“Ve bana sonrakiler içinde bir «lisanı sıdık» tahsis eyle” 26784

O doksan üç yaşında bir delikanlı.

Söze şöyle başladı: 1951 Yılında bu şehre göç ettik. Kısa zaman sonra işim ve evim oldu.

Hamdolsun Allah’ıma sağlığım çok iyi hiç hastanede yatmadım.

Hamdolsun hapishaneye de düşmedim.

Hamdolsun cebim hiç yokluk görmedi ve Rabbim beni kimseye beni muhtaç etmedi.

Çocuklarımın sağlıkları çok iyi ama maneviyatları zayıf buna üzülüyorum.

Biliyorum gitme vakti geldi. Mallarımı kız ve erkeklerin rızasıyla” Tamam” dedikleri için kendilerine dağıttım. Birkaç mülkü de benden sonra bölüşürler.

Gelinlerim çok iyiler, birbirleriyle huzurları var ve çok memnunum onlardan.

Rabbim bana ummadığım kadar sağlık ve nimet verdi. Şükürler olsun.

Ahirette bizi de bırakmayın. Dua edin bizde kurtulanlardan olalım.

Hacı annenin hediye ettiği Mushaf’ı hala okuyorum.

Konuşurken sevinçli ama ayrılıktan bahsedince gözleri sulanıyor.

Gelirken de eli boş gelmemiş, bir kavanoz ev yapımı üzüm suyu ve bir kangal sucuğu görünmeyecek şekilde poşetlemiş. Onlar eşya ve gıdalarını el aleme göstermezlerdi. Kul hakkı ve göz hakkı olur diye korkarlardı.

Bastonuna dayandı ve ayakkabısını eğilip eliyle arkasını düzelterek giydi.

Onlar ayakkabının topuğuna basmayı saygısızlık sayarlardı.

Nezaket sahibiydi, işin ve meşguliyetin vardır dedi ve bir çeyrek dakika sonra yola revan oldu.

Bir huzur adası ve salih bir ova gibiydi.

Bu halinde dahi caminin müdavimi ve aşığıydı.  

“Kime uzun ömür verirsek onu yaratılış çizgisinde tersine çeviririz. Hiç düşünmezler mi!” 36/68

Dinlemek heyecan veriyor. Bakışları ise veda ediyordu.

Derlenip toparlanan insanın ruh hali vardı. Son fırsatları değerlendiriyordu.

Belki de son şahitler ediniyordu.

Hicri olarak bir asrı tamamlamıştı. İhtiyacı kalmayınca, malları ihtiyacı olanlara taksim ediverdi.

Gidince insan özlüyor ve keşke vakit olsa da uzunca dinleseydik diyor.

İnsan insana karşı zaman bakımından çok cimri, yokluğunda mezarında oturacağına sağlığında keşke yanında otursaydım diyecek.

O esnaftı, toptancıdan aldı ve halka sattı, arada kalanı da helal olarak ihtiyacına kullandı.

Yaş ilerledikçe ihtiyaçlar azalıyor ve toplananlar dağıtılıyordu.

Evladına bile olsa haksızlık yapmaktan korkuyor hatta kızlarını mahrum etmekten endişe ediyordu.

Hele bir kızım var ki dini bütün derken sevinçten gülümsüyordu.

Meğer sevmek için tanımak gerekirmiş. Hemhal olmak lazımmış. Gözden değil gönülden dinlemek gerekmiş.

Bilmem ki kim önce yola kim revan olacak. Eskiler derdi ki gençler ara sıra, ihtiyarlarsa sıra sıra.

Onlar yorulmak ve şikâyet etmek bilmezlerdi, Yürür, koşar, sürünür ama şikayetçi olmazlardı.

Onlardan çok az kaldı, geldiğinde eli öpülmese de giderken elinin öpülmesi büyük bir hazdı.

Gün gelecek, ziyaret edecek ve eli öpülüp duası alınacak büyük kalmayınca gerçek yetimlik başlayacak.

Konuşması akıcı değildi ama sevinci ve duruşu sirayet ediciydi.

Dili tam çözülmemişti lakin kalbi selim gibiydi.

Allah, o kadir ki sizi bir za'ftan yaratmakta, sonra za'fın arkasından bir kuvvet yapmakta, sonra da kuvvetin arkasından bir za'f ve bir saç aklığı yapmakta, neyi dilerse halk ediyor, o öyle alîm, öyle kadîr” 30/54

Yüce olan Allah doğru söyledi.