Hâfız Adil Özyüksel: Taraklılı Hattat Hafız Saim Özel, Benim Velinimetimdir. Ona Çok Şey Borçluyuyum Söyleşi: Fahri Tuna
Adil Abi senin iki deden de hâfız. Sen de hâfızsın. Ne güzel. Senin hâfızlık hadisen nasıl gelişti? Şöyle söyleyeyim, ben Arifiye Öğretmen Okulu’na gidecektim. İlkokulu bitirdik. Hâfız Saim Hocam, nur içinde yatsın, Taraklı’ya gelmişti. Bizim dükkâna. Babam kunduracıydı. Hem yeni hem eski yapardı. Ben Saim Hâfız’ın elini öptüm. Saim Hafız babama, Adil’i ne yapacaksın? diye sordu. Babam da, abi Arifiye Öğretmen Okulu’na gidecek nasipse, dedi. Bırak bize, hafız olsun, ondan güzel bir hafız yetiştirelim, dedi. Onun üzerine babam akşam anneme diyor, Adil’i artık Köy Enstitüsü’ne göndermeyeceğiz. Adil hafız olacak. Annem sevinçten havaya uçuyor tabii. Babası da hafız, kayınpederi de hafız. Sonra bana dediler, tamam dedim. Ben başladım artık, mahallemizde hocalar vardı. Rüvide Hala vardı, Aydınlar’ın Fatma Nine vardı. Onlardan elif be falan okudum. Sonra Saim Hoca’mın babasında, Hüseyin Hafız Efendi’de hafızlığa başladım. Allah rahmet eylesin.
Taraklı’da tamamladın mı hafızlığını? 18’inci cüze geldim. Mezarlığın orada bağımız var işte. Babam o bağa gidiyor, oradan dükkâna gedecek. On beş dakika sonra, bağda çalışan komşu kadınlar geldiler. Dediler, baban düştü. Koştum, bir baktım babam rahmetli olmuş. Kalp rahatsızlığı vardı. Defnettik. Vefattan elli bir gün sonra, Saim Hoca’m, mektup yazıyor babasına. Hâfız Hüseyin Hoca’ma. Adil’i bana gönderin, diyor. Ben on üç - on dört yaşlarındayım.
Sonra? Göynüklü Halim Abi de İstanbul’da Hoca Paşa’nın imamıydı. Taraklı’ya gelmişti. Bir yatak bir yorgan, bir de pala kilimi, sarıverdiler, bağladılar, beni İstanbul’a gönderdiler onunla. O beni aldı, götürdü Saim Hoca’ma. O vakit Gedikpaşa İmamı’ydı. Süleymaniye’ye daha geçmemişti. Ona götürdü, bıraktı. Gece gündüz çalışaraktan hıfzımı tamamladım. Sene 1954. Tashihi hurufu bitirdim. Beyazıd Camii’nde hafızlık cemiyetimiz oldu.
Reis’ül-Kurra kimdi o zaman? Varnalı Hamdi Efendi’ydi. O idare etti cemiyetimizi. İskenderpaşa’dan Mehmet Zahit Kotku Efendi, Ayakları Kesik İsmail Efendi, Yeraltı Camii İmamı Ali Efendi; onların hepsi cemiyetimizde bulundular. Ellerini öptük. Okuttular bana da. Sarık cübbe giydirdiler. Tesadüf olacak, Göztepe'de müezzin yokmuş. Müezzin, mecburen imamlık yapıyormuş. Göztepe'den de bizim cemiyete Saim Hoca‘m davet etmiş, dernek başkanını. Arnavut İsmail Abi vardı, onu. Beni de hafızlık cemiyetinde dinlemiş. Saim Hocam’a diyor ki, müezzin olarak bize Adil Hafız’ı verir misin? Tamam vereyim diyor o da. İsmail Bey’le tanışırlardı. Orada mukabele okurdu, Saim Hoca’m çünkü. Velhasılı kelâm Göztepe’de ben vekil müezzin olarak vazifeye başladım.
O zaman daha Diyanet Teşkilatı yok herhalde. Maaşınızı nerden alıyordunuz? Devlet ödüyordu ama galiba Vakıflar’dandı. Ama müftülükte mutemet ödüyordu bize. Diyanet Teşkilatı vardı ama böyle yaygın değildi o zaman. Müftülükte, Müftü Mekki Efendi Hazretleri, tahta masada, tahta iskemlede otururdu böyle. Şatafat falan hiçbir şey yoktu o zaman. Mekki Efendi o zaman Kadıköy Müftüsüydü. O sırada derse de başladım. Mekki Efendi Hazretleri’yle Saim Hoca’m tanıştırdı. Herkesi de almazlar, eski hocaefendiler ha. Böyle bir dinlerler kontrol ederler. Şimdikiler gibi hemen giremezsin, kabul edilmezsin. İstemediğini okutmaz. Farsça okuttu bana. Farsçaya başladım. Gülistan'dan başladık. Allah nurlar içinde yatırsın. Kerameti görülmüş bir zattır. Askerlik dönüşü, iki sene kadar bekledikten sonra, Bağdat Caddesi üzerindeki Galippaşa Camii’nde müezzin olarak vazifeye başladım.
Bu arada ilkokuldan sonraki eğitim durumun? İstanbul'da Yeldeğirmeni’nde, ortaokulu Mustafa Kemalpaşa’da bitirdim. Ardından Üsküdar Akşam Lisesi’ni de bitirdim. İlk talebelerindenim; 4 numaradır, benim numaram. Sonra da İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ni okurken bu Farsçanın çok faydasını gördüm. 1972’de girdim. Bitirme tezim, Erzurumlu İsmail Hakkı Hazretlerinin Sefineyi Nuh eserini inceledim.1979’da mezun oldum. Erenköy’de Tüccar İhsan Bey’in kızı Nurten Hanım’a talip oldum. Araştırdılar, incelediler. Nasipmiş, Nurten Hanım’la evlendik.
Nikahınızı kim kıydı?
Kadıköy Müftüsü Mekki Üçışık Efendi Hazretleri kıydı. Nikâh resmimiz de var. Evlendikten sonra da caminin meşrutasında kalmaya devam ettik. Kırk sene orada kaldık. Arsa Galip Paşa'nın da camiyi esas yaptıran Sultan II. Abdülhamit Han’mış. Kitabede yazıyor zaten. Tahta çıkışının 25. seneyi devriyesinde yaptırmış. Sene 1901.
Peki komşunuz olan Şair Necip Fazıl Kısakürek ile diyaloğun nasıl gelişti Adil Abi?
Şair Necip Fazıl bizim caminin hemen yukarısında oturuyordu. Bizim camiye, yakın arkada. Bir bayramda bayramlaşmaya gittik evine. Üstat soruyor, kimsiniz? Ben Galip Paşa Camii Müezziniyim. Mekke Efendi Hazretleri'nin talebesiyim, dedim. Öyle deyince iş değişti. O aileye muazzam bir bağlılığı vardı üstadın. Her zaman beklerim falan dedi. Biz ara sıra giderdik. Her bayram giderdik de. Bazı dostlar gelirdi, onlarla da beraber giderdik. Samimi olduk üstatla. Mekki Efendi’den dolayı daha ziyade. Mekke Efendi’nin beni de çok sevdiğini anladı.
Necip Fazıl'ın özel şoförlüğünü yaptığınız da söyleniyor?
Sonra ben onu arabamla sağa sola götürmeye başladım. Necip Fazıl'ı Fiat’la getirip götürüyordum. Erenköy’deki iki katlı konağından alıyordum. 26 dönüm içine Avukat Kami Nazım Bey, ikişer katlı villalar yapmış. Üstat orada oturuyordu. Kirası azdı. Kami Bey, az biraz kira alırdı. Onun bazı işlerini çünkü üstat hallediveriyordu. Konaktan alıp Büyük Doğu’nun Babıali’deki idarehanesine götürüyordum.
.
Birbirinize nasıl hitap ederdiniz? Nasıl bir mizacı vardı Necip Fazıl’ın?
Ben ona üstadım derdim. O bana evladım derdi. Valla üstad, çok dakik bir insandı. Beni de sevmesinin esas sebebi oydu. Çok dakik adamdı hakikaten. Geciktin mi, kim olursa olsun, haşlardı. Çok asabi bir tarafı vardı. Oğlunu bile benim yanımda haşladı, büyük oğlu rahmetli Mehmet’i. Necip Fazıl’ın çocukları sırayla Ayşe, Mehmet, Ömer, Osman ve Zeynep. Hepsini çok iyi bilirim. Onlar da beni çok iyi bilirler. Ayşe’yi dişçiye götürürdüm. Bir tek Osman sağ, şimdi. 08.00’de gel derdi. 08.00’e beş kala veya tam 08.00’de basardım zile. Evladım tam aradığım adamsın, derdi bana. Dönüşte de Cağaloğlu’ndan saat 15.00’te yola çıkardık. Üstadı götürüp getirmek için Müftüden özel izin aldım. Kadıköy Müftüsü vardı, Sadık Efendi. Üstat için, tamam, serbestsin dedi. Bir tek öğleyi kaçırırdım zaten. Sabah falan hiçbirini kaçırmazdım yani. Vazifeme çok dikkat ettim Allah'a şükür. O hususta bir tek ihtar bile almadım.
Peki İstanbul'da hangi hoca efendilerle yakın dost oldun? Kıraatı güzel kimler vardı 1960’larda?
Enderunlu İsmail Efendi vardı. Ayakları Kesik İsmail Efendi vardı. Kıratı güzel çok hoca efendiler vardı. Vaizlerden Çolak Mehmet Efendi vardı. Abdurrahman Şeref Güzelyazıcı vardı mesela. İstanbul Müftülüğü de yaptı. Çok âlim bir zattı. Gönenli Mehmet Efendi vardı. Kıraatı çok güzeldi onun da. İdris Efendi vardı. Selimiye’de Tahsin Efendi vardı.
Adil Hâfız, senin kuşağından kimler yakın dostlarındı peki? Şöyle güzel seslilerden, güzel kıraatı olanlardan, İstanbul’da? Sevdiğin beğendiğin?
Üsküdar Selimiye Başimamı Fahri Hoca vardı. Fahri’nin oğlu Ayasofya Camii Başmüezzini Hadi Duran vardı. Kıraattan ziyade Arapçası çok iyiydi. Onunla biz çok samimiydik. Pandemi davasında rahmetli olana kadar. Benim hep bütün arkadaşlarla aram iyiydi zaten. Acıbadem Tahta Minareli Camii İmamı Ali Sezer vardı. İbrahim Buvalı vardı. Galip Paşa İmamıydı. Söğütlü Çeşme İmamı Halil Çetindağ vardı. Çok muhterem abimizdi. Bestekâr-Mevlithan Âmir Ateş eskiden beri çok iyi görüştüğüm bir dostumdur. Bunların hepsi çok iyi arkadaşımdı. Hatta bana Hac İdaresi Vekilliği teklif edildi. Fakat istemedim. Diyanetin popüler görevlerinden biriydi. En cazip görevlerinden biri hac dairesidir mesela. Niye istemedim? Herkesle aram iyi. Herkes beni seviyor. O isteyecek, diyecek ki beni hacca gönder. Diğeri diyecek beni umreye gönder. Yapacak adam olsa yapardım. Fakat o işi yapamayacak adam. Vazifeyi alamayacak adam. Burnu büyüdü demesinler diye. O yüzden gitmedim. Görevi kabul etmedim.
Hafız Saim Özel Amca’nın kıratı nasıldı, sesi nasıldı?
Saim Hocam, birkaç hoca efendiden zaten icazet almış zamanında. Varnalı Hamdi Efendi'den almış, aşereyi takrip icazetini. İstanbul'da daimi kalması gerekiyordu. Eğer hep İstanbul'da kalsaydı, kurra başı olacaktı. Reisülkurra olacaktı yani. Saim Hocam üzerine İstanbul'da yoktu. Sesi çok gürdü. Çok güzeldi. Fakat bademcik ameliyatından sonra sesi değişti diyorlar. Ameliyatından evvel, bana bir arkadaşım anlattı. Aksaray Valide Camii'nde mevlit okumuşlar. Bütün meşhur hocaefendiler oradaydı, fakat Saim Hoca hepsini sildi süpürdü, dedi. Öyle mükemmel bir kıraatı vardı.
Peki, Taraklılı Hafız Hattat Saim Özel Amca, senin için ne ifade ediyor abi?
Benim için her şeydi. Velinimetimdir. Bugün bir şeyim varsa hep onun sayesinde. Bana Adil Hoca diyorlarsa önce Allah’ın sonra Saim Hocam sayesinde olmuştur. Çünkü beni güzel insanlarla tanıştırmıştır. Fahrettin Kerim Gökay, benim zamanımda İstanbul Valisi’ydi mesela. O vakit daha askere gitmedimdi. Bir cemiyet oldu, gittim oraya. Birisi, ufak tefek bir adam kalktı, bana yer verdi. Sonra dediler ki, İstanbul Valisi o adam. Bana yerini verdi, Hafız efendi, buyur dedi. Bunlar benim okumam ve Saim Hoca’mın bana verdiği terbiye sayesinde oldu. Onun okutmasıyla. Beni çok sıkı takip ederdi Saim Hocam. Hiç ummadığım yerden karşıma çıkardı.
Karakter ve mizaç olarak Saim Özel nasıl bir insandı?
Sabırlı ve itidalli idi. Mutedildi. Mesela kimse onun ne olduğunu bilmez. Manevi yönü de çok kuvvetliydi. Sonradan anlıyorum ben bunu. Ankara'ya gidiyordum bir gün ben. Kızım Ankara'da ya. Dedi ki, Hacı Bayram Camii'nin orada bir zat var. Git ona, benim selamımı söyle, eline öp, dedi. Tamam dedim, gittim. Emin Acar.
Tekrar Saim Özel’e dönecek olursak?
Çok vakurdu, mesleğin şerefini izzetini korurdu. İstanbul'da ilk İmam-Hatip açılıyor Çarşamba’da. O anlattı. O da yüksek bir yerdeymiş. İki tane sarıklı hocaefendi, o zamanın duahanları falan, dönüp Başbakan Adnan Menderes'in elini öpüyorlar. Utandım, fırsat olduğu halde elini öpmek istemedim, dedi. Saim Hocamı İstanbul'daki hocaefendiler çok severlerdi. Taraklı'da, burada pek kıymeti bilinmedi. İstanbul'da, meslektaşlar arasında olsun, halk nezdinde olsun; çok sevip sayarlardı, şimdi Allah için. Nur içinde yatsın. Mezarlığa gidiyorum her zaman, dua okuyorum.
Galippaşa Camii Müezzini Hâfız Adil Özyüksel
Süleymaniye Camii Başimamı Hattat Hafız Saim Özel, Taraklı’daki evinin önünde.
Hâfız Adil Yüksel ve eşi Nurten Hanım, halasının çocukları Fatma ve Ahmet İşsever çifti, aile büyükleriyle.
Hâfız Adil Özyüksel’in evinin duvarında asılı bulunan Hatat Hâfız Saim Özel hattı.