“Yanlış anlaşıldık” devri bitti.
Bu toplum saf değil.
Bu millet kör değil.
Ama bazıları hâlâ ekranı bir hafıza silme cihazı sanıyor.
Kötülük bugün bağırmıyor; yayına giriyor.
Bağımlılık nutuk atmıyor; normalleştiriliyor.
Ahlaksızlık slogan atmıyor; şaka yapıyor.
İçki, sigara, uyuşturucu…
Bunlar artık “özel hayat” bahanesiyle saklanmıyor; kamuya açık bir dilin parçası hâline getiriliyor.
Ekranda bir cümle, bir mimik, bir kahkaha…
“Aman canım” denilen her şey, gençliğin zihnine olur diye kazınıyor.
En rahatsız edici olan ise şu;
Bu dil, en çok da mikrofonu en temiz taşıması gerekenlerin ağzında kirleniyor.
Görüntüsü efendi, Müslümanmış gibi olan bir sunucu düşünün, muhafazakâr çevreden.
Bu tip, bir milletin yoksullukta bile dimdik duran vicdanını çağrıştırır.
Ama ekranda gördüğümüz şey vicdan değil; konfor.
İtiraz değil; idare.
Duruş değil; dengecilik.
Her şeye anlayış, hiçbir şeye mesafe…
Her savrulmaya “ama” ile başlayan cümleler…
Yanlışı incitmemek için doğrunun boğazını sıkan bir üslup…
Bu tarafsızlık değil.
Bu, kötülüğe mikrofon uzatmaktır.
Bir de ekranın “çağdaş vitrinleri” var.
Sunucu hanımlar!
Sorularından çok görüntüsü konuşulan, fikrinden çok “cesareti” pazarlanan bir temsil.
Kadını güçlü göstermek iddiasıyla, kadını seyirlik nesneye çeviren bir yayın estetiği…
Buna ilericilik diyorlar.
Buna özgürlük diyorlar.
Oysa bu özgürlük değil; reyting uğruna soyulan değerlerdir.
Kadın ekranda vardır, evet.
Ama aklıyla, fikriyle, sözüyle olması gerekirken,
Ekranı vitrine çevirip sonra “neden ciddiye alınmıyoruz?” diye sormak, samimiyetsizliğin zirvesidir.
Bu tablo tesadüf değil.
Bu bir savrulma hiç değil.
Bu, bilinçli bir gevşetme hâlidir.
Toplumun sinir uçları törpüleniyor.
“Ayıp” kelimesi alaya alınıyor.
“Sınır” gericilik sayılıyor.
Sonra herkes şaşırmış gibi yapıyor.
Kötülüklerin anası tam burada duruyor;
Yanlışı savunmadan, doğruyu susturarak!
Zehri övmeden, panzehiri itibarsızlaştırarak…
Gülümseyerek, şaka yaparak, geçiştirerek…
Kimse kimsenin hayatına karışmıyor.
Ama ekran, kimsenin kişisel günah vitrini değildir.
Mikrofon taşıyanın sorumluluğu vardır.
Kamera önünde olanın bahanesi yoktur.
Ve artık şu yalanı bırakalım;
“Biz sadece eğlendiriyoruz.”
Hayır!
Siz eğitirken eğlendiriyorsunuz.
Ve neyi normal gösteriyorsanız, onun çoğalmasına hizmet ediyorsunuz.
Kötülüklerin anası konuşuyor.
Siz sustukça büyüyor.
Siz gülümsedikçe kök salıyor.
Ve tarih şunu yazıyor;
Yanlış yayılırken sessiz kalanlar,
Sonra “biz taraf değildik” diyenler oldu.
Son Tokat
Artık kimse şaşırmış numarası yapmasın.
Bu ülkede ahlak erirken, bağımlılık yayılırken, gençlik savrulurken suçlu sadece “sistem” değildir.
Suçlu; mikrofonu tutup susanlar, yanlışa gülümseyenler, her şeye anlayış gösterip hiçbir şeye itiraz etmeyenlerdir.
Kötülük gökten inmedi.
Stüdyolarda büyüdü, ekranlarda cilalandı, alkışlarla beslendi.
Hâlâ “ama reyting”, “ama çağ”, “ama özgürlük” diyenler şunu bilsin;
Reyting geçer.
Çağ değişir.
Özgürlük kılıfları yırtılır.
Geriye tek bir soru kalır;
Kim nerede durdu? adama şöyle derler,
İsmin ağırdı, duruşun hafif kaldı.
Kürsün yüksekti, sözün yere yakındı.
Ekranın parlaktı, vicdanın flu kaldı.
Ve unutulmasın;
Bu millet her şeyi affeder ama kendini kandıranı affetmez.
Kötülüklerin anasına süt taşıyanlar,
Bir gün “biz de mağduruz” deme hakkını kaybeder.
Tokat atıldı.
İsteyen yüzünü döner, isteyen utanır, isteyen yine susar.
Ama artık herkes biliyor:
Bu sessizlik masum değil.
Selam ve dua ile…
Ne Zaman İnsan Oluruz?
"Ekran yüzlerinin riyakarlığını anladığımızda"
KAYNAK: YENİ SAKARYA GAZETESİ