrübe ve ilmi gelişimle kendini gösterir. Hayatın kendisi bizzat öğreticidir. Kulak, göz, kalp ve diğer azalar dahi öğrenmenin birer parçasıdır. Yanan sobaya elimiz değdiğinde ateşin yakıcılığını öğreniriz. Fıtri olan bu öğrenme tüm insanlarda ortak bir özelliktir. Suyun harareti giderdiğini tüm canlılar gibi insan da bilmektedir. Bu sebeple kâfir insanın artığı olan su dahi abdest alınabilecek temiz bir sudur.

İnsanın bilgi kaynaklarından biri de aile ve toplumudur. Birçok doğru ve yanlış değeri buradan öğrenir ve özümser. Hatta edeb denen hususiyet dahi bu çevrelerden öğrenilir. İlahi vahyin öğretileri ise insana doğru ve sevab getiren bilgiyi temin eder. İnsanın ilahi ve insani muallimi vasıtasıyla yolu bulması ve örnek bir yaşayışa kavuşması ancak bu vahiy sayesinde mümkündür. İlahi vahyi de müctehid dediğimiz ulemanın yorum ve içtihatlarıyla elde edebiliriz.

Benim özellikle merak ettiğim husus güncel tercihleri yaparken aynı şehir, kültür ve aileden oldukları halde insanların çok farklı tutumlara sahip olabilmeleridir. Mesela pandemi dolayısıyla konulan kurallara bazı insanların farz mesabesinde uydukları görünürken, bazılarının ise tam aksi tutumda olduklarını müşahede ediyoruz. Bunu sebebi sağlık bakanlığı verileri mi, kişinin canının tatlı olması mı, sosyal baskı mı veya daha başka bir şey mi?

Camiden örnek verecek olursak, cami cemaati ve bazı cami görevlisi bu hususta çok katı uygulamalara girmektedirler. Mesela imam efendi tam arkasına çarpı şeklinde bir bant yapıştırarak kimse yaklaşmasın derken, bir diğeri seccadesi ve maskesi olmayan sebebiyle namaza başlamadığını gördük. Cami görevlisi cemaati sert söz ve bakışlarıyla uyarırken cemaat ise daha haşin muamele ile birbirlerini kırıp geçirmektedirler.

Geçen hafta bugün yazdığım “Safları sıklaştırma zamanı gelmedi mi?” yazımda dolayı beni kınayan bir gün sonra, Diyanetin saflar sıklaşacak talimatı sonrası beni tebrik ederken bir utanma hissi bile yaşamadılar. Safların sıklaştırılması emrine rağmen hala cemaatten yanına birinin sokulmasını istemeyenler ise açıkça gözlemlenmektedir.

Bir imam efendi cemaatinin baskısı sebebiyle iki kez aşı olduğunu söyleyecek kadar zihinler bulanmıştır. İlk dönemlerde cami yanında gördüğüm bir yaşlı kimse, cami kapısında gördüğü polis için acaba kimlik soruyor mu? Yaşım 65’i geçti ama cumayı da kılmak istiyorum dediğine ben şahit oldum. Yine cumaya gittiğim bir camide hoca efendi, hocam camide yer yok deyince ben de latife ile bu hafta kontenjana giremediysek cumayı kılmayız demiş oldum.

Tüm bunlarla birlikte uygulamayı bize tavsiye edenlerin dahi ikircikli tavır ve söylemleri de dikkatli olanın gözünden kaçmayacak bir gerçektir.

Sahi birçok konu da bilgi kaynaklarımız nedir ki birbirimizden çok farklı ve ayrı düşünüyoruz?