Yol Hikâyeleri - Yol Portreleri’8

Konuşturan: Şair Kadir Korkut, Anlatan: Yazar Fahri Tuna

Konya, birkaç cümle ile nedir senin için Fahri Abi?

Şems ve bağlısı Mevlâna. Güneş ve ay yani. Sonra Alaattin Tepesi. Kaç asır sonra bile hâlâ bir başkent. Lezzet. Dostlar, dostlarım. Güzel insanlar diyarı. Her köşesinde bir tarih. Her ilçesinde bir dost.

Konya’yı kısaca tanımak istesek?

Bir Selçuklu başkenti her şeyden önce. Yani derinlik ve genişlik. Sonra Hollanda’dan, Belçika’dan daha geniş bir coğrafya. Düşünün Çumra ilçesinin merkeze uzaklığı 220, Ereğli’nin 180 km. Konya’nın bir ucundan diğer ucu 400 km’den fazla. Adapazarı-Edirne kadar. Ova, kilometrelerce gidiyorsun ova. Buğday ambarı. 1017 rakımda bir ova ama deprem bölgesi değil. Hem büyük sultanlar yetiştirmiş hem büyük düşünürler. Ne ararsan var bu şehirde. Öyle güzel, öyle zengin.

Konya’nın bizim için önemi nedir?

İslâm (camiler), Türk (Selçuklu ve Osmanlı) ve tasavvuf (Şems, Mevlâna ve daha niceleri); bu üç kavramın vuslatıdır Konya bana göre. Buluşması, kaynaşması, iç içe geçmesi. Bir bütün, tek olması. Üçünün artık tek bir manaya gelmesi: Konya. Yahut Konyalı. Biz Konya’yı severiz. Konya da bizi. Aynı yolun yolcusuyuz zira.

Konya senin dünyana nasıl girdi abi? İlk tanıdığın Konyalı kimdir?

Tabii ki üniversitede. Sene 1978. Endüstri mühendisliği öğrencisiyiz. İktisat hocamız (O günlerde Prof. Dr. Sabahattin Zaim’in asistanıydı) Sami Güçlü ile. Esmer, karayağız, ortadan az uzunca, ciddi ve disiplinli, idealist ve fedakâr, teşkilatçı ve toparlayıcı hocamız Sami Güçlü ile. Önce Sami Güçlü hocamızı sevdik, sonra da onun şehri Konya’yı. Görmeden daha. Şöyle de söyleyebilirim: Üniversite eğitimim süresince otuz hocam olmuşsa eğer, üzerimde diğer yirmi dokuzunun toplam hakkı ve payı kadar, tek başına Sami Hoca’mın hakkı vardır. Bugün altmış beş yaşında bile, Van’ndan Prizren’e, Gagauz Yeri’nden Mardin’e, Ardahan’dan Üsküp’e kadar, yazan yazdıran koşturan Fahri Tuna varsa ortada, bizi bu topraklara kara sevdalı eyleyen, bu idealizmi aşılayan en başta Sami Güçlü Hoca’mdır. Hakkını ödeyemem. Sonraları profesör oldu. Tarım Bakanı oldu. Son on yıldır da Anadolu Mektebi projesiyle yeni Veysel Karafilikler, yeni Ali Uyanıklar, yeni Fahri Tunalar yetiştirmekle meşgul. Yetmiş beşinde bile sağlık problemlerine rağmen üç kıtada insan yetiştirmekle meşgul. Allah razı olsun. Bakanlık-milletvekilliği sonrası, dedikodu yerine insan yetiştirmekle meşgul, örnek bir hocamız.

Senin Konya’ya ilk gidişin-görüşün ne zaman ve nasıl oldu? Kimlerle tanıştın? Bugüne değin kaç kere gittin? En son gidişin ne zaman?

2002 yılı kışıydı. Sakarya Büyükşehir Belediyesi Kültür Müdürü’ydüm. Yol arkadaşım Faruk Şişman ile birlikte atladık 54 AR 735 resmî plakalı Kartal’a. Ankara, Kayseri, Konya, Afyon, Eskişehir, Bilecik… eller (dostlar mı desek) neler yapıyor görmek istedik. Konya BB Kültür Müdürü ile tanıştık. Ben seçim kazanmayı bilirim, sizin bahsettiğiniz kültür sanattan Kuveyt Türk Konya Şubesi Şefi İbrahim Dıvarcı anlar, dedi. Telefon etti. Gittik tanıştık İbrahim’le. Arkadaş dost olduk. Yakın dostu Ahmet Kuş ile de. Aradan geçen yirmi üç yıllık süreçte en az yirmi üç kere görüşmüşüzdür İbrahim ve Ahmet kardeşlerimle. Ben Konya’ya her gelişimde mutlaka aradım, buluştuk. Onlar her İstanbul’a Balkanlar’a geçişlerinde bana yani Islama köfte ve kabak tatlısına uğrayıp beni sevindirdiler. Hatta İbrahim muziptir: Bir Gonya atasözü var ağabey; Ardahan’a giden yol Adapazarı’ndan, Fahri Tuna’dan geçer, diye der. Güldürür bizi. (Not: Bu yazıyı kaleme aldığım günün sabahında Konya’da Türbe yakınında bir mekânda yine İbrahim ve Ahmet’le buluştuk, hasret giderdik.) Dünya Mevlevihaneleri, İpekyolu, Türklerin Mirası gibi uluslararası dev televizyon belgesellerine ve prestij kitaplarına imza atıyor bu iki güzel adam. Hem insan olarak hem de yaptıklarıyla onlar önce Konya’nın sonra da bu ülkenin gururu. Ama kaç Gonyalı bunun farkında, orasını bilemem.

Konya ve Mevlâna?

5-6 Mayıs 2025 tarihlerinde, ayaktaşım Veysel Karafilik ile bir kitap projesi çerçevesinde iki günlüğüne Konya’daydık. Bize bu kez, yarım asırlık dostumuz Konya âşığı Fatih Tuncel kardeşim mihmandarlık etti. Bu sefer Şems-i Tebrizî Türbesi ve camiiyle başladık işe. Doğru da ettik. Zira bugün Türkiye’de ortalama bir vatandaşa Konya deseniz, hiç düşünmeden size Mevlâna der. Eyvallah. Haklıdır da. Ama işin özü, aslı biraz farklı. Şems olmasa bugün Mevlâna olur muydu acaba? Bilemeyiz. Şems, güneş demek. Sorunun doğrusu şu herhalde: Güneş olmasa dünya ve ay aydınlanır mıydı? Zor. Netice olarak. Konya bize göre, önce Şems demek sonra da Mevlâna Celaleddin-i Rumî.

Konya mutfağı desem sana?

İki günlük iş ve dost ziyaretimizde, Ali Uyanık, Paşa Yaşar, Fatih Tuncel ve Ahmet Büyükakkaşlar, bize Konya’nın belli başlı tüm lezzetlerinden ikram ettiler, sağ olsunlar. Adeta lezzet cennetindeydik. Etli ekmekten fırın kebabına, saç arasından bıçak arasına. Karyağdı’dan Karnıyağlı’ya, Konya böreğinden Recai böreğine. Yoğurtlu’dan Peynirli’ye. Bamya çorbasından Zeze çorbasına. Künefeden katmere. Uf ki uf. Konya mutfağı gerçek bir imparatorluk, gerçek bir başkent mutfağıdır. Et ile hamuru çok güzel ve çok çeşitli türevlere ayırmış zengin bir mutfak. Bu zenginlikten mahrum olmamak için bir başta bir ortada Bamya çorbası ikram ederek mideyi rahatlatıyorlar. Adamlar dindar ya, zemzemden bile çorba yapmışlar, şimdi kısaca adı Zeze çorbası. Vallahi helâl olsun size Gonyalılar. Helalinden bir aferin, bir pekiyi size. Yıldızlısından hem de.

Konya senin için başka kimler demek Fahri Abi?

Sami Hocam, İbrahim Dıvarcı ve Ahmet Kuş’tan sonra; ev arkadaşım Ali Uyanık. Epbap Ahmet. Fatih Tuncel elbette; tüccar mühendis, yiğit ve yere sağlam basan adamdır. Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi’nin temel direği Ahmet Köseoğlu. Eski başkanlardan M. Ali Köseoğlu. Üç yazar dostum: Abdullah Harmancı, Sait Mermer, Atilla Yaramış. İki kadın yazarımız Ayşe Ünüvar ve Hüzeyme Yeşim Koçak. Paşa Yaşar var, bölümdaşım, gönüldaşım. İsimlerini yazamadıklarım, beni bağışlasınlar.

İlk olarak senin sınıf ve ev arkadaşın Ali Uyanık desem?

Şair doğmuş bir Gonyalı. Haza yazar doğmuş. Adım kadar eminim bundan. Ama o fabrikatör oldu. Nasip her şey. Benden dört yaş büyük. İlk sene ODTÜ’yü kazanmış okuyamamış. İkinci sene Boğaziçi’ni kazanmış okuyamamış. Üçüncü sene Muğla’yı kazanmış okuyamamış. 12 Eylül 1980 öncesi. İslâmcı olduğundan okula sokulmamış, bırakmak zorunda kalmış hepsini. Anlayın memleketin hâlini. 544 fen puanı ile bizim (İTÜ SMF) endüstri mühendisliği sınıfımızın ilk öğrencisiydi. 783001. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi puanıdır bu aslında. Çok zeki, karizmatik, pratik, cesur, boksör biriydi. Lider yaradılışlı yakışıklı delikanlı. Ortadan uzunca bir boy, uzunca bir yüz, zeki bakışlar. Türk filminden çıkmış gelmiş gibiydi Ali. Cüneyt Arkın’ın amca oğlu varsayın. Son sene aynı evde kaldık. Çok anımız var. İkimizi de merhum Selahaddin Şimşek yetiştirdi. Kısa öz etkili atasözü, özdeyiş gibi konuşur. Çok severim. Çok severiz birbirimizi. Yiğit adamdır. Zengin adamdır. Zenginliğin yakıştığı adamdır. Hayatı kitap olacak adamdır. (İnşallah da bu yaz yapacağız, yapmalıyız.)

Ahmet Gündüz senin için neyi ifade ediyor Fahri abi?

Bana Ali Uyanık’ın armağanı bir yiğit dost. Türkiye Tekwondo Şampiyonu dost. Dünya’da da dereceleri var. Ürdün Tekwondo Milli Takımı’nı filan da çalıştırdı. Bizim Ali Uyanık’ın ekürisi. Can dostu. Konya İmam Hatip Lisesi yıllarından beri her gün beraber olduğu kardeşi. O da Ali gibi yarı Adapazarlı. SDMMA’ya katkıları tartışılmaz. Ortadan uzunca bir boy. Hörmetlice bir baş. Güçlü kuvvetli etli bir yüz. Kafiyeli yüz hatları. Açık bir alın, hâlâ siyah saçlar. Ben şampiyonum, diyen bir eda. Çok severim Ahmet’i. Lakabı Epbap Ahmet. Soyadı Gündüz ama kimse bilmez, hatırlamaz. Söze Merhaba demiş miydik Epbap, diye başlar. İki cümlesinden biri Epbap ile başlar, diğeri Epbap ile biter. Çok sevimli bir konuşma tarzı vardır. Bu da ona çok yakışır. Biz Ali Uyanık ve Bekir Sakin ile üçümüz (1981-82) Adapazarı Karaağaçdibi İnönü Caddesi No. 27’de kalırken (üç katlı eski bir ahşap konağın zemin katında) bizim Epbap Ahmet gelirdi zaman zaman Konya’dan. Rahmetli anacığı Ali’ye işte bulgur, sucuk, pastırma filan gönderirdi. Tabii bizim gariban öğrenci evinde bayram havası eserdi. Epbap Ahmet, sporcu adam. Geldi mi on beş günden aşağıya gitmiyor. Sucuk ve pastırmalar da hızla azalıyor. Boğazı da sağlam maşallah. Hiç unutmam bir gün Ali (ki Ali Ahmet’i kızdırmayı, takılmayı çok sever hâlâ); Epbabım, bu sucukları, pastırmaları annem bize mi gönderdi, sana mı; anlayamadım? diye üstü kapalı eleştirdi. Ahmet altta kalır mı: Epbabım; Müslüman gardaşı değil miyiz? Allah indinde bir farkımız mı var? Biz kahkahayı koyuverdik tabii ki. Geçen gün Ali, Ahmet, beraberdik. Yıllar sonra hasret giderdik. Ahmet’in akademiye katkılarını dinleyince, Ali, epbap az bile yemiş, adam haklı, dedim. Ali de pastırmalar yerden göğe helal olsun ona, çok haklısın Fahri, dedi.

TYB Konya, Ahmet Köseoğlu desem?

Bizim Türkiye Yazarlar Birliği’nin on yedi ilde şubesi, on ilde de temsilciliği var. Her şube imkânları ölçüsünde güzel işler yapıyor. Bu bir kamu hizmet sonuçta ve her şube başkanı zamanından enerjisinden ve cebinden para vererek edebiyata hizmet ediyor. Hepsine de ayrı ayrı müteşekkiriz. 2000’de fazla üyesi olan TYB camiasında, hemen herkes söyler: Üç şubenin üretkenliği ayrıdır: Mahmut Bıyıklı’nın şube başkanı olduğu İstanbul, Ahmet Köseoğlu’nun başkanı olduğu Konya ve Fahri Tuna’nın başkanı olduğu Sakarya. (Ben yaş haddinden kendimi emekli edip M. Furkan Özren başkanlığındaki genç bir ekibe nöbeti yakın zamanda devrettim.) Aslen Ziraat mühendisi olan Ahmet Köseoğlu zeki, hatip, organizatör, karizmatik, üretken ve toparlayıcı bir kardeşimdir. Ortadan az uzun, benim gibi etine dolgun, orantılı bir yüz, belirgin kaşlar, üstü siyah yanları beyaz saçlar. Ahmet kardeşim budur. Her yıl 40 etkinlik düzenler. Hepsi de birbirinden değerlidir. Hepsini bir başka üyeye organize ettirir, sundurur. Herkesi işin içine katar. Belediyeleri de işin içine katarak bu etkinlikleri kitaplaştırır da yıl sonunda. Aslında bizim Ahmet, büyükşehir veya merkezdeki ilçelerden birisine belediye başkanı olacak adamdır. Çok da başarılı olur. (Edebiyata ağırlık vermesi, daha çok yazması da lâzım Ahmet kardeşimin, laf aramızda.)

Mehmet Ali Köseoğlu’nu sormak istiyorum?

Şair. Yazar. Şehirleri de yazıyor. Eski TYB Şube Başkanı. Aslen Kayserilidir derler. Olabilir. Şehir yazılarını da sevmiştim. Şiirlerini de. Kendisini de severim. Pek görüşemesek de. İyi ki var, dediğimiz kalemlerden.

Sırasıyla Konyalı dört şair- yazar; Abdullah Harmancı, Vural Kaya, Sait Mermer, Atilla Yaramış’ı sormak istiyorum sana ağabey?

Harmancı ülkemizin sayılı öykücülerinden. Çocuk edebiyatında da en iyilerden. Türkiye’de hem edebiyat profesörü hem iyi yazar olan az sayıdaki güzel ve örnek insandan birisi. 2018’de 40 şair-yazar Balkan Kültür Kervanı’nda on gün beraberdik. Daha bir sevdik. Necip Tosun ile Nobel Edebiyat Ödülü Ankara’ya gelecek esprileri Türk edebiyatının en hoş hatırlarındandır. Şahidiz. Sakin, dengeli, oturaklı, müeddep, misafirperver, güzel kalemdir Abdullah’ımız. Vural Kaya iyi şair. İyi de çocuk edebiyatçısı. Yüz yüze hiç görüşmedik. Ama uzaktan severek takip ediyorum. Sait Mermer ile bir hafta 2023’de Ankara’dan Ardahan’a Kültür Kervanı’nda beraberdik. Mermer gibi güçlü gür sert ve doğru bir kalemi var. Güzel ve yiğit bir kalem, Sait. Kardeşimizdir. Atilla Yaramış’a gelince; 2017’de Sami Güçlü Hoca, Anadolu Mektebi’nin en iyi 40 liseli öğrencisine bir haftalık Balkan gezisi düzenlemişti. Atilla kafile başkanı, ben de güzergâh sorumlusu ve rehberdim. O gezide daha bir tanıdım ve sevdim. İyi şair. İyi kalem. İyi organizatör. Güler yüzlü, vefalı, edepli. Güzel de hatıralarımız var. Yolun açık olsun genç adam.

Konyalı iki kadın yazar, Ayşe Ünüvar ve Hüzeyme Yeşim Koçak’ı soracak olsam?

İki altın kalem. Ayşe Bacım bana Mustafa Özçelik ağabeyimin armağanı, Yeşim Bacım Konya TYB’ye gelişlerimin. İkisi de ödüllük kalemler. Aldılar da zaten. Daha da alacaklar. İkisi de zarif, naif, güler yüzlü kardeşlerim. Ayşe, daha dışa dönük ve enerjik, Yeşim, daha içe dönük ve sakin. İkisi de Konya’nın çok değerli iki kadın kalemi. Allah sayılarını artırsın.

Son olarak Konya denilince aklımızda nasıl bir cümle kalmalı? Konya’yı beş kelime ile nasıl hatırlamalıyız?

Kadim. İslâm. Türk. Şems ve Mevlâna. Ve sükûnet. Tarihin koynunda bir güzel başkent.