Sevgili okurlarım;
Milletin temelini oluşturan şeyin "aile" olduğunu, ta ilkokul kitaplarından hatırlarız. Ama gelinen aşamada bu kavramın ne kadar aşındığını ve artık milletimizi ve genel olarak da insanlığı adeta "temelinden sarsan" bir noktaya geldiğini içim acıyarak müşahede ediyorum.
Bir avukat olarak yıllardır duruşma salonlarında binbir çeşit hikâyeye tanık oldum ama boşanma davaları, diğerlerinden hep farklıdır. Orada artık çoğu şey bitmiştir. Bazen ilgi, bazen sevgi, bazen sadece sabır… ama muhakkak bir şey eksilmiştir.
Geçen ay adliyede, yılların hakimiyle çay molasında sohbet ederken konu yine boşanma dosyalarına geldi. Gülümsedi ve şöyle dedi: "Eskiden insanlar boşanmak için çok şeyin birikmesini beklerdi. Şimdi bazen sebep bile aramıyorlar." İşte o an, bir dosya geldi aklıma. Ama bu, belki de biraz ahlaki çözülme tadında bir dramdı.
Dava: “Instagram’da Herkesin eşi, Ama Evde Benim Eşim Değil”
Müvekkilim, üniversite mezunu, çalışan, ayakları yere basan bir kadındı. Eşiyle evliliği 6 yılı devirmişti. Ama son 2 yılda evlilik hayatında garip bir değişim başlamıştı. Eşi, sosyal medyada "takipçi" sevdasına kapılmış, sürekli video çekiyor, gece yarılarına kadar canlı yayınlar yapıyor, yabancı kadınlarla “emoji diliyle” sohbet ediyordu.
Çocuklarının doğum gününde, eşinin paylaştığı tek şey bir "fitness challenge" videosuydu. O gün karar verdi: “Bu adam artık ailesiyle değil, sanal bir hayatla evli.”
Dava dilekçesine şu cümleyi yazmıştım: “Müvekkilim artık kendisini ekranın gerisinden yönetilen sanal bir hayatta, sanallaşmış bir evliliğin figüranı gibi hissetmektedir.”
Davalı eş duruşmada savunmasını şöyle yaptı: "Ne var yani, takipçi arttırmak suç mu? Artık herkesin hayatı sosyal medyada, kimseyle fiziksel bir ilişkim olmadı."
Hakim ise netti: “Ahlaki sadakat, sadece fiziksel sadakatten ibaret değildir. Evlilik birliği, sanal ihanetle ve aileye ilgisizlikle de temelinden sarsılmış sayılır.”
Boşanma gerçekleşti. Karar gerekçesinde şu satırlar vardı: "Davacının evlilik birliğinden beklediği sadakat ve ilgi, davalı kocanın sosyal medya üzerinden yabancı kadınlarla aşırı ilgilenmesi ve sosyal medya bağımlılığı nedeniyle zedelenmiş, taraflar arasında evlilik birliği temelinden sarsılmıştır."
Nereden Nereye?
Eskiden boşanma davalarında sebepler aldatma, şiddet, geçimsizlikti. Şimdi ise sanal bağımlılıklar, dijital ihanetler, yapay ilgisizlikler revaçta. “eve hep alkollü gelip şiddet uyguluyor” yerine “mavi tiki kapattı”, “telefonu şifreledi” gibi gerekçeler dilekçelerde yer buluyor. Ve ne acı ki artık bunlar da evliliklerin sonunu getiriyor.
Ahlaki Bozulma mı, Zamanın Ruhu mu? Bir avukat olarak şunu çok net görüyorum: Modern çağın evlilikleri, sabırdan çok ekrana; sevgiden çok onay almaya; huzurdan çok görünürlüğe yatırım yapıyor. Ve bu da, ilişkileri derin değil, yüzeysel hale getiriyor. Her şey anlık, her şey tüketilebilir... hatta duygular bile.
Son Söz
Bazen müvekkillerimle oturup, dava dilekçesini yazmadan önce onlara şu soruyu soruyorum:
“Evliliğinizde gerçekten biten şey nedir?” Ve genelde cevap şu oluyor: “Beni görmüyor, ilgisi hep dışarda, telefonunu elinden alsam tartışmaya başlıyoruz." "Sevgi belki hâlâ var ama, artık kimse onu yaşatmaya çalışmıyor.”
Belki de en büyük boşanma, insanların kendi özlerinden, sanal olanı değil, hakiki insan ilişkilerini isteyen fıtratından boşanmasıdır. Gelin toplum olarak özümüze dönelim, Sanal ilişkiler yerine yine göz göze, diz dize sohbetlerimizi, komşuluklarımızı ve ahbaplıklarımızı canlandıralım. İnanın toplumumuzun temeli olan aile kurumunu da bu bakış açısı kurtaracaktır. Bir sonraki yazıda "nafaka tartışmalarını" konuşuruz belki. Ama önce bir çift kahve söyleyin. Çünkü bazı boşanmalar, bir evlilikten çok daha fazlasının sonudur.
Gelin kıymetli vaktimizi soğuk yüzlü ekranlar yerine ailemize ayıralım. Belki de ihtiyacımız olan tek şey budur. Kalın sağlıcakla