Bazı hastalıklar vardır, tedaviyi beklemez.
Bizim memleketin de bekleyecek hâli yok.
Dokuz alanda öyle bir çöküş yaşıyoruz ki, yarın değil, bugün eyleme geçmezsek tarih bizi “seyreden millet” olarak yazacak.
Bugün bir ülke, sadece sınırlarıyla değil, vicdanıyla, ahlakıyla, adaletiyle ayakta kalır. Bizimse elimizde dokuz acil dosya var; çözüme kavuşmazsa, bu milletin yarını kalmayacak.
Medya; Hakikat Mezarlığı,
Ekranlar ya iktidarın parlatma makinesi ya da muhalefetin yalan çarkı…
İktidar yanlısı medya, “ülke güllük gülistanlık” diyor; karşı taraf, “yarın batıyoruz” diye bağırıyor. Ortada kimse gerçeği söylemiyor.
Haberci değil, PR’cı yetişiyor.
Kriptolar; Maskeli Kadrolar,
Kripto derken dijital para değil, devleti içten kemiren saklı kadrolardan bahsediyorum.
Kimisi yıllarca “bizden” gibi görünüp en kritik anda hançer vuruyor.
Geçmişte FETÖ, bugün başka isimler… İsim değişir, yöntem değişmez.!
Devletin Denetleme Mekanizması; Kör ve Sağır,
İmar yolsuzlukları, sahte ihaleler, vergi kaçakçıları…
Her şey göz göre göre oluyor.
Denetim mekanizması kâğıt üzerinde var ama uygulamada yok.
Çünkü denetlemesi gerekenlerin bir kısmı, denetlenenlerle aynı masada yemek yiyor.
Ahlaksal Çöküş; Lüks İçinde Çürüyüş,
Toplumun idolü artık bilim insanı değil, lüks arabasıyla story atan “fenomen.”
Birileri, bir gecede milyonlar kazanıyor; diğerleri üç kuruş için on iki saat çalışıyor.
Lüks, şatafat, gösteriş; yeni “erdem”lerimiz bunlar oldu.
Yozlaşma; Koltuk Sevdası,
Siyasette makamını halk için değil, kendi geleceği için kullananlar…
Bürokratta evrakı rüşvet karşılığı imzalayanlar… Sivil toplumda “dava” deyip sponsorluk peşinde koşanlar…
Bu ülke, çürümeyi normalleştirdi.
Ekonomik Adalet;
Zenginin Sofrası, Fakirin Hayali,
Bir yanda lüks otellerde akşam yemeğine binlerce lira verenler; diğer yanda markette indirim gününü bekleyen milyonlar…
Asgari ücretlinin payına kuru ekmek düşerken, holding patronları kâr rekorları kırıyor. Adaletin terazisi kırılmış.
Eğitimde Yerli ve Millilik;
Kağıttaki Bayrakla Olmaz,
Yerli ve milli olmak, sadece kitap kapağına Türk bayrağı basmak değildir.
Müfredat hâlâ başka ülkelerin eğitim modellerinin kopyası.
Kendi tarihini bilmeyen, kendi dilini doğru konuşamayan, kendi değerlerine yabancı bir gençlik yetiştiriyoruz.
Şirket Hegemonyası;
Sermayenin Siyaseti Esir Alması,
Bazı şirketler öyle güçlendi ki, bakanlar bile onlara göre politika belirliyor.
Devlet, milletin değil, sermayenin çıkarına hizmet etmeye başlarsa, orada demokrasi biter, tabela kalır.
Vicdani Sorumluluk ve Görev Bilinci,
Kaybolan Emanet,
Bu ülkenin en büyük açığı ne petrol, ne döviz… Vicdan açığı!
Görevini namusuyla yapan memur sayısı azalıyor. Koltuğunu milletin emaneti olarak gören siyasetçi yok denecek kadar az.
Emanet, artık cebinde taşıyanların elinde oyuncak oldu.
Bu liste, bir “akademik rapor” değil; sokakta, pazarda, okulda, ekranda gördüğümüz çıplak gerçek.
Bu dokuz yara, “gün gelir düzelir” denecek meseleler değil.
Çünkü gün geçtikçe kan kaybı artıyor. Bunu durdurmak için önce görmek, sonra konuşmak, en sonunda da bedeli ne olursa olsun harekete geçmek gerekiyor.
Eğer bu dokuz alanda köklü adımlar atılmazsa, tarih kitaplarında bizim adımıza sadece bir dipnot kalacak:
“Vardı, çürüdü, yok oldu.”
Selam ve Dua İle
Ne Zaman İnsan Oluruz
"Fabrika Ayarlarına Döndüğümüzde"
Kaynak: Yeni Sakarya Gazetesi