“Son altı ayda, asırlardır acılardan, felaketlerden, savaşlardan, sürgünlerden, katliamlardan başını kaldırmayan, her gün lime lime parçalanan İSLAM ALEMİ, herhalde en acılı, EN UTANÇ VERİCİ ZAMANLARINDAN BİRİNİ YAŞIYOR.

                Kemiyet olarak artık iki milyara yakın bir nüfustan oluştuğu söylenen bu alem, altı aydır gözlerinin önünde parçalanan, doğranan, güneyinden kuzeyine, doğusundan batısına sürülen, ölümlerden ölümlere sevk edilen GAZZE'yi, derin bir acı, asırlarca geçmeyecek bir UTANÇ İÇİNDE SEYRETMEK DURUMUNDA.

               Elleri böğründe, çaresizce seyrediyor tarihin tanık olduğu en namert düşmanın işlediği bu en namert cinayeti.

            İslam aleminin BAKANLARI, KIRALLARI, SULTANLARI, BAŞKANLARI, VELİAHTLARI, PIRENSLERİ KAPI KAPI DOLAŞARAK, BU DİNİN EZELİ VE EBEDİ DÜŞMANLARINDAN MÜDAHALE ETMELERİ İÇİN ADETA YALVARIYORLAR.

            Aslında çoğunun pek umurunda değil Gazzelilerin yaşadıkları, ONLARIN DERDİ, biraz daha devam ederse, HALKLARININ ÖFKELENİP, TAÇLARINI TAHTLARINI BAŞLARINA GEÇİRMELERİDİR.

              Yere batasıca tahtlarından korkuyorlar. Bu utanç değil de nedir?

               Hepimizin gözü kulağı, bu durumun bir numaralı müsebbibi batı emperyalizminin başkentlerinden gelecek bir ateşkes haberinde. O da bir türlü gelmiyor zaten.

              Demeçlerinden, söylevlerinden, nutuklarından umut kırıntılarını yakalamaya çalışıyor pek zeki uzmanlarımız.

              Oturup kalkmalarından, jest ve mimiklerinden anlamlar çıkarmaya çabalıyor aydınımız, meymenetsiz sıfatlarından.

               Kimsenin RİYAD'dan, KAHİRE'den, İSLAMABAT'dan, İSTANBUL'dan, RABAT'tan...bir beklentisi yok, kalmamış da.

               NEW YORK'tan, PARİS'ten, LONDRA'dan bir haber bekliyoruz.

               Siyonist düşmanın sırtını sıvazlayan, onu, yüz yıldır işlediği cinayetlere, işgallere, katliamlara teşvik eden başkentlerden. Olur ya belki yeter derler diye. Bu utanç değil de nedir?

              GAZZE’DE ON BİNDEN FAZLA ÇOCUK HUNHARCA, ACIMASIZCA KATLEDİLDİ.

            . Televizyonlar bombaların paramparça ettiği çocuk bedenlerini gösteriyor. Anne ve babası katledildiği için, iki küçük kardeşine bakmak zorunda kalan başka bir çocuğu görüyoruz ekranlarda.

              Bir baba. Kucağında henüz birkaç aylık bebeği. Bebeğin annesi sahur vakti gerçekleşen bombardımanda ölmüş. Adam, muhabire söylüyor. Havadan yardım atılıyor deniz sahiline, ama ben bebeği bırakıp gidemiyorum, diyor, gözü yaşlı. Belki açlıktan ölecek zavallı yavru.

               Bir başka çocuk abisinden kendisiyle oynamasını istiyor, ama abisi oynayamıyor, iki ayağını da bombardımanda kaybetmiş. Ağlıyor bunları anlatırken.

                Bir kadın babasız kalan küçücük çocuklarını yağmurdan korumak için bulup buluşturduğu naylonun altında korumaya çalışıyor, ıslanmasınlar diye.

                Bombalara yapacak bir şey yok zaten.

               Bir adam dağıtılan yardımdan bir çuval un almış ailesinin yanına gidiyor. Çuvalı yırtılıyor yolda ve adam dökülen unu toplamaya çalışıyor.

                Allahsız, kitapsız düşman, önüne arkasına ateş ediyor önce, eğleniyor hayasızca. Sonra adamcağızı vuruyor, bembeyaz unların üzerine seriyor adamcağızı, KARANLIK GÜRÜHUN KAPKARA EVLADI.

             Ve biz yarın çocuklarımıza en güzel elbiselerini giydirerek bayram yapacağız. BU UTANÇ DEĞİL DE NEDİR?

           Gazze'nin taşının, toprağının, ölüsünün, dirisinin, bütün çocuklarının, analarının, yiğit evlatlarının bayramını tebrik ediyorum. O TERTEMİZ YÜZÜNÜZE BAKACAK YÜZÜMÜZ YOK.

              BU UTANÇ BİZE YETER!” ( V.İnce’nin Star ceridesindeki aynı başlıklı  yazısından iktibas edilmiştir.)