Bazan yazmak istediğimi yazanlar olunca, büyük bir sevinç yaşarım.
                Bu sevincin iki sebebi olur.
                İlki, aynı konuda bizim gibi düşünenlerin varlığı, yalnız olmadığımız ve haklılığımızı ortaya çıkardığı, diğeri de, yazacaklarımızı hazırlayıp önümüze koymasıdır.
                Yani makaleniz hazır olup, zahmetsiz bir şekilde sadece kağıda aktarırsınız.
                Zira makale de inşaat gibidir. En uygun malzeme ile tuğlalar yerine, kelime ve cümleleri inşa edip, duvar gibi örersiniz.
                İşte onlardan biri de vatsap ile bize ulaşan Mehmed Mazlum Çelik’e ait ve başlığı “Dilimizden yalnızca Arapça kelimeleri çıkarsak ne olurdu? “ olan makale.
               Çelik’in yazdıklarına geçmeden önce, Türkçemizin korunması ve yabancı kelimelerden arındırılması ile ilgili yıllardır savunduğumuzu bir kez daha ortaya koyalım.
               “Dilimize girmiş ve yüzyıllardır kullandığımız, bizim malımız olmuş, bizim dilimize uyarlanmış (Aişe’yi Ayşe, Ahmed’i Ahmet yaptığımız gibi) Arapça, Farsça ve diğer kelimelerle uğraşmak, dilimizi fakirleştirmek ve geçmişle bağı koparmaktır.
              Bunlar artık Türkçeleşmiş, Türkçenin malı ve bir parçası olmuştur.
              Türkçenin korunması ve arındırılması çalışması mutlaka olmalı ama yüzyıllardır kullandığımız, malımız olan kelimeleri değil, yakın tarihimiz, son yüzyıl içinde ve hususen Batı dillerinden dilimizi, tabelalarımızı istila eden kelimelerle olmalıdır. Nereden olursa olsun dilimize yabancı kelime girmesine son verilmeli, girmiş olanların Türkçe karşılığı, Türk devletleri lisanları da araştırılarak bulunmalıdır. Bulunamayanlar ise, Türkçe yazım ve dil kurallarına uydurulmalıdır. İngilizlerin bizden yoğurdu alıp, yoğurt yaptıkları gibi.
              Şimdi Çelik’in konu ile ilgili haklı gördüğümüz yazdıklarına bakalım:
               “Kimsenin Türkçeyi tahakkümü altına almaya ve kısırlaştırmaya hakkı yok.  
                Bir kelime gündelik hayatımıza girmiş ve kullanılıyorsa, o kelime artık bizimdir. 
               Arapça, belki de Türkçenin bel kemiği olan lisanlardan. Son dönemlerdeki gergin ortam nedeniyle Arapça kelimelere dahi tahammülün kalmamış olması son derece üzüntü verici bir durum.
               Oysaki her lisan Allah'ın ayetlerindendir. Türkçenin kapsayıcılığı aslında onu meydana getiren insanların hoşgörü ve medeniyetinin gücünü gösteriyor.
               Bu kelimeleri göstermekteki kasıt, Türkçenin gücünü gösteriyor.
               Mevcut sosyolojik durum ve siyasi bagajlarına göre ideolojik sapmalar yapan kimsenin Türkçeyi Orta Asya bozkırlarının ölü kelimelerine mahkûm etme hakkı yoktur. (Ömer Seyfettin merhumun belki de en sevdiğim cümlelerinden birisidir.)
                Elbette şunu belirtelim kelimeler tamamen bendeniz müellifin tercihine göre seçilmiştir, yerim sınırlı olduğu için sadece "ya bu da mı Arapça imiş" diyeceğimiz kelimeleri seçmeye özen gösterdim.
              Alfabetik gitmeye gayret edeceğim.
              A harfi : Akıbet, aşiret, azamet, asker, asıl, asker, âşık, ayar, adalet, ahlak, acil, aile, akrep, ameliyat, ayıp, aziz…
              B harfi: Balgam, basit, bedel, beyit, bakkal, belediye, berrak, beyaz, buhran, belde.
              A ve B kelimelerindeki harflerden kelime seçerken yukarıda da dediğim gibi ölçüyü gündelik hayat olarak aldık.
              İlmi ve edebi kelimelere girdiğimizde iş giderek değişmektedir. Böyle bir teşebbüs hem haddim olamaz, hem de benim cürmümü hayli aşar.
              C harfi: Cahil, cumhur(iyet), cennet, cehennem, cereyan, cilve, cinayet, coğrafya, cami, cellat, cemiyet, cenaze, cümle, cazip…
              D harfi: Dakika, dal, dava, ders, devir, diyet, devlet, din, dolap, defter, devam, dua, diyar, düstur…
              E harfi: Ecel, eser, emanet, ecza, edebiyat, esir, esaret, ezan, ezeli, ebeveyn, ecdat, emir, enfes, evveli evrak…
             F harfi:Farz,fetret, fetva,fıstık, fitil, firavun,facia, fayda,fecir, fakir, facia, fikir,Fatih.
             G harfi : Gafil, gam, gurbet, garaz, gurur, garabet, gaye, gıpta…
             H harfi: Haber, hadis, hacet, hak, hakaret, hakem, hareket, harp, haset, hata, hazine, hedef, heykel, hikâye, hizmet, hukuk, hüzün…
             I harfi: Israr, ırk, ıslah… 
             Doğrusu "I" harfi zorlandığım bir harf oldu. Edebiyat sahasında çokça kelime olsa da gündelik hayatta bulmakta zorlandım. 
            İ Harfi: İbadet, ibret, iddia, ifade, iftira, ihtimal, ihya, ilim, imkân, inat, inkar, intihar, ishal, istiklal, ittifak, itiraf…
          "İ" harfi bu anlamda en bereketli harflerden diyebiliriz. İ harfi ile başlayan Arapça kelimeler yerine Türkçe kelime bulmak daha zor neredeyse. 
            K harfi: Kabile, kebap, kabiliyet, kabul, kader, kafes, kafile, kâfir, kalp, kâinat, karar, kanun, kasıt, katil, kıymet, kısmet, kibir, kibrit, kitap…
             L harfi:  Lazım, levha, lezzet, lanet, lehçe, limon, lokma, lisan, lüzum, leyla…
            M harfi: Maalesef, maden, mağara, mahalle, mağlup, mahkûm, makale, masraf, mecbur, meclis, medeni, mekân, merhaba, merkez, mesela…
            N harfi: Nadir, nakit, nasihat, nefis, niyet, nikâh, nokta, nar, nefes, nöbet, nur, nabız, nasip.
            R harfi: Rab, rağbet, rahat, rahmet, rakam, resim, ruh, rüşvet, ribat, Rum, rivayet…
            S harfi: Saat, sabah, sabır, sabun, saniye, satır, sadaka, saffet, saltanat, sadık, sakin, sebep, secde, selam, seyahat, sınıf, sır…
            Ş harfi: Şair, şükran, şark, şart, şekil, şeref, şeytan, şifa, şüphe, şurup, şehvet, şurup, şahit, şeyh…
            T harfi: Taarruz, taassup, tabi, takip, tabut, takvim, tapu, tebessüm, tebeşir,  tesadüf, terbiye, teslim…
            O-Ö-U-Ü harfi: Ömür, Unsur, ufuk, ukde, ümmet, usûl… 
            U harfi yine tıkandığımız harflerden oldu. 
            V harfi: Vakit, vaiz, vaha, vefa, vadi, varis, veda, verem…
            Y harfi: Yetim, yeis, yemin, Yahudi, yani…
            Z harfi: Zafer, zamir, zaviye, zirve, ziyaret, zümrüt, zan, zulüm, zekâ, ziraat, zümrüt, zürafaa…
            Şunu belirtmek gerekir ki bir dilin ne kadar çok kelimeye sahip olduğu o dilin gücünü göstermez.
             Macar dilindeki kelime hazinesi ile ölçüşebilecek çok az dil vardır. Eğer maksat yalnızca anlaşmak ise Kalahari Çölündeki ilkel kabileler yüz-yüz elli kelime ile gayet güzel anlaşabilmektedir. 
              Bir dil Itriler, Şeyh Galipler, Tanpınarlar, Yahya Kemaller çıkartabiliyorsa güçlüdür. Bunun için bir medeniyet diline ihtiyaç duyarsınız.
              Türkçe bu anlamda Arapça, Farsça ve Latince başta olmak üzere güçlü dillerden beslenmektedir.
               Bunu yaparken de varlığını korur ve dokunduğu dili değiştirerek güçlendirir. 
               Tanpınar'ın veciz ifadesiyle "Devam ederek değişmek, değişerek devam etmek" bu dilin temel düsturudur.
               Kişi Türkçeye gönlünü açtıkça bu dil, kişinin ayağına cenneti sermektedir. “